Otlar da göçer

Ot mevsimi. Semt pazarlarında bin bir çeşit ot: Radika, hindiba, arapsaçı, gelincik, ebegümeci, yabani pırasa, filiz otu, turp otu, şevket-i bostan, ısırgan, kaz ayağı, cibez, sarmaşık?

Lokman hekim şifacısı doğa, bu otları biz parmağımızı oynatmadan önümüze seriyor bu güzel bahar mevsiminde. Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü eski adı ile Bahr-ı Sefid-Ege diyarında dağları, bayırları şehrin merkezinden üç adım ötesindeki kırları baharda büyük bir ot şölenine dönüşüyor. Abarttığım sanılmasın ama sokak aralarındaki bir avuç toprakta, boş arsalarda, parklarda da bu otların bir çoğunu görebilirsiniz.

Pişirmek, yedirmek kadar bu otları toplamak da çok büyük zevk. Ruhsal bir sağaltım! Aborjinler gibi, ilkel dönemlerdeki toplayıcı atalarımız gibi, doğadan otlarımızı toplarken, sudan havaya her şeye para ödediğimiz bu tüketim çağından azıcık uzaklaşıp, köklerimize dönmüş gibi hissedebiliyoruz.

Şimdi size bu otların faydalarını söylemekle lafı uzatmayayım. Temel sağlık, bağışıklık için bin bir çeşit faydalarını, ninelerimiz bile bilir. Et obur değilseniz, sağlıklı besinlere, organik yiyeceklere azıcık alaka gösteren herkes bu naturel yeşilliklerden zevkle tüketebilir.

Söylemesi ayıp, ben bu otların her birinden ayrı lezzetlerle değişik yemekler yapmaya bayılırım. Kimisini sadece haşlayıp üzerine sirke, limon ama ille de zeytinyağı dökerek, kimisini kavurarak, kimisini etli (arapsaçı ve şevket-i bostan mesela), çoğunu da karışık böreklik, pirinçli, yoğurtlu, sarımsaklı , bazılarını da yumurtalı pişirip, hakkını vererek özenle iştahlı aile fertlerine sunarım. Tek kusurum öyle ham hum şaralop yapılmasına gönlüm razı olmaz; illa ki fikir sorar, damakta nasıl bir lezzet bıraktığı konusunda geri dönüşler beklerim!

Birkaç gün önce Hatay semt pazarında dolaşırken, saydığım bütün bu otları kendim topladığım için önlerinden transit geçerken, aniden bilmediğim bir ot çıktı karşıma . Yanaştım tezgaha, sordum satıcıya. Muşlu bir otmuş. Doğu ve Güney doğu Anadolu dağlarının yaban otu. İzmir pazarına kadar gelebilmiş göçmen bir ot: Çiriş otu.

Hemen alıp geldim eve. Bilgisayarı açtım, Google amcaya danıştım! Bizim otlara uygulanan modellerden birini seçtim. Yabani pırasa türü bir yapısı olduğuna göre pirinçli deneyeyim dedim. Azıcık renk olsun diye taze kırmızı biber kattım. Ege’ye hoş geldin kabilinden indirmeye yakın peynir serptim üzerine.

Valla yalan söylüyorlarsa günahları boyunlarına, aile fertleri çok beğendi. Onların beğenisine dayanarak tavsiye ederim.

İlk üçten sonraki fotoğraflar çiriş otuna ait. Dalston Pazarı şiiri “Kökü Dışarıda Göçmen Şiirler” zulamdan bana ait.

Dalston Pazarı

Dalston’a gideceğim bugün
Sainsbury’nin önünde duracağım

Akın akın geliyor bizimkiler
Hackney’in tekstil fabrikalarından
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik”
Akın akın akıyorlar pazara

Burası Londra’nın kuzeyi
Kaçak işçi pazarı
Shordich, Clapton, Dalston
Newington Green’le Tottenham’ı unutma
Akın akın geliyorlar pazara
İş ucuz, emek ucuz, can daha da ucuz
Amma da pahallı domates!
Kırmızı biber tane ile.
Aman maydanozu şaşırıp koriyander alma!

İngiliz kız portakal satıyor
Yarı çıplak vaziyette hem de kan ter içinde
Göğsüne dayamış portakal kesesini
Paranın üstünü sayıyor Sivaslı hemşeriye

Sivaslım şaşkın
Paraya değil, portakallara karışmış memelerine
Bakıyor pazarcı kızın!

Dalston pazarının karşısında
Sainsbury’nin önünde
Memleketi düşünüyorum; Eşrefpaşa pazarını
Pazarcıları seviyorum, hele bizimkileri…

Damağımda ham meyve burukluğu
Bus’a biniyorum
“Thirty please” diyorum!




Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın