Kuşadası Özel Arabul Kültür Merkezi

Her geçen gün dünyada ve ülkemizde yaşanan acılara, kıyımlara, kayıplara tanıklık ediyoruz. Kişisel ve toplumsal travmalardan utanç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Ölümler rakamlara indirgendi, milyarlarca aç, bir avuç toka yenik durumda. Yatak odalarına bombalar düştü, çocuk cesetleri vurdu sahillere… Eskişehir’de tarımsal SİT alanı olan Alpu Ovası’na kurulmak istenen termik santralı protesto için gençler heykellere gaz maskesi taktı.

Kaos ortamına sürüklenen bir dünyanın seyircisi konumuna düştük hepimiz. Sürprizlerle dolu bu dünya sahnesinde elimiz kolumuz bağlı, gerilmiş sinirlerimizle bir sonraki perdeyi çaresizlik içinde beklemekteyiz. Her şey olacağına mı varacak ve biz bunları hiç sorgulamayacak mıyız?

Yaşanan çağın duyarsızlığı, uyuşukluğu içerisinde insanı şiddetle ayıltan, coşku yüklü ve etkili bir fırtınaya gereksinim var gibi geliyor bana. Şöyle insanı içsel olarak kuşatıp fethetmeli, insanın beş duyusunun birlikte oluşturduğu etkin kolektif gücü sarsmalı, duraksamış düşünceyi kımıldatmalı. Telaştan, sıkıntıdan, ekmek kavgasından, geçim derdinin getirdiği günübirlik sıkıntılardan dünyanın doyumsuz güzelliğine ve bağışladığı yaşam sevincine yeterince varıyor muyuz? Böylesi bir dünyada, yaşama tutunmanın en etkili yolu sanattan geçiyor.

Sanat ve kültür en korunaklı sığınağımız. Bunun en güzel örneğini 14 Mart 2018’de hayatını kaybeden, Albert Einstein ve Isaac Newton’la eşdeğerde tanımlanan büyük dahi Stephen Hawking kanıtladı bize. 20’li yaşlarında “motor nöron” (ALS) hastalığına yakalanmıştı. Süratle fiziksel varlığının bütün kasları erimeye mahkûmdu. Doktorlar sadece iki yıl ömrünün kaldığını söylediklerinde 22 yaşındaydı. 54 yıl daha yaşadı, dünyaya veda ettiğinde 76 yaşındaydı. Stephen Hawking’in ilerleyen yaşlarında bütün adaleleri çökmüştü. Sadece bir yanağındaki tek adale direniyordu. O adaleyi kullanarak iletişim sağladı. O adaleyle bilgisayara bağlanarak konuştu, kitap yazdırdı. Yaşamını özel tasarımlı, elektronik donanımlı sandalyede geçirdi. Onu yaşatanın bilime olan tutkusu olduğunu söyledi. Özetle, bilime olan merakı onu yaşatmıştı.

Sanat ve kültür kelimelerinin hepimizin üzerinde tılsımlı bir gücü var. Çağı yakalamanın özünde bilinçlenmeye, kültüre dayanıyor. Evrensel kültürün varlığını, çağdaş kültür ortaklığının, insanlar arasında, en önemli birleştirici temellerinden biri. Çünkü kültür diye adlandırdığımız şey, bizi biz yapan, bizi insan yapan, yaşanmışlıklarımızın toplamı.

Benim ve benim gibi düşünen pek çok insan gibi, geçen hafta konuk olduğum ve tanımaktan gurur duyduğum Kuşadası Özel Arabul Kültür Merkezi’nden (KUAKMER) söz etmek istiyorum. Orayı size şöyle tanıtabilirim: Bir düşünce üretme merkezi. Günlük hayatın keşmekeşinden kaçıp Kuşadalılar’ın kendilerini rahat hissedecekleri özel bir mekân. Kuşadalılar’ı bekleyen, onlara kapılarını açan bu mekân onların önemli bir parçası olmuş iki yıl gibi kısacık bir zaman diliminde.

Öncelikle, Kuşadası Müftüsü Mehmet Reşat Efendi’nin son varisi Sayın Zehra Kutlu Candemir, aileye miras kalan bakımsız, metruk hale gelen binanın yalnız bir arsa görünümü alması, binayı 2001 yılında Kuşadası Eğitim ve Geliştirme Vakfı’na bağışlamasıyla başlıyor bu serüven. Yıllarca süren yaşanmışlıklar; anılar, sevinçler artık başka sevinçlere, başka yaşanmışlıklara ev sahipliği yapacaktır. Tamamını diğer varislerden almak için çaba harcamaya başlar vakıf. Bu amaçla dava açılır, zorlu uğraşlarla uzun yıllar sonra sonuçlanır; kalan bölüm mahkeme kararı ile satışa çıkarılır. Vakıf Yönetimi’nin yanı sıra, o dönem Belediye Başkanı olan Sayın Fuat Akdoğan da Kuşadası Belediyesi adına arsaya talip olur. Bu destekle KUAKMER’in oluşumunda önemli bir eşiğin daha geçilmesi sağlanmıştır. Kuşadalılar olarak örnek bir çalışmaya imza atmak için ortam hazırlanmıştır. Binanın aslına uygun olarak yeniden inşa edilmeye başlanır. Ancak valilikçe sağlanan kaynak binanın kaba inşaatını bitirebilir. Yeni kaynak arayışları başlar. Bu arada büyük bir kayıp, bir acı yaşanır. Vakfın Kurucu ve Onursal Başkanı Sayın Hüseyin Arabul’un sevgili eşi, değerli ozan, yazar Fatma Özel Arabul, 2014 Kasım’ında uzun süredir mücadele ettiği hastalığa yenik düşer. Son arzusu üzerine Kuşadası’na defnedilir. Ancak Sayın Hüseyin Arabul bununla yetinmeyip sevgili eşinin anısına Kuşadası’na bir eser bırakmak istediğini bildirince yarım kalan inşaatın devamı gelir. Böylece iki bini aşkın “Arkası Yarın” bölümlerini yazan, Adile Naşit’in televizyonda çocuklara okuduğu “Uykudan Önce”deki masaların yazarı, şair Özel Arabul’un adı Kuşadası’nın geçmiş ve geleceği buluşturacak, yöreye yeni ufuklar açacak olan bir kültür merkezi 7 Eylül 2015’te kapılarını açar. Sayın Zehra Candemir’in bağış yaparak başlattığı süreç, Sayın Hüseyin Arabul ve ailesinin bayrağı devralmasıyla açılan bu Kültür Merkezi’nin ilk konukları da çevredeki komşulardır; ellerinde kireçle boyanmış yağ tenekelerine dikilmek üzere kendi bahçelerinden getirdikleri “mübarek olsun” çiçekleriyle.

Kızı Ece Arabul Güner, küçük yaşlarında annesiyle ilgili bir anıyı şöyle hatırlıyor:

“Onun hakkında yüzlerce sözcük yazabilirim ama ben şiirinden söz etmeyi seçiyorum. Çünkü o her şeyden öte ve önce bir ‘şair’di… Şiirinde değil yalnız, masallarında, oyunlarında, düzyazılarında, sohbetlerinde hatta düşlerinde bile hep şairdi. (…) ‘Şiir imgedir’ derdi… Sözcüklerle çizilen bir resim. Farklı farklı imgeler oluşacak zihninde. ‘Anlamaya çalışma, algılamaya çalış’ derdi.”

l945’de İstanbul’da doğan Fatma Özel Arabul, şair, masal ve tiyatro yazarı olarak birçok esere imza attı. Kendine güveni ve inancı vardı; yapması gerektiği, söyleyecek sözü vardı. Radyo için kaleme aldığı yüzlerce tiyatro oyunu TRT Ankara, İstanbul ve İzmir radyolarında seslendirildi. Ankara Radyosu’nun “Uykudan Önce” programına, “Masal Saati” bölümünü ilave eden kişiydi. Derlediği ve yazdığı masallar tiyatro ve sinema sanatçısı Adile Naşit tarafından, TRT Televizyonu’nda dillendirildi. TRT ve TRT-Int kanallarında gösterime giren, dört bölümlük “Güneşin Battığı Yer” isimli televizyon dizisi senaryo ödülü aldı. Sahne için yazdığı “Rüzgârlı Kadın”, “Foto Bahar” ve “Deniz Dibinde Zil Sesi” isimli oyunlar, Devlet Tiyatroları’nda seyirciyle buluştu, İngilizce’ye çevrildi. Yarışmalar, sanatçıları kendilerine çeki düzen vermeye, anlatımlarını, yapmak istediklerini daha ciddi olarak uygulamaya zorlar. Ve disipline eder insanı. İşte bu nedenle Özel Arabul da yarışmalara katılır. “Rüzgârlı Kadın” oyunu İnönü Vakfı’nın 1987 yılında açtığı yarışmada üçüncülük ödülü; “Gecenin Tadı” isimli oyunu ise, Sanat Kurumu’nun 1994-1995 Övgüye Değer Yazar Ödülü’nü aldı. Azerbaycan Kukla Çocuk Tiyatrosu, 2006 yılında Bakü”de “Deniz Dibinde Zil Sesi” adlı oyununu, “Deniz Dibinde Zeng Sesi” ismiyle müzikal oyun olarak sahneledi. Bakü Devlet Tiyatrosu aynı yıl, “Foto Bahar” isimli oyunu seyirciyle buluşturdu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayımlamış olduğu “Ayçiçeği” isimli masal kitabı Azeri Türkçesi’ne çevrildi.

KUAKMER açıldığından beri en yoğun ilgi masal etkinliğine olmuş. Sürekli yenilenen ve geliştirilen bu etkinlikte, başta Özel Arabul’un yazdıkları olmak üzere Türk ve dünya masallarından örnekler çeşitli okullardan gelen öğrencilere sunuluyor. Bu sunum kuru bir anlatım biçiminde değil, vakıfta gönüllü görev alan arkadaşların çeşitli masal kahramanları ve merkezin simgesi olan Anadolu parsı kılığına bürünmeleri, çocuklara da çeşitli canlandırma görevleri vermeleriyle gerçekleşiyor. Ayrıca yine okullarla işbirliğiyle çocuklara resim eğitimi veriliyor.

Hepimiz daha iyi bir dünya düşleyen insanlarız. Yaşam çok yönlülüğüyle, değişikliklerden yana tüm zenginliğiyle ancak kültür ve sanatın içinde yer alır. Bize dünyadan ve insandan umut kesmemeyi söyleyen kültür ve sanat en umutsuz anlarımızda bize umudun şarkısını söyler. Bize güzellikler sunan, gittikçe çirkinleştirdiğimiz dünyamıza, sanatı ve kültür değerlerimizi katan böylesi ufkumuzu genişleten kültür merkezlerine borçlarımız çok. Bu borçları ödemek onları yalnız bırakmamaktan geçer. İçinde bulunduğumuz koşullar ne olursa olsun, güncel olayların dar kalıplarından çıkabilmek, yaşadığımız çağı, insanın binlerce yıldır sürüp gelen uygarlık mücadelesinde insan olmayı, insan kalabilmeyi öğretir. Günler, gelir geçer; kalıcı olan insanlık ve değerlerimizdir.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın