Osmanlı kültür tarihi araştırmalarında yazılı kaynak eksikliği birçok alanda olduğu gibi gündelik hayatta güzel kokuların ya da daha ileriki dönemlerde parfümlerin kullanımı konusunda da kendini gösterir.
Bu anlamda başvuru kaynaklarının başında yabancı gezginlerin kaleme aldığı seyahatnameler, kozmetiklerin kullanımının ele alındığı bahnameler, tariflerini bulabildiğimiz tıp ya da eczacılık ile ilgili kaynaklar ve belli bir dönemden sonra da edebi metinler büyük önem taşır. Türk edebiyatında, Türk insanının koku beğenilerine ve Osmanlı topraklarına giren Avrupa kökenli kokulara değinen çok sayıda yazar bulunmakla birlikte bu yazarlar arasında Refik Halid konuya hâkimiyeti ve verdiği ayrıntılı bilgiler ile dikkat çekmektedir.
Osmanlı insanı Avrupa parfümleri ile tanışıyor
19. Yüzyıl’da özellikle kimya alanında yaşanan yenilikler Avrupa’da parfüm üretiminin başlı başına bir endüstri haline gelmesini sağlamıştı. Bitkilerden elde edilen uçucu yağlar içindeki maddelerin izole edilebilmesi ve koku moleküllerinin sentetik olarak üretilebilmesi parfümlerin daha ucuza mal edilmesini mümkün kıldı. Kokuların sentetik olarak üretilebilmeleri ve sonrasında doğada olmayan kokuların icat edilmeleri birbirinden değişik parfümlerin yaratılabilmesi için hayal gücünü harekete geçirecek bir ortam yarattı ve böylece Avrupa’da 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren parfümerinin altın çağı başladı. Bu gelişmeler, beraberinde yoğun bir rekabet ortamını da getirdi. Yaşanan üretim patlaması, Avrupa’da özellikle de Paris’te sayıları hızla artan parfüm evlerinin ürünlerini satabilmek için yeni pazar arayışına girmesini zorunlu kıldı. Osmanlı İmparatorluğu ise parfüm üreticileri için mükemmel bir pazardı.
Paris’te 1850’li yıllardan itibaren, Le Bon Marché, Les Grands Magasins du Louvre ya da Les Grands Magasins du Printemps gibi büyük mağazalar açılmaya başlamıştı. Giyimden parfümeriye, oyuncaktan mobilyaya kadar oldukça zengin ürün çeşitliliğine sahip bu mağazalar sanayi devriminin bir sonucuydular ve hemen her alanda tüketim alışkanlıklarını ciddi şekilde dönüştürdüler.
Osmanlı’nın tüketim mekânlarında yaşanan benzer değişim ise 1850’lerden sonra Kırım Savaşı için İstanbul’a uğrayan müttefiklerle birlikte bu büyük mağazaların şubelerinin açılması ile meydana geldi. Bon Marché, Louvre, Au Lion, Orosdi Back gibi mağazaların şubeleri sadece İstanbul’da değil, İzmir’de Frenk Sokağı’nda ve Selanik, Beyrut gibi kentlerde de birer birer faaliyete geçti. Böylelikle Avrupa’nın özellikle de Fransa’nın köklü parfüm evlerine ait ürünler bu bonmarşelerin vitrinlerinde boy göstermeye başladı. Aynı ürünlere yerli esnaf da kayıtsız kalmadı. Çok geçmeden Avrupa’dan gelen ıtriyat ürünlerine tuhafiyeciler, yağlıkçı esnafı ve eczacılar da yer verdi.
Tanzimat’tan itibaren baş döndürücü toplumsal değişikliklere tanık olan ve Batılı yaşam tarzını kabule hazır üst tabakaya mensup şehirli hanımların ve beylerin bu ürünleri benimsemeleri kaçınılmazdı. Kısa bir süre sonra Avrupa’dan gelen parfümler, pudralar, saç suları, kremler ve daha birçok ürün hanımların vazgeçilmez tuvalet malzemeleri haline geldi. Artık nişan sepetlerinde geleneksel gül yağı, ıtır ve tefarik kokularına Avrupa’dan gelen menekşe kokulu pudralar, tuhaf adlı birbirinden değişik parfümler de eşlik ediyordu.
Tuvalet malzemelerindeki yeni tüketim alışkanlıkları önce saray erkanı ve sonrasında saraya en yakın paşa aileleri arasında benimsendi. Bu benimseyiş kademe kademe toplumun diğer kesimlerine kadar yayıldı. Özellikle dış ticaretle uğraşan gayrimüslim tüccarlar, iş adamları ve aileleri bu ürünlerin hem satıcısı hem de tüketicisiydiler. Yeni tüketim dalgası kısa sürede bürokratlar, üst düzey memurlar, öğrenciler ve tabi ki başta edebiyatçılar olmak üzere aydın kesim arasında büyük ilgi ile karşılandı. Böylesi bir dönüşümün yaşandığı dönemde bu hızlı değişim ve kabullenişin izlerinin edebiyatta bir yansımasının olması kaçınılmazdı. Tanzimat, Servet-i Fünun ve Cumhuriyet dönemi yazarları eserlerinde Avrupa’dan gelen parfümeri ürünlerine sıklıkla yer verdiler, hatta çoğu zaman da yaşanan toplumsal dönüşümü anlatırken bu ürünleri simgesel değerleri nedeniyle eserlerinde kullanmaktan geri kalmadılar.
Nitekim Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi, Halid Ziya ve Reşat Nuri’nin eserleri bu konuda güzel örnekler ile doludur. Ancak başta parfümler olmak üzere diğer kozmetik ürünlere eserlerinde sıklıkla değinen Refik Halid olmuştur.
Refik Halid’in eserlerinde Avrupalı parfümler
Meşrutiyet döneminden Cumhuriyet’e kadar uzanan bir zaman diliminde Osmanlı insanının gündelik yaşamının ve tüm alışkanlıklarının hemen her alandaki değişimine tanıklık eden Refik Halid, gerek romanları, gerekse denemelerinde, yaşanan kültürel dönüşüme oldukça ayrıntılı ve çoğu zaman da eleştirel bir dille yer verir.
Onun Osmanlı insanının koku beğeni ve alışkanlıklarının değişimi özelindeki gözlemleri, bu konuda yürütülecek araştırmalar için paha biçilmez bir nitelik taşır. Refik Halid’in, 19. yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı topraklarına girerek geleneksel koku beğenilerini tümden değiştiren Avrupa üretimi parfümler ile ilgili tespit ve yorumları ise Avrupa parfümeri tarihi açısından da dikkate değerdir.
İmparatorluğun son günleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan toplumsal ve kültürel dönüşümleri oldukça renkli ve mizahi bir diller kaleme aldığı “Üç Nesil Üç Hayat” adlı eserinde Refik Halid, alkol içeren parfümlerin Sultan Abdülaziz devrinde henüz kullanılmadığını dile getirir:
“Alkollü ıtriyat henüz meçhuldür; koku olarak gülyağı revaçta. Fakat devir sonlarına doğru Avrupa’dan gelme bir kaç parfön kibar ailelerce kullanılmaya başlıyor. Mesela Lüben suyu…”
Yazar, Osmanlı topraklarına ilk giren parfümlere örnek olarak Lüben suyu’nu verdikten sonra şöyle ekler:
“…Bu kırmızı renkte, lavanta çiçeği ve karanfil kokan, temizlik hissi verip iç açıcı latif bir losyondur; amma bir kusuru vardır: Damladığı kumaşta, çamaşırlarda leke bırakıyor. Çok sonradan fabrika bu kusurun önüne geçmişse de malın da modası geçmiş, revacı kalmamıştır.”
Avrupa’dan gelen parfümlere örnek olarak verdiği Lüben suyu, 1798’den beri var olan, Avrupa’nın en eski ve en köklü parfüm evlerinden Lubin’e aittir. Parfümleri ile başta İmparatoriçe Josephine olmak üzere tüm Fransız sarayının dikkatini çeken ve beğeni alan Pierre François Lubin’in en gözde kokularından Eau de Lubin ile ilgili böyle bir değerlendirmeye Avrupa parfüm tarihi literatüründe rastlamak mümkün değilken Refik Halid’in bu noktaya dikkat çekmesi dikkate değerdir.
Abdülhamit devrinde başta parfümler olmak üzere, Avrupa’dan gelen tuvalet malzemeleri gitgide çoğalmaya başlar. Refik Halid tüm bu ürünlere yine temkinli ve eleştirel yaklaşır. “Avrupalı tuvalet levazımı gittikçe çoğalıyor. Evvela lâvantalar (*), bilhassa Mikado lâvantası… Yani üzerinde o zamanki Japon imparatorunun entarili ve şemsiyeli resmi bulunan, Gelle biraderler markalı, bütün şark memleketlerini istila etmiş ağır, kaba parfön!” der ve şöyle devam eder:
“…Beyoğlu’ndaki Bonmarşe mağazasının bir kısmına tamamile ıtriyat camekânları sıralanmış: Pirs sabunu, (tuvalet sabunları adi alelumum misk sabunudur). Çeri diş macunu ve diş fırçaları, Kaloderma kremleri ve pudraları, Violet markalı allıklar, daha sonra piyasayı Piver fabrikası dört türlü lâvanta, losyon ve pudrasiyle dolduruyor. Florami, Pompeia, Vivitz ve Safranor” ve ekler:
“Mamafih mürebbiyelerden frenk tahsili görenler nazarında bunlar âdi ve dikişçi kız ıtriyatıdır. “Guerlain” in pahalı çeşitleri, hususiyetle pudrası rağbette. Makbul olan sade kokular, Parm menekşesi, leylak, elyotroptur. Derken isimleri bugüne kadar ehemmiyetini kaybetmeyen yeni lâvantalar başlıyor: Origan ve Şipr! Umumî harpte Alman mamulâtından “Divinia” ve “Akazina”dan başkası tükenmiştir.”
Fransız İhtilali sonrasında Avrupa’da koku beğenileri çiçeksi ve hafif kokular yönünde bir gelişme gösterir. Yeni dönemde, birden fazla hammadde ile hazırlanan parfümlerin kullanımı gözden düşer ve yalnızca çiçeklerden yapılan parfümlerin kullanılması uygun görülür. Eau de Cologne gibi hafif ve ferahlatıcı kokular sadeliğin ve saflığın simgesi haline gelir ve burjuvazinin gözdesi olur. Napoleon bile dönemin en büyük keşfi olan Eau de Cologne‘u tercih emektedir. Eau de Cologne Osmanlı topraklarında da benimsenir. Nitekim II. Abdülhamit ve kızları Jean Marie Farina üretimi Eau de Cologne‘dan başka koku kullanmazlar.
Refik Halid’in menekşe, leylak ve helyotrop gibi sade kokuların makbul olduğunu belirtmesi bizde de ağır kokulardan uzaklaşılmaya başlandığının işaretidir. Yazarın adlarını verdiği Florami, Pompeia, Vivitz ve Safranor Osmanlı topraklarına ilk adım atan parfümlerdendir. Paris’in en eski parfüm evi L.T. Piver’nin namlı parfümleri arasında yer alan ve içerikleri itibariyle ağır ve egzotik olan bu kokular yavaş yavaş terk edilen beğenilere hitap ettikleri için adi olarak nitelendirilmiş, alt tabakaya uygun görülmüşlerdir. Buna karşılık L.T. Piver’e göre daha genç ancak onun kadar ünlü Guerlain’in parfümlerinin tercih ediliyor olması Osmanlı insanının Avrupa’dan ithal edilen her ürüne gözü kapalı bir hayranlıkla yaklaşmadığının en güzel kanıtlarındandır. Frenk tahsili görenlerin hafif ve sade kokuları tercih ettiklerine dair bir başka kanıt da Reşat Nuri Güntekin’den gelir. Reşat Nuri Çalıkuşu romanının kahramanı Feride için helyotropu uygun görür ki bu koku da Guerlain’e aittir.
20. Yüzyıl’da parfümler içerik anlamında da gelişmeye, çeşitlenmeye devam eder. Parfüm tarihinde çığır açan bazı kokuların Osmanlı topraklarında da beğenilerek yer edindiğini görürüz. Refik Halid’in bahsettiği L’Origan, François Coty’nin 1905 yılında yarattığı, doğal ve sentetik maddeler karıştırılarak üretilen ilk modern parfümdür. Şipr ise yine Coty’nin 1917 yılında satışa sunduğu ve aynı ad ile anılan koku ailesinin başlangıcı ve referans noktası olan önemli bir parfümdür.
Refik Halid hayret verici şekilde her döneme damgasını vuran, moda olan parfümler konusunda bilgi ve fikir sahibidir. Bilindiği üzere yazarın eserlerinin önemli bir bölümünün ana teması Türk toplum hayatında yaşanan dönüşümdür ve Refik Halid bu konuda parfümleri sık sık araç olarak kullanır.
Yazar parfümleri “Son Kadeh” adlı romanında da konu eder. Romanın baş kahramanı Murat’ın ağzından eski zamanların parfümlerinin adları sayılırken L.T.Piver markalı kokular bir kez daha “harcıâlem” olarak değerlendirilir:
“Eski zamanların, Mikado, Opoponaks, Küvir dö rüsi, Lüben, gibi parfönlerini ve şişelerini düşündü; sonra Piver markalı harcılâlem kokular yahut kibarcaları, mesela violet dö Parm, fuan Kupe gibilerini hatırladı; arkasından işte suvar dö Pari, Krep de Şin ve büsbütün yenileri, bugünkü neslin kullandıkları!”
Yine aynı eserde parfümleri sadece belli bir sınıf tarafından satın alınabilen ürünler olarak nitelediği şu satırları çarpıcıdır:
“Sırtında uzun etekli, yeldirme biçimi bir manto, başında çenesinin altına düğümlenmiş yeşil bir eşarp eskisi, dudakları belermiş narin bir kız renk renk şişeler, kutular dizilmiş ıtriyatçı sergisi önünde alamayacağını belli eden bir ürkeklikle sordu: “Kaça bu lâvanta?”
“Üç Nesil Üç Hayat”tan Osmanlı topraklarına giren ilk Avrupa kokularından birinin de Opopanax olduğunu öğreniriz. Refik Halid bu parfümü “Makiyajlı Kadın” adlı eserinde yer alan “Güzel Kokular” başlıklı yazısında da konu ederek parfümün adına bu kez müztehzi bir dille değinir:
“O zamanlar bir de “opopanax” bilirdik ki dudakları lüzumsuzca büzüp titreterek uzattığı ve hele “p”leri bir bir arkasına tekrarlattığı için pepelemelere elverişli, daha doğrusu dilverişli bir lâvanta tesiri yapardı.”
Yazar bu yazısında Batı’da parfümlere verilen isimlere dikkat çekerken yaptığı “garp memleketlerinde bir lâvanta isimleri edebiyatı vardır: bu edebiyatta lirizm, romantizm, realizm her çeşit şiir yer alır.” tespiti Avrupa parfüm tarihi konusunda çalışan araştırmacıları kıskandıracak niteliktedir.
Refik Halid “Güzel Kokular” başlıklı yazısında parfümlerin dünyasına bir başka boyut daha katar. Bu kez usta kalemiyle parfümleri koku alma dışındaki duyular ile tarif eder:
“Ben kokuların renklerini de koklarım. Bazı lâvantadan tramvay tellerinde yanıp söndüğünü zevkle seyrettiğimiz elektrik mavisi bir renk yayılır. Kokuyu alınca güneşin, ayın veya herhangi bir yapma ışığın, dünyanın rengi o maviye bürünür.”
Yazar ilerleyen satırlarda kokuları bu kez de tatlar ile tarif eder:
“Lâvantalarda renkten başka tad da bulmaz mısınız? Dille dokununca duyulan tad değil, dilimize dokunmadan zevki ağzımız ve damağımızı kaplayan tad!.. Ben rayihaların bazen cisimleşerek bir meyva gibi ağzımda eridiğini duyarım. Kimisi kavun yediğim hissini, kimisi adını bilmediğim bir sıcak ülke yemişinin keyfini verir.”
Yazar aynı yazıda, bugün parfümlerin dünyasında kafaları en çok meşgul eden “hangi parfümü kullanmalıyım?” sorusuna, kendine özgü mizahi dili ile cevap verir:
“Ayrıca sarışına, esmere, kumrala uyan ve uymayan parfönler olduğu gibi benim incelemelerime göre zayıfı şişman, kısa boyluyu uzun yapanları da görülür. Hatta daha ileriye varacağım: Parfön bir dulu bazen bakireye, bir kızı ise dört kocadan arta kalmışa benzetebilir.”
“Güzel Kokular” üç buçuk sayfalık kısa bir yazıdır. Ancak zengin ve renkli içeriği ile parfümlerin dünyasına yaptırdığı yolculuk uzundur. Ve bu yolculuğun sonunda okurda sayfalarca metin okumuşçasına doygunluk yaratır.
Refik Halid, başta “Üç Nesil Üç Hayat” eseri olmak üzere Avrupa kökenli parfümler ile ilgili verdiği kısa da olsa paha biçilmez bilgiler ve tespitleri ile Osmanlı insanının koku beğenileri konusundaki sır perdesini yalnız aralamakla kalmaz önemli bir boşluğu da doldurur. Verdiği bilgiler sadece bizim açımızdan değil Avrupa parfüm tarihi çalışmaları için de kayda değerdir. Çünkü o, Avrupalı araştırmacıların hiç değinmedikleri bir şeyi yaparak, bugün bile hala toz kondurulmayan kült parfümleri tarafsız bir göz ve cesur bir dil ile üstelik üretildikleri dönemde karşılaştırmalı olarak değerlendirebilmiş ve doğru yargılara varabilmiştir. Onun bu cesareti ve konuya olan hakimiyeti, Osmanlı ve Doğu koku kültürünün oldukça köklü ve incelikli olduğunun en güzel kanıtı olarak değerlendirilmelidir.
(*) Osmanlı döneminde Avrupa’dan ithal edilen parfümlere lâvanta adı verilmiştir ve uzun bir süre bu ad kullanılmıştır.
Türk edebiyatında Avrupalı parfümler ve Refik Halid
yazarı:
Etiketler:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.