Kabak tadı vermeden

Kabak Koyu’nun adını yıllardır duyarım, Kelebekler Vadisi’nin de. Ama gidemedim hiç. Nedenini bilmiyorum, gidemedim; yılların gezginiyim, ayıptır değil mi? Hiç aklıma düşmedi nedense. Kızımız Ezgi Girne Amerikan Üniversitesi’nde eğitim görüyor, hem de çalışıyor. Yıllık izin yakalamış, “Tatili birlikte yapalım ama Kabak Koyu’nda” diye ısrar edince Ayşe ile birlikte harıl harıl Kabak Koyu’nda nerede kalırız diye araştırmaya başladık. Daha çok yorumları okuduk. Tabii ki, bütçe de önemli bizim için.

Kabak Koyu İzmir arası 400 kilometre, yaklaşık 6.5 saatlik bir yolculuk. O kadar çok bungolov tipi otel var ki, hangi birinde karar kılalım diye üç beş gün düşündük. Kahvaltı ve akşam yemeği dahil, konaklama kişi başı 100 liradan başlıyor, beş yüz liraya kadar çıkıyor. Kiminde yorumlar berbat, kiminde otel sahipleri ile karşılıklı atışmalar, karar vermek epeyce güç oldu… 

Sonunda Ayşe’nin bulduğu bir otel ile anlaştık, uzun telefon görüşmelerinin ardından beş günlüğüne üç kişi, sabah/akşam yemekleri ve konaklama bin 500 liraya anlaştık. Ben de merak ediyorum Kabak Koyu’nu, neden gitmedim, neden aklıma düşmedi diye. Fotoğraflara bakıyorum, yorumları ve hakkındaki yazıları okuyorum, muhteşem bir yer… Zaten Muğla ve özellikle Fethiye bölgesinde o kadar özel ve güzel koylar var ki tadına doyum olmuyor.

Katrancı Koyu’nda defalarca kamp kurduk, Akyaka’da çadır kampının keyfini sürdük. Ama bungolovda ilk kez kalmaya karar verdik. Sanırım bu bölgeye gelmeyeli üç/beş yıl oluyor. Günler öncesinden hazırlıklarımızı yapmaya başladık, çantalarımızı doldurduk, kitaplarımızı yanımıza aldık, mayo, havlu derken sabahın beşinde yola koyulduk.

Birkaç saat yol aldıktan sonra bir kır kahvesinde mola verdik; Ayşe’nin hazırladığı börek ve çörekleri afiyetle çay eşliğinde mideye indirdik. Bu arada köpeğimiz Gölge de bizimle birlikte tatile katıldı ve sanırım bu işten pek de keyif almış görünüyordu. Kahvaltıya bile eşlik etti, zıplayıp hoplayıp duruyor; kahvede masasına uğramadığı insan kalmadı, herkesle dost ve herkese kendisini sevdirmekten büyük bir keyif alıyor. Çok cana yakın bir köpek…

Muğla’da alışveriş ettikten sonra ünlü Sakar Geçidi’nden ağır ağır inmeye başladık. Buradan inerken Mayıs 2017 yılında  İzmir’den gelip, tatile giden onlarca insanın yaşamını yitirdiği gün gözümün önüne geliyor, çok acı duyuyorum… Korsan firmaların yaptığı gezilere katılmanın faturasını yirmi üç insan canıyla ödemişti.

Muğla ve çevresi Türkiye’nin değil, bence Dünya’nın en özel bölgesi; Sakar’dan indikten sonra Gökova sahili, Akyaka, oradan Marmaris, Datça ve Bozburun’a uzanan güzellikler görülmeye değer. Biz Fethiye’ye doğru aracımızı sürmeye devam ettik. Çam kokuları ve temiz hava camlarımızdan giriyor, radyoda neşeli şarkılara Gölge de eşlik ediyor. Güzellikler ardı ardına sıralanıyor; Köyceğiz, Ortaca, Dalaman, Göcek, İnlice, Yanıklar, Kargı, Fethiye, Ölüdeniz… Nihayet Uzunyurt Köyü’ne ulaştık. İzmir’den 400 kilometre uzaklıktaki köye ulaştığımızda öğle saatlerini çoktan geçmiştik bile… Özellikle Ölüdeniz’den sonra yollar hem virajlı hem de oldukça dik. Aracımız bu yokuşu tırmanırken nefes nefese kaldı.

Beş gün konaklayacağımız Caliente’ye vardık. Manzara karşısında nefesimiz kesildi. Otelin sahibi ile tanıştık. Köyün en tepesinde kurulu tesis ahşap ağırlıklı. Zaten tüm tesisler kaçak, kalıcı bir bina yapamadıkları için hemen hepsi ahşap. İmar planları geçmediği için sağlıklı bir yapılaşmanın oluşmadığı göze çarpıyor. Bungalov tesisler birbirine çok yakın, herkes tarabalar ile yollarını ayırmış, sesler duyuluyor ve bölgenin sessizliğine yakışmayan sonuna kadar açılmış müzik sesleri kulakları tırmalıyor.

Ayşe, Ezgi ve Gölge bungalova yerleştiler, bana ise küçük bir çadır düştü. Odada eski müşteriden kalan çöpler, aylarca el sürülmemiş yatak ve çarşaflar, toz içinde perdeler.

“Hiçbir olumsuzluğu görmeyeceğiz, mümkün olduğu kadar keyfini çıkaracağız” dedik…

Birer yorgunluk çayının ardından Kabak Koyu’na ulaşmak üzere inişe geçtik. Sıcak bir yandan, yokuş diğer yandan, koya varana dek dizlerimizde derman kalmadı. Güzelliklere ulaşmak için bazen bolca emek harcamak gerekiyor sanırım. Çamların arasında koyun muhteşem silüeti göründükçe keyiflendik, yorgunluğu unuttuk. Koya indiğimizde çam ormanının gölgesine sırtını dayamış turkuaz boyalı deniz suyuna kendimizi attık.

Attık atmasına da; suyun üstü teknelerden gelen sintine atıkları, yüzlerce ölü arı, atılan çöpler, şok geçirdik. Böylesine dünyaca ünlü, eşi ve benzeri olmayan koyda ilk şaşkınlığı üzerimizden attıktan sonra, ellerimizle pislikleri yara yara temiz bir bölgeye ulaştık. Gerçekten pırıl pırıl bir deniz, turkuaz renk, karşımızda tablo gibi çam ormanları ve onun üzerinden yükselen dağın zirvesi. Ancak koyun çevresine yayılmış  irili ufaklı, çarpık çurpuk yüzlerce bungalov işin tadını kaçırıyor, göz zevkini bozuyor, üzülüyor insan elinde olmadan…

Onlarca genç çadırlarıyla gelmiş, çam ormanlarının içinde kamp kurmuş, her şey güzel ama olanaklar sınırlı. Tuvalet sadece koyun dibindeki bir restorana yakın alanda var, herkes kuyrukta. Korsan minibüsler bir kilometrelik yol için kişi başı altı lira alıyor. Minibüs kuyruğunu beklerken derme çatma yapılmış lokantalardan her türlü koku yükseliyor, çöp yığınları dağ olmaya aday.

Beş gün için geldiğimiz koyda üç gün geçirdiğimiz bu güzel, özel ve tadına doyulmayan Kabak Koyu’nda hüzünlendik. Gerçekten özene bezene yaratılmış; Ölüdeniz, Kelebekler Vadisi ve Kabak Koyu ardı ardına sıralanıyor. Ancak sohbetlerden çıkan sonuç şöyle:

Uzunyurt ve Faralya köylerinde bir imar çalışması yapılmamış, işletmeler kafalarına göre bir yapılaşmaya gitmiş. Muğla Büyükşehir Belediyesi’nden hatırı sayılır cezalar kesilmiş. Tüm bunları sineye çekmişler, çünkü neredeyse on ay boyunca müşteri geliyor ve oldukça iyi para kazanıyorlar. Yine de bir imar çalışması geçmesini bekliyorlar. Daha sağlıklı oteller yapmak istiyorlar.

Ne bileyim, ben daha sağlıklı otel denilince aklıma demir filizleri geliyor. Ahşap kalsın, temiz olsun, para uğruna güzellikler feda edilmesin. Yine de Ölüdeniz, Kelebekler Vadisi ve Kabak Koyu’nda tatil önerimi yineliyorum, ancak işletme sahiplerini temizlik konusunda uyararak. Ekmek teknelerine sahip çıksınlar, yolun sonu görünmeden…

Kabak Koyu kabak tadı vermesin…



Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın