Taslı Çeşme Sokağı’nı koşarak geçmek

Geçenlerde yolum yine Basmane’ye düştü. Semtin simgesel yapısı garın karşısından Anafartalar Caddesi’ne girdim, Altınpark’dan Mezarlıkbaşı’na doğru yürüdüm. Bu caddeyi boydan boya kat eder, sağa sola, hiçbir sokağa sapmadan yürürseniz Konak’taki Tarihi Saat Kulesi’nin altında bulursunuz kendinizi.

Türk İzmir’in ilk ana caddesi, en birinci caddesi Anafartalar Caddesi’dir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu caddenin ismi “Hükümet Caddesi”ydi. “Hükümet” isimli caddeler, genelde kentlerin yönetildiği binalara; hükümet konaklarına çıkan caddelerdir.

Anafartalar Caddesi üzerinde İzmir’in birçok simgesel yapıları sıralanır. Anafartalar Cadddesi üzerindeki esnafın camlarında bugünlerde iki alfabeli levhalar yer alıyor. Biri Türkçe, diğeri ise Arapça… Birkaç yıl önce Suriye iç savaşından kaçanların yoğun şekilde burada ikamet etmesi, esnafın da Arapça levhalar asmasına yol açmıştır.

Oysa bu caddenin bu kesiminde 40 sene önce “tektekçi” diye tabir edilen küçük meyhaneler yer alırdı. Tam buradan geçerken sol yanınızda Hacı Veli Mum Yakmaz Camisi’ni görürsünüz… Az daha ilerlediğinizde 17. Yüzyıl yapısı Hatuniye Camisi siluetine ve parkına çıkarsınız… Tam sol köşede 1814 yılında inşa edilme Dönertaş Sebili’nin kare planlı, kubbeli, kuzey ve batı cepheleri ince işleme süslü mermer kaplamaları ile karşılaşırsınız. İşte bu sokak 945 numaralı eski Osmanzade Yokuşu Sokağı’dır.

Bu tarihi su sebilinin önünde birden aklıma 1317 yılında Kadifekale fatihlerinden Aydınoğulları Türkmen Beyliği komutanı Seydi Mükremeddin Bey’in zaviyesi ve içindeki türbesinin restorasyonu geldi. Akşam karanlığının çökmesine az bir zaman vardı. Haydi dedim kendi kendime, karanlık basmadan tarihi türbe ve haziresine git bir bak, onarımı bitmiş mi, bitmemiş mi? Beş dakikalığına git, gözlerinle gör ve dön…

945 Sokak’a girip Osmanzade Yokuşu’ndan yukarı çıkmaya başladım. Yokuş dediysem, sakın dik bir yokuş sanmayın. Hafif eğimlidir yokuş. Yürürken yokuşu çıktığınızın farkına varmazsınız.

Su sebilinin az ötesinde çocukluğumda bir kapılı, iki katlı düğün salonu vardı. Birçok komşumuzun düğününe geldik. Sonra, az ileride, yine aynı hizada bir çıkmaz sokak görülür. Bu çıkmazda da semtimizin ünlü Atlas Açık Hava Sineması vardı. Bir an durup hüzünle o çıkmaza baktım; artık sinema afişlerinin yer almadığı duvarına… Sinema halen orada, ama sinema olarak kullanılmayalı neredeyse çeyrek asır oluyor..

Sonra yokuşu yürümeye devam ettim… Sağa ve sola ikiye ayrılan sokağın sağ ilerisinde İzmir’in tarihi Altınordu Spor Kulübü binası vardır. Önünde lacivert-kırmızı flamalarını asılı görürsünüz. Çocukluğumda arkadaşım Mustafa ile bu binaya bilardo oynamaya gelirdik. Ve elbette bu semtin evladı olarak tuttuğumuz takım Altınordu Spor Kulübü’ydü.

Ben Altınordu Spor Kulübü’ne değil, daha kestirme güzergah olarak sola dönen sokağa girdim. Önce sağa, sonra sola dönünce Seydi Mükremeddin Zaviye ve Türbesi’nin kapısını karşımda buldum.

Seydi Mükremeddin Zaviye ve Türbesi 14. Yüzyıl’dan beri buradadır. Söylenceleri çoktur. Ben bir akademisyen, bir tarihçi değilim, sadece bu semtin çocuğuyum. Halk arasında anlatılanları, söylenenleri nakledebiliyorum.

Tarihçilerin verdiği bilgiye göre, 1920’li yıllardan sonra buraya “Emir Sultan” ismi verilmiş. Ben de çocukluğumdan beridir bu isimle biliyorum. Gazeteciliğim sırasında burası hakkında birçok haber yaptım. Bu tarihi yapı ve çevresi korumaya alınsın, dini ve tarihi bir ziyaretgah olarak İzmir’e geçmişin tanıklığını yapmaya devam etsin diye…

Geçtiğimiz yıllarda bu tarihi mekan yıkıntıları uzmanlarca incelenip aslına uygun şekilde restore edildi ve ziyarete açıldı. Türbe ve zaviye girişinde ziyaretçisini bilgilendiren levhalar asılı.

Zaviyenin yer aldığı 951 Sokak’ın levhası beni yıllar yıllar öncesine götürdü. Zaviye kapısından ziyarete girmeden 951 Sokak’ta şöyle bir tur attım. Bu sokağın az ilerisi Taslı Çeşme Meydanı’na çıkar ve 953 Sokak’la birleşir. Sonra sola dönüp yürüdüğünüzde ise 1030 Sokak’a çıkılır…

Bu sokakta çocukluğumda Efe Dayı Açık Hava Sineması yer alırdı. Bu sinemaya sayısız kez filim seyretmeye gittiğimi hatırlarım. Bu sinemaya az önce sözünü ettiğim, eski ismiyle 951 Sokak’tan, yeni ismiyle Taslı Çeşme Sokağı’ndan ulaşırdım. Bu sokak Emir Sultan Türbesi ve bahçesinde yer alan neredeyse ikişer metre büyüklüğünde anıtsal mezar taşlarına bakardı. Ve Türbe karanlıktı. Mezarlıkbaşı semtinin eski Namazgah (Agora) Kabristanı öyküleri ile büyüyen semtin çocuğu olarak her geçişimde içime bir ürperti, korku verirdi.

Efe Dayı Açık Hava Sineması’nda film gösterimi genelde gece saat 24.00’e 10 dakika kala biter ve sinemaseverler evlerine dağılırken ben de Keçeciler 940 Sokak’taki evimize iki güzergahtan dönerdim. Birincisi ve daha yakın olanı Taslı Çeşme Sokağı’ndan Agora’ya, diğeri ise Faik Bey Camisi önünden Basmane Altınpark’a, yani Anafartalar Caddesi’ne ulaşmak biçiminde olurdu.

Sinema çıkış saati gece yarısı olduğundan, birinci güzergahı kullanarak evime daha çabuk ulaşmam gerekirdi. Çünkü rahmetli annem gece 24.00’ten sonra döndüğümde kapıyı açmaz, eve beni almayarak cezalandırırdı. Ben de evimiz yakınında yer alan Büyük Abdülkadir Paşa Oteli’ne (Günümüzde yerinde Çankaya Çok Katlı Otoparkı var) gider, arka tarafa bakan odalardan birinde gecelerdim.. Çünkü arka tarafa bakan odalar daha ucuz olurdu. Pencerelerin tarihi Agora Ören Yeri’ne ve Kadifekale surlarına baktığını da söyleyeyim.

İkinci güzergahı tercih edersem, hele tek başımaysam, Emir Sultan Türbesi ve haziresinin ürkütücü manzarası dolayısıyla bu sokağı koşturarak geçerdim. Sinemadan evine dönmek için bu sokağa kullananlara rastlarsam, o akşam kendimi şanslı sayardım. Yanımda birileri olunca, karanlık sokak ve heybetli mezar taşları, sessizliği bozan hafif rüzgar beni korkutmazdı.

Taslı Çeşme Sokağı bugün artık yok, yakın geçmişte tarihin derinliklerine yollandı. Son gördüğümde bu çeşmenin yıkıntısı önünde çöp bidonları vardı. Yerler bidonlardan taşmış çöp yığınlarıyla doluydu..

Unutmadan belirteyim, Taslı Çeşme Meydanı’nın ortasında sokağı aydınlatan ağaçtan elektrik direği görürsünüz. Direğin yaslandığı bir granit taş vardır. O granit taş, eski dönemlerde “Sütveren Dede” yatırının baş ucu taşıymış. Şimdilerde mahalle çocukları bu meydanda top koşturuyor. Ama o taşın bir kabir taşı olduğunu pek kimse bilmiyor.

Güzel İzmir’de tarihe saygımız olmalı değil mi?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın