Bir Mehmetçiğin askerlik hatıraları – 2

Çiğiltepe’den İzmir’e

En büyük sıkıntımız susuzluktu. Buralarda ne bir akarsu ne de bir çeşmeye rastlayamamıştık. Bütün ihtiyaç küçük fıçılarla bölük sakalarının getireceği suya bakıyordu. Mevsimi bile unutmuştuk, bir arkadaş her nasılsa eline geçirdiği bir salkım üzümden bir miktarını koparıp verince gayri ihtiyari etrafa bakarak mevsimi tayin ettim…

Çiğiltepe’de tel örgüler, siperler, mazgallar, ikmal siperlerine varıncaya kadar düşünülmüş tahkim edilmiş. Düşmanın geride bulunan ihtiyat kuvvetleri de siperlere yerleşmiş ve muhabereye iştirak etmiş. Hava kararıncaya kadar karşılıklı ateş edildi. Gece hücumuyla tepeyi zapt etmek istiyoruz. Emir verildi, iki tabur sessizce tel örgülerine kadar sokulduk…

Takım zabiti yaralanıp ayrıldı, bölüğümüzde zabit kalmadı. Arazi düşmanın bulunduğu Çiğiltepe’nin eteğinden başlayarak bulunduğumuz yere kadar çok hafif meyilli. Ani olarak taarruza geçtik. Tam düzlüğe çıkmıştı ki düşman kendini topladı, bir çok ağır makineli ve piyade ile şiddetli bir ateş açtı. Bu durumda erat ve zabitan yattığı yerde portatif kazmalarla baş siperi yapmaya başladılar. Ayağa kalkan, yattığı yerde biraz hedef gösteren derhal vuruluyor, mütemadiyen şehit ve yaralı veriyoruz…

Alay komutanı beni çağırdı, sürünerek yanına vardım. Elindeki kâğıdı vererek, “Bu kâğıdı ilerideki tabur komutanına ver, hemen hücuma kalkılacak” emrini verdi. Tabur komutanı takriben 80 metre kadar ilerideydi. Ateşten ileri gitmek mümkün olmadığı gibi geri gelmek de mümkün değildi. Derhal çukurdan fırladım, beş adım gitmeden kendimi yere attım. Beş on saniye sonra tekrar zikzaklı fırlamalarla, vurulmuş gibi kendimi yere atarak tabur komutanının yanına vardım. Tabur komutanı fundalık gibi bir yerde, onun solunda tabur yaveri Mülazımsani Fikri yatmakta, fakat şehit olarak yatmaktadır. Ağzından halen kan geliyor, zayiatımız çok fazla…

150 metre kadar geride düşmandan kalma metruk siper var, bu siper sağımıza doğru uzayıp gidiyor. Yürüdüm ve sipere atladım. Siperi takip ediyorum. 200 metre kadar yürüdüm. Siperin içerisinde 10 kadar zabit var. Ben yanlarına gelince yol vermek için aralarında bir kımıldama oldu. Bu kımıldama üzerine dürbünle düşman istikametini tarassut (gözlem) etmekte olan 57. Fırka Komutanı Miralay Reşat Bey (Reşat Çiğiltepe) başını çevirip bana baktı, “Nereye evlat?” dedi. Vazifemi söyledim. Daha sonra fırka kumandanı Miralay Reşat Bey’in intihar etmiş olduğunu, yerine fırkanın piyade kumandanı Miralay Hacı İbrahim Bey’in geçtiğini işittik…

Düşman ateşi hafifledi ve kesildi. Bir müddet sonra Çiğiltepe’de bir bayrak sallanıyor, rengi pek belli değil, ama beyazı andırıyor. Askerler arasında “düşman teslim oluyor” sesleri yayıldı, bütün alay ayağa kalkıp yürüdü. Tel örgüsüne gelmiştik ki birden bire bombalar patladı ve piyade ateşi oldu. Ama artık Mehmetçikler bir defa yürümüştü, tel örgüsü çiğnenerek geçildi, siperlerde mukavemete çalışanlar imha edildi. İşte bu suretle Çiğiltepe denilen, bize çok kan pahasına mal olan tepede muharebe bitmişti. 27 Ağustos akşam üzeri bölükler toplandı, ama çok zayiat verilmiş olduğundan bölüklerin mevcudu hemen yarıya inmişti. Yüzbaşılar, teğmenler, aslan gibi neferler şehit olarak yerlerde yatıyorlardı…

Büyük zaferi müteakip Uşak istikametine yürüyüşe devam ettik. Akşama yakın Uşak ovasına vardık. Alayımız tertibatını alarak yayıldı, ovada ilerliyoruz… Düşmanın topçu ateşi başladı. Birkaç mermi alayın içerisine düştü, fakat patlamadı. Alay yürüyor, hem de ovadaki karpuz, kavun tarlarından kavun, karpuz koparıp yiyor, bu suretle susuzluğu gidermeye çalışıyoruz. Topçu ateşine falan aldıran yok…

Uşak’a iyice yaklaştık. Kasabanın kenarına vardığımızda ateş eden topların hayvanları ile beraber terk edilmiş olduklarını gördük. Alay toplanarak yürüyüşe geçti. Bu esnada kasaba yanıyor alevler minare boyu yükseliyordu. Uşak İstasyonu civarında istirahat verildi, iki saat istirahattan sonra tekrar yürüyüş başladı. Bu yürüyüş esnasında Oruçlar Köyü’nde 6. Fırka ile birleştiğimizde altı senedir görememiş olduğum kardeşimle görüşebildim…

İzmir istikametinde ilerliyoruz. Pınarbaşı’na geldik, burada geceleyeceğiz. Bölükler binalara yerleştirildi. Artık istirahat edeceğiz, uyuyacağız diye seviniyoruz. Akşam oldu. İki saat kadar sonra borazan üst üste silah başı çaldı. Derhal silah başı olduk ve yürüyüşe geçtik. Aydın tren hattı boyunca yürüyoruz. Bir saat yürüdükten sonra fırkamız geniş kol nizamında açıldı tüfek çattı. Sabahleyin yürüyüşe geçip Kadifekale’den ve İzmir’in yüksek bir mahallesinden geçerek deniz kenarına indik…

Bu defa istikamet Urla. Urla’ya varmadan istikamet değişti. Dağa tırmanıyoruz. Gece yarısına kadar yürüdük. Dağda bulunan Yağcılar Köyü’ne vardık. Sabah alaca karanlıkta taarruz edeceğiz. Taarruz dalgalı bir arazide başlayacak, yüksek, dik tepelere tırmanacağız. Taarruz başladı, düşman birkaç el ateş etti, arkası yok. Fakat tepeler o kadar dik ki her hangi bir çalıya tutunmadan adım atılmıyor. Güneş tam arkamızdan bütün sıcaklığını üzerimize veriyor, susuzluktan dudaklarımız birbirine yapışıyor…

Öğleden sonra Çeşme kasabasına girdik, düşman ordusu bütün hayvanatını burada bırakmış. 400 – 500 kadarını bir dereye doldurup makineli ateşi ile imha etmiş. Çeşme’de bir iki saat kalıp Alaçatı’ya avdet etmek üzere deniz kenarındaki şoseyi takiben yürüyüşe geçtik. Çeşme’den biraz ayrılmıştık ki sahile 1500-2000 metre mesafede denizde ufak bir gemi dolaşıyordu. Gemi yavaş yavaş arkasını bize çevirmeye başladı. Güverteye 5-6 asker çıktı, topçu ateşi başladı. Biz de ateş açınca gemi derhal uzaklaştı. Allah’ın inayetiyle burada hiç zayiat vermedik. Akşam Alaçatı’ya geldik. Bizim bölük merkezde kalıp diğer bölükler köylere gönderildi…


* Kurtuluş Savaşı gazisi Hüseyin Özefe’nin askerlik anılarının ikinci kısmının özetini yazdım. Doğrusu, bu anıların kitaplaşması. Vatanımız böylesine inançlı, fedakâr, yurtsever atalarımız tarafından kurtarıldı, ruhları şad, 9 Eylül Zafer Bayramınız kutlu olsun…

* 9 Eylül Zaferi ilk yıllarda Türkiye’nin birçok şehrinde kutlandı. “Denizlililer’in İzmirliler’e selamı” başlığıyla 11 Eylül 1924 Anadolu, “İzmir Tezerruhatı” başlığıyla 10 Eylül 1927 tarihinde yayınlanan Ahenk Gazetesi haberlerini ve İstanbul kutlamasını belgeleyen tarihi fotoğrafı ilk kez yayınlıyorum. Önümüzdeki günlerde diğer şehirlerimizde coşku içerisinde kutlanan 9 Eylül kutlamalarına ait belgeleri yayınlamaya devam edeceğim.

* Bu sergiyi kaçırmayın. Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzeler Şube Müdürlüğü’nce hazırlanan “9 Eylül 1922 Esaretin Sonu” adlı sergi APİKAM bahçesinde ve sergi salonunda 6 Eylül Salı günü saat 18.30’da açıldı. İki ayrı alanda hazırlanan sergide, 1923 yılı ve sonrasının 9 Eylül Kutlamaları’ na ait fotoğraflar APİKAM bahçesinde,  “İşgalden Kurtuluşa 9 Eylül Zaferi”nin anlatıldığı obje ve fotoğraflar sergi salonunda gezilebilecek. İşgalden Kurtuluşa 9 Eylül Zaferi’nin ve 9 Eylül kutlamalarının anlatıldığı sergi  6 Ekim tarihine dek ziyarete açık kalacak.

*Yardımları için APİKAM Müdürü Ayşe Üngör’e, tercümeler için Mehmet Uğur Sağıroğlu’na, koleksiyonunda bulunan fotoğrafı benimle paylaşan Cem Üsküp’e, Atilla Özdemir’e, destekleri için Hasan Tahsin Kocabaş’a teşekkür ederim.

Fotoğraf: Atilla Özdemir

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın