İzmir tufan içinde…

İzmir’e bir yıl içinde yağan yağmur 36 saatte yağınca kenti bir anda göle çeviriyor, 200’ün üzerinde ev yıkılıyor ve yirmi vatandaş yaşamını yitiriyor. Her Ekim ayında rahmetli anneannem hatırlardı o afatı ve anlatırdı içi sızlayarak. Ekim ayı girince benim de aklıma düştü o yıllar ve o günler… Annem iki yaşındayken, dedemi iflasa sürükleyen afat…

***

Bundan tam 85 yıl önce başlayan tufan İzmir’i sular altında bırakmış ve yirmi İzmirli bu afat sırasında yaşamını yitirmiş. Yaşam felç olmuş, çok sayıda esnaf iflas etmiş. İflas edenlerin arasında benim anne dedem Ali Yeşilyaprak da var. Anneannemden dinliyorum o günleri. Rahmetli Hacer Yeşilyaprak anlatıyor:

“İzmir’e o yıllarda çok yağmur yağıyordu. O gün de sıradan bir gün diye düşündük. Ancak hava bulutlandıktan sonra öğle üzeri simsiyah bir hal aldı. Akşama doğru ise zift karası gibi bir şey oldu. İnce ince yağan yağmur hızlandı, şiddetli bir hal aldı, tufana döndü ve ardından afat oldu.

Ali’yi düşündüm. Kemer Köprüsü’nün dibindeydi dükkanı. Meles Çayı taşmış, dükkanda ne var ne yok silip süpürmüş. O yıllarda afyon ticareti serbest. Dedenin dükkanının altında çuvallar dolusu afyon hammaddesi var. Tepecik’teki evin bodrumunda da çuvallar dolu.

Yağmur bastırınca bir anda sokağımız dere haline dönüştü. Tepecik’teki eve sokaktan girildikten sonra bahçeye açılan bir sofa var ve oradan birkaç basamak ile iniliyor. Tekrar ahşap merdivenlerden sekiz basamak ile yukarı çıkılıyor. Bahçe suyla doldu, merdivenlerden hızlı bir şekilde giriş katına kadar da su doldu. Anneni yeni doğurmuşum, bebek kucağımda. Bir hışımla merdivenleri birer ikişer atlayarak üst kata çıktım. Sular üst kata da gelmeye başladı.

O sırada dükkanda neyi var neyi yok sulara kapılıp gittiğini gören deden Kemer Köprüsü’nden Tepecik’teki eve kadar neredeyse yüzerek geliyor. Sokakta pencereden üst kata girdi beni ve anneni kurtardı. Biz doğru Alman Kulesi’ne ulaştık… Tepecik’teki en yüksek yer orasıydı, herkes oraya sığınmıştı.

Tufan ile birlikte tüm varlığımızı yitirdik. Dükkan çamura battı. Çuvallardan hiçbir şeyi kurtaramadı deden. İştip’ten (Makedonya) geldikten sonra düzene giren yaşamımız felaketle sonuçlandı. Bir daha belimizi doğrultamadık. Deden o afat sonrası üşüttü, zatürre oldu, hastalandı. Vapur ile şifa bulmak için İstanbul’a gittik. Israrla kabinlere girmedi. İyice hastalandı ve dönüşte rahmetli oldu.”


Böyle anlatırdı anneannem her Ekim ayı girdiğinde… Unutmazdı o günleri. Benim de aklıma düştü fotoğrafları kurcalarken… Bakın o gün neler yaşanmış İzmir’de…

Yıl: 25 Teşrinievvel 1930 (25 Ekim 1930)

200 ev yıkılıyor ve 20 kişi yaşamını yitiriyor. Gündüz çisileyen yağmur akşam saatlerinde hızını alamıyor, saat 20:00 gibi hızlanıyor ve ertesi gün sabah 08:00’e kadar, yani tam 12 saat aralıksız yağıyor. Elektrik, telefon, telgraf, tren hatları bozuluyor. Tramvaylar çalışamaz hale geliyor ve o yıllarda gelip giden birkaç otomobil de pert oluyor.

Reşadiye’de akacak yol bulamayan sular bir göl halini alıyor. Reşadiye’den Hükümet Konağı önüne kadar giden Tramvay Caddesi dağdan inen sularla Devlet Hastanesi’nin önüne kadar molozlar ile doluyor ve bu durum bir dere haline dönüştürüyor. Belediye o günün olanaklarıyla tulumbalarla suları tahliye etmeye çalışıyor, ama işleri çok zor.

Bütün çarşılardaki dükkânlar, mağazalar suların içinde kalıyor. Birinci Beyler Sokağı ile Namazgah semtlerindeki birçok evi sular basıyor. Gece yarısı Aydın Demir Yolları Genel Müdürü’nün evine bir de yıldırım isabet ediyor, ancak bir insan kaybı olmuyor. Öğleye doğru sakinleyen hava saat 14:00’de tekrar bozuluyor ve ancak tufan ile anlatılacak korkunç bir şekil alıyor. Yüksek binaların kiremitlerine kadar inen siyah bulutlar kenti karanlığı boğuyor. Telefon irtibatı kesiliyor. Mahallelerde ve evlerde kimse kalmıyor, herkes yüksek yerlere kaçıyor.

Gece yarısına kadar devam eden bu tufan İzmir’i baştan başa bir sel deryasına çeviriyor. Sellerin şiddetli cereyanlarına kapılan at ve arabalar denize sürükleniyor. En çok hasara uğrayan mıntakalardan biri olan Devlet Hastanesi önünden sellerin sürüklediği kayalar ve kumlar altında kalmış otomobiller ve bir iki insan cesedi ile tramvay arabalarını kurtarmak için uğraş veriyor belediye ekipleri.

Buca, Bornova ve Seydiköy (Gaziemir) banliyö trenleri çalışmıyor, depolarındaki malları sel suları dağıtıyor. Büyük küçük tüm köprüler dağılıyor. Hilal ve Tepecik semtlerinde yıkılan ev sayısı 200’ü geçiyor. Hastanelere getirilen ölü sayısı yirmiyi buluyor. 36 saatte 500 milimetre yağmur yağıyor. Bu miktar İzmir’e yağan yağmurun bir senelik miktarı.

Anneannem söylerdi, bilemiyorum ama kulaktan kulağa bir söylenti duymuşlar o afat sırasında. Kurtarma çalışmalarına askerlerin katılmasını sağlamışlar, o sırada bastıran yağmur ve ardından gelen selde çok sayıda askerin de öldüğü söyleniyor. Ama araştırmalarımda askerlerin ölümüne rastlamadım. Bilemiyorum, devlet politikası olabilir, zayiat saklamak gibi…

Ekim sonbahar ayının en güzeli, keyifli, huzurlu ve sarı yapraklı geçmesi dileğiyle…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın