
Phnom Penh, Bassak ve Tonle Sap nehirlerinin kesiştiği noktada kurulmuş .Bu şehri Penh adında bir kadının kurduğuna inanılıyor. Bir gün Mekong nehri kıyısında bir ağaç kavuğu içinde dört adet Buda heykeli bulan kadın, heykeller koymak için şehrin tepelik bölgelerinde bir tapınak inşa ettirmiş. O günden sonra da şehir tapınak etrafında gelişmiş.

Burayı geçiş istasyonu olarak kullandığımız için kaldığımız gecenin sabahında erkenden ayrılarak, bir sonraki durağımıza doğru yola koyulduk.
Siem Reap…
Siem bugünkü Tayland halkını oluşturan Siyamlı, Reap da yenik düşülen yer anlamına geliyor. Yani Yenilen Siyam halkı anlamındaki şehrin ismi, Tayland ve Kamboçya arasındaki asırlık çatışmayı simgeliyor. Şehre bu ad, Khmerlerin, Siyama karşı kazandıkları zaferin anısına verilmiş.

Tapınaklar Bölgesi…
Yolculuğumuzun başından beri heyecanla beklediğimiz gün…
Şehre yedi kilometre uzaklıktaki bölgeye gidebilmek için, sabah erkenden tuktuk denilen motor taksilerimize binerek yola çıktık. İlk tapınağa geldiğimizde taksi şoförü ile tekrar buluşacağımız saat ve yeri kararlaştırarak ayrıldık.

Angkor, Khmer İmparatorluğunun dinsel eserler ile dolu bir şehri.
Angkor Vat ise bu şehrin en önemli tapınaklarından biri…
İlerlemeye başladıkça önümüzde büyükçe bir gölet belirdi. Tapınağa doğru uzun bir köprünün üzerinde yürürken, solumuzda kalan lotus çiçekleri ile bezenmiş su birikintisi üzerine yansıyan tapınağın görüntüsü öyle bütünleşmiş ki; sanki birbirlerine destek oluyor, yaşam katıyor, ışık tutuyorlardı.

O kadar muhteşem bir görüntü ki bu; onu keşfetmek için tapınağa doğru koşarak gitmek istiyorsunuz. Zaten öyle bir göz kırpışı var ki; siz isteseniz de istemeseniz de bir şey sizi ona doğru itiveriyor.
Tapınağın iç ve dış duvarlarını Hindu mitolojisine ait destanlar ve öyküler süslüyor. Apsara isimli perilerin dans figürleri ile Tanrı Vishnunun Rama isimli insan görünümüyle dünyaya geldikten sonra, yaşadığı aşk hikayesini anlatan Ramayana Destanı duvarlara işlenmiş. Ancak burası artık bir Budist tapınağı. Çünkü tapınağın inşasını takip eden iki yüz yıllık dönemde Budizm bu bölgede giderek yaygınlaşmış ve Khmerlerin resmi dini olmuş.

Budanın Gülümseyen Yüzü, Khmer İmparatorluğunun son başkenti Angkor Thom…
Khmercede Yüce Şehir anlamına gelen şehir, etrafını saran yüksek surlarıyla imparatorluğa uzun bir süre ev sahipliği yapmış. Dindar bir Budist olan Kral burayı başkent olarak kurarak, şehrin içini Buda aşkına yaptırdığı tapınaklarla doldurmuş. Şehrin beş ana kapısı, kapıların her birinde ise dört yöne doğru bakan, her şeyi bilen ve gören kralın yüzünün sembolize edildiği heykeller var.

Biz buraya ulaştığımızda sıcak ve nemden perişan olmuş durumdayken ve bundan sonraki bölümleri nasıl gezeceğimizi düşünürken aniden başlayan yağmur sayesinde yolumuza rahatça devam ettik. O kadar büyüleyici bir yerdi ki; meditasyon mu yapsak, üst üste konulmuş küçük dilek taşlarının üstüne birer taş ta biz koyup, dilek mi tutsak, yoksa bir taşın üzerine oturup hayal alemine mi dalsak, yoksa yoksa ayakkabılarımızı çıkarıp, yağmurun altında ıslanarak şarkı söyleyip, topraklansak mı derken bir anda kendimizi hepsini yaparken bulduk ki; işte o an zaman durmuştu sanki…

Kralın annesi adına yaptırdığı bu tapınak belki de Angkordaki tapınaklar içinde en ilginç ve en esrarengiz olanı. Khmer Krallığının en ihtişamlı dönemlerinde komşu ülkelerden gelen tehditler sonucu terk edilmiş ve bölge ormanın içinde kaybolmuş. Ahtapot köklü banyan ağaçları, kökleri ile tüm tapınak taşlarını içine hapsetmiş ve yüzyıllar boyu koruyarak günümüze kadar ulaşmasını sağlamış. Hindu kültüründe banyan ağacına dilek yerine getiren kutsal ağaç anlamında kalpaviksha denirmiş. Yapıların en ilginç yönü içinden çıkan ve onu adeta sarıp sarmalayan bu devasa ağaç kökleriyle bir bütün oluşturması.
Tapınakta geçirdiğimiz uzun saatler sonunda dönme vakti geldiğinde, üstümüz başımız çamur ve toz içinde, yorgun ve bitkin, ama ruhumuz ve zihnimiz pırıl pırıldı. Sanki gençleşmiş, güzelleşmiş ve dinlenmiştik.
Apsaralar…

Tanrıçaların yeryüzündeki yansıması olarak kabul ediliyorlar ve aynı zamanda Khmer kadınının güzelliğini ve zekasını temsil ediyor. Dünya Mirası Listesindeki Apsara dansının figürleri de, Tapınaklardaki çizimlerinden alınarak danslaştırılmış.
Sanatçıların katledildiği Kızıl Khmerler döneminde yok olmayla yüz yüze gelen Kamboçyanın bu geleneksel dansı, Phnom Penh Güzel Sanatlar Akademiside ve Apsara Sanat Derneği ile yeniden hayat bulmuş. Hayatta kalanlar geleneği sürdürmek için çok çaba göstermişler.

Disiplinli bir çalışma isteyen bu dans binlerce figürden oluşuyor. Apsaraların ruhunu sahneye taşımak için uzun süre eğitilen dansçılar; bedeni saran renkli geleneksel ipek kıyafetler giyerek, saça takılan çiçekler, oldukça parlak ve detaylı başlıklar takarak, Pin Turba adı verilen vurmalı bir çalgı topluluğu eşliğinde, yavaş hareketlerle zarif bir dans gerçekleştiriyorlar.
Biz de güzel bir yemek ve müzik eşliğinde Apsara danslarını izlerken, sahnedeki görsel şölenden oldukça etkilendik…
Bir Dünya Harikası daha… Tonle Sap…

Kamboçya için yaşam kaynağı olan, Mekong nehrinin beslediği göl, kuru mevsimde üç yüz bin metrekare alanı kaplarken, yağmurlar başladığında bu alan beş kat daha artıyormuş. Canlı türleri açısından çok zengin olan göl, aynı zamanda bir kuş cenneti.
Neredeyse hiç karaya basmadan yaşarken, aşırı yağışlar nedeniyle su seviyesi artınca köy yaşamında her şey duruyor. Bu durumda suyun akış yönüne göre yer değiştirmek zorunda kalıyorlar.

Yüzen köylerde elektrik yok. Ancak neredeyse her evde uydu ve antenler görülebiliyor. Köyün jeneratör istasyonunda şarj edilen aküler güç kaynağı olarak kullanılıyor. Çocuk yaşta yüzmeyi, kürek çekmeyi, tekne kullanmayı iyi derecede öğrenen köy halkının yaşamı son derece hareketli.

Malay-Asia…
Güneydoğu Asyada, iki kara parçasına ayrılmış, on sekiz binden fazla ada devletinin birleşmesiyle oluşmuş. Burada Malay, Çinli ve Hint halkları bir arada yaşıyor. Bu nedenle buradan söz ederken Kültürler mozaiği demek en doğrusu…

Bir kültür mirası, bir masal şehir Melaka, Portekiz, Hollanda ve İngiliz dönemlerinden kalma pek çok esere sahip. Koloni döneminden kalma binaları, farklı kültürlerin etkisinin hissedildiği rengarenk sokakları ile bizi hemen etkisi altına alıyor. Kaldığımız koloni bölgesinin içinden geçen Melaka nehrinin kıyısındaki rengarenk resimlerle bezenmiş binaların önünden geçerken şehrin büyüsünü içimizde hissetmememiz mümkün değil. Ünlü caddesi Jonker Street şık restoran ve cafeler, butik oteller oldukça fazla.

Neredeyse yan yana inşa edilmiş cami, kilise ve tapınaklar farklı inançlara sahip insanların barış ve uyum içinde yaşamlarını sürdürebildiklerinin iyi bir örneği.
Kuala Lumpur ise Malezyanın başkenti ve en kalabalık şehri…
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında Gombak ve Klang nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş. Kelime anlamı Çamurlu kavşak olsa da bu ifade, şehrin şu anki görüntüsüne oldukça ters düşüyor.
Yüksek ve modern binaların yanında şehrin tropik iklimi, özgün kültürü, doğal güzellikleri, lüks havaalanı, şık restoranları, ışıl ışıl caddeleri ile tam bir sentez.

İçinde bir çok alış veriş merkezi, doğal bilimler müzesi Petrosains, bir senfoni orkestrası, bir sanat galerisi ve birçok büro olan dört yüz elli iki metre yüksekliğindeki kuleler bir çelik köprü ile birbirlerine bağlı.
Kuala Lumpur Kulesi, ise şehrin en önemli yerlerinden biri. Gözlem kulesi bölümünden şehrin manzarası oldukça etkileyici. Biz Petronas kulelerine çıkamasak ta bu kulenin iki yüz yetmiş metre yüksekliğindeki seyir bölümünden şehrin manzarasını keyifle izledik.

Tapınak Mağarası en çok ziyaret edilen bölüm. İçeride çok sayıda irili ufaklı tapınma yerleri bulunuyor. İyi aydınlatılmış mağara içinde, Hindu efsanelerini anlatan çok sayıda süsleme var.
Mağaraya ulaşmak için iki yüz yetmiş iki basamaklı merdivenden çıkarken çok sayıda maymun da bize eşlik ediyor.

Sanat Galerisi…
Zeminde, üzerinde çok sayıda Hindu tanrılarına ait heykelleri olduğu bölüm. Burada küçük bir de göl var.
Mağaranın önünde yükselen kırk üç metre yüksekliğindeki altın renkli Lord Murugan heykeli, dünyanın en büyük heykeli.

Galeri Kuala Lumpur, şehrin şu anki ve kurulumundan bu yana gelişiminin izlenebildiği önemli bir kent müzesi. Bütün şehrin maketini de ışıklı gösteri eşliğinde izlerken hayranlığımızı gizlememiz mümkün değil.

Tünellerle başlayan, kuleler ile son bulan masalsı yolculumuzun sonunda yaşamımı sürdürdüğüm yere hiç benzemeyen yerlerde gördüklerim, duyduklarım, tattıklarım ve hissettiklerimin yaşamıma neler kattığını düşünürken aklımdan,

Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.