
Eğitimim için İzmir’den Fransa’ya gittiğim 1980’li yıllarda gurbetliği o kadar hissetmemiştim. “İzmir’de beni bekleyenler var. Çocuklarım, annem, babam, kardeşlerim, dostlarım. Onlar beni nasılsa ararlar diye düşünmüştüm. “Zamanla mektupların araları açılır, yazmayı unutursun” diyenlere karşılık Fransa’da kaldığım süre boyunca arkadaşlarıma uzun mektuplar yazmış, ayrıntılarıyla oradaki yaşamımı anlatmaya çalışmıştım. Oda numaramın yazılı olduğu o küçük gri mektup kutusunun üstündeki, odamda benden önce kalan Japon kızın bozuk Fransızcasıyla yazdığı “Sevgili Benden Sonra Gelen, lütfen bana gelen mektupları yan odada kalan Peter’e ver!” sözlerinin yer aldığı kağıdı Fransa’dan ayrılana dek kutunun üstünden çıkarmamıştım. Hey gidi günler hey!

Ünlü yazarların mektupları bir başka olur. Onlarda engin bir kültür birikimi ile karşı karşıyayızdır. Bir ustanın dostuna yazdığı mektupları okumak başlı başına bir mutluluktur. Fethi Naci, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mektupları’nın ikinci baskısı 1992’de Dergah Yayınları arasında çıkınca bakın şöyle yazmış:
“Biz Türkler, yazmaktan çok, konuşmayı severiz. Öyle sanıyorum, bu gidişle, yayımlanmış mektup okumak daha da güçleşecek: Telefon sayısındaki artış, yurt yüzeyinde telefon ağının yaygınlaşması elbette iletişim kolaylaştıracak, ama mektuplaşmayı gitgide daha da azaltacak.”
1993 yılında yaptığı bu yorum bugünün koşulları içinde doğrulandı.

Hiçbir şey o bilindiği şekliyle kalmıyor. Görmeden, sesini duymadan, sadece bilgisayar ekranında karşınıza çıkan kelimelere bakarak birine aşık olduğunu söylüyor bugünün gençliği. Beni en duygulandıran mektup, Antonioni’nin “Gece” filminin sonunda Lidia’nın kocası Giovanni’ye okuduğu o doyumsuz mektup sahnesi olmuştur. Hep beraber okuyalım, ne dersiniz?
Lidia: “Bu sabah uyandığımda sen hala uyuyordun… Ağır ağır uyandım. O usul soluğunu dinledim; yüzüne düşmüş saçlarının arasından görünen gözlerinle baktım… Bütün duygularım ayaklandı. Ağlamak, seni de uyandırmak istedim, çünkü öyle derin uyuyordun ki sansız gibiydin. Kollarınla boynun nasıl titrek, nasıl ılık, nasıl nemli görünüyordu gölgelerin içinde… dudaklarımı o kollarına, o boynuna bastırmak, bastırmak istedim. Ama uykunu bozmak, seni kollarımda yeniden uyanık bulmak düşüncesi engel oldu buna. Kimsenin benden alamayacağı bir şeydi bu; böyle kalsın, daha iyiydi; benim, yalnız benimdi: Senin o ölümsüz, o kalıcı yatışın.”
(Okudukça kendini duygularına kaptırır Lidia. Giovanni mektupta anlatılan kimsenin kim olduğunu anlamak istercesine Lidia’ya dikmiştir gözlerini.)
Lidia: “Duru, güzel bir görüntü vardı yüzünün ötesinde; ikimiz de, hayatımın bütün yıllarını kaplayan, gelecek yıllarını, hatta sana rastlamadan, kendimi sana rastlamak için hazırladığım yıllarımı kaplayan bir başka boyutla yansımıştık o görüntüye. Yarattığı inanılmaz duygu da buydu zaten. Hep benim olmuştun bunu ilk anlamanın duygusu. Hiç bitmeyecekti bu gece, hep sürecekti, hep yanımda olacaktın böyle… Gövdenin sıcaklığıyla, düşüncelerinle, benim tutkularıma karışmış tutkularınla. O anda seni ne kadar sevdiğimi anlamdım, gözlerim yaşardı. Böyle sürüp gitmeliydi bu, yaşadığımız sürece böyle kalmalıydık… Sadece birbirimizin yanında değil, birbirimizin olduğumuzu da duyarak. Bu yaşamayı hiç kimse, hiçbir şey yıkamazdı; tek tehlike senin bana, benim sana alışmamızdı. (Sessizlik, Lidia’nın boğazına bir şey tıkanmıştır.) Uyanmaya başladın. Sonra, uyanırken gülümsedin, kollarını boynuma doladın. Korkacak bir şey olmadığını anladım o anda; hep böyle kalacaktık, birbirimize zamandan daha güçlü, alışkanlıktan daha güçlü bir bağla bağlanmıştık…”
Giovanni karısı Lidia’ya sorar: “Kim yazdı bu mektubu?” Lidia kocasına bakar ve bir an sessizlikten sonra “Sen” der. Lidia bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur gerçeği: Artık aşk yoktur aralarında. Giovanni bu gerçeğin altında ezilir; iyice sarsılmış bir halde karısına bakar. Tutup onu kucaklamak ister, Lidia’yı zorla öper, Lydia kendini kurtarmaya çalışmaktadır. Lidia’nun bu mektubu okumasıyla biter “Gece”. Evlilik ilişkisinde çöreklenen o korkunç düşman, beraber yaşamanın getirdiği alışkanlıktır.

Bir zamanlar insanların bu konuda duyarlı olduklarını düşünmek beni mutlu ediyor. Ya sizi?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.