Fermancı Tahsin

İzmir Eşrefpaşa Değirmendağı Tatarlarından Ali Remzi Eslek Ağabeyim anlatmıştı. Alsancak’ta, Atatürk Lisesi’nin arka kapısının açıldığı sokakta, duvarda kitap sergisi varmış. 1998 yılı yazı, fuar zamanı olmalı, yaklaşık 3 bin kitabın satışa sunulduğu sergisinin önünde oturuyormuş. Bir akşam önümden sırtında eşyalar yüklü bir adam geçiyormuş. Yüklü halini görünce adama, “Gel kardeşim, şurada bir soluklan. İstersen sırtındakileri şu yan tarafa koy, gelen geçene de satış yaparsın” demiş. Seyyar satıcıya benzettiği kişi, “Abi vakit geç oldu, hem buralarda sokak lambası ışığı az” karşılığını verince Ali Ağabey, “Hele sen koy eşyalarını şu kaldırıma, bir soluklanan” diye ısrar etmiş. Onun ısrarına dayanamamış, taşıdığı eşyaları kitap sergisinin yanına indirmiş.

Ali Ağabey eşyalarına şöyle bir göz atmış. Bir dosya kabı içinde birçok ağartılmış kartonlar, kağıtlar varmış. Üzerlerinde Osmanlıca el yazıları ve padişah tuğraları, tuğraların bulunduğu kasnaklarda tutturulmuş gergeflerde, ince nakış işlemeler görmüş. Bunları nereden aldığını sorunca, “Kendim yapıyorum. Gergeflere gerili kağıtlara işliyorum” cevabını alınca duralamış. Bergama parşömenlerine benzer, boş, yazısız kağıtlar görünce söylediğini doğrulatmak için, “Sahi mi? Bana örnek yazı göstersene” demiş. Meçhul sanatçı, on dakikada boş bir kağıda el yazısı ile adını, soyadını, eski Türkçe harflere benzer kaligrafiyle yazıp vermiş. Ali Ağabey, böylece bütün bunları onun yaptığına inanmış.

Ali Ağabey, bu meçhul sanatçının bu maharetini o sokakta oturan semt sakinlerinden bir işadamına gösterip tanıştırmış. O işadamı, sanatçıya bir seri sipariş vermiş, o zamanının parası ile 3 milyon liralık iş yaptırmış. Anısını anlatan Ali Ağabey, “O yıl bir asgari ücretlinin aldığı maaş 18 milyon liraydı. Kitap sergimin önünden geçerken durdurup yer gösterdiğim bu seyyar sanatçının o an cebinde otobüsle evine gidecek parası yokmuş meğer. İş yapıp para kazanınca elimi öpmeye kalktı, minnetini dile getirdi. Bana dua etti, teşekkürlerini dile getirdi” diye sürdürdü sözlerini. Daha sonra bu sanatçıyla aynı duvarın aynı kaldırımın üzerinde üç seneyi aşkın süre komşuluk yapmış.

Ali Ağabey’in sözünü ettiği bu arkadaşı, daha doğrusu merhum hemşehrim Tahsin Günaydın’ı işte o sokaktaki sergisinde tanıdım. Kütahya’nın Dumlupınar ilçesinin köylerinden İzmir’e göç etmiş. Kurtuluş Savaşı dönemini iyi bilirdi. Kurtuluş Savaşı ile ilgili, İzmir Eşrefpaşa’da geçen bir kahramanlık öyküsünün çizgi romanını hazırlamayı düşünüyordu. “Alaattin Abi sizin İzmir gazetelerinden birinde yayınlatabilir miyiz?” diye de sormuştu. Ben de, “Sen hele bir çiz, bitir, gazete yayıncılarını birlikte ziyaret ederiz. Niye olmasın?” demiştim. Sonra da ona, “Tahsin, aslında İzmir gazetelerine bir Şehit Gazeteci Hasan Tahsin çizgi romanını daha rahat yayınlatabilirsin. Bizim İzmir gazeteleri ‘Şehit Gazeteci Hasan Tahsin çizgi romanını yayınlamıyoruz’ diyemezler” diye de fikir vermiştim.

Bir gün sergisi önünden geçerken ondan boş bir kağıt satın alıp evime gittim. O kağıda evimde Osmanlıca gramer kitabımı önüme koyarak Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’dan bir dörtlük yazıp ertesi gün Tahsin’in kaldırımdaki sergisine uğradım. “Alaattin Abi senin el yazın benimkinden iyi, tebrik ederim” diye iltifat etti. O levhayı halen Fermancı Tahsin’in hatırası olarak saklarım. Tahsin’in en çok sattığı levhalar Osmanlı padişah tuğraları çizdiği ferman taklitleriydi… Bilhassa o sokaktan geçen yabancı turistler hem satın alıyorlar hem de yeni siparişler veriyorlardı. Arkadaşlar arasında Dumlupınarlı Tahsin Günaydın’a “Fermancı Tahsin” lakabını vermiştik.

Ali Remzi Eslek ağabeyim anlattı. Birgün Ege Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’nden telefonla aramışlar. Karşıyaka Anadolu Caddesi’nde yolun karşısına geçerken Fermancı Tahsin’e bir araba çarpmış ve yaralı olarak hastaneye, acil servise götürülmüş. Tahsin’in telefonunun rehberinde ismi en başta yer aldığından olsa gerek hastane görevlileri Ali Ağabey’i aramış, durumdan haberdar etmişler. Sokaktaki sergisi olan diğer arkadaşlarıyla koşmuş, acil servise gitmişler. Ali Ağabey, “Maalesef ağır yaralanmıştı. İki gün sonra Hakkın rahmetine kavuştu, ruhu şad olsun. Vatansever bir arkadaştı” diye anlattı.

Ali Ağabey ile ortak dostumuz “Fermancı” lakabıyla tanıdığımız Tahsin’in bizde ayrı bir yeri vardır. Allah rahmet eylesin. Dükkanlar Çin malı hediyeliklerle dolu. Bilgisayar teknolojisiyle üretilip satılan padişah fermanı benzeri tabloları görünce hatırladım, paylaşayım dedim.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın