19. Yüzyıl’ın ikinci yarısına ait olduğunu düşündüğüm bu nesneler İzmirli Müslüman bir ebeye ait. Doğuma giderken her zaman yanında bulundurduğu söylenen ve kumaş bir kese içerisinde korunmuş, birbirinin aynısı iki kuru bitki ile el yazması bir tılsımdan oluşan bu malzemeler, kanımca hem İzmir, hem de folklorik tıp tarihimiz açısından büyük önem taşıyor.
Ebelik mesleğinin tarihine kısa bir bakış…*
İnsanlığın var oluşu ile başlayan ebelik her zaman itibar gören bir meslek olagelmiş. Ebelik, yıllar boyu biriktirilen görgü ve deneyime dayalı, Türklerde anadan kıza geçen yahut güvenilen, yetenekli başka bir kıza usta çırak ilişkisi ile aktarılan, kadınlara özgü bir meslekti. Osmanlı döneminde ebeler, saray ebeleri, kibar ebeleri ve halk ebeleri olmak üzere üç sınıfa ayrılıyordu. Halk arasında mahalle ebesi, ev ebesi olarak isimlendirilen, tecrübelerine ve el maharetlerine inanılan halk ebeleri arasında, sevimli, sıcakkanlı, görgülü, tatlı dilli ve yaşlı olanlar tercih edilirdi.
Ebenine veya ebeanne olarak anılan ve gerek aile içinde gerekse de toplum içinde sayılan ve sevilen kişiler olan ebeler, sadece doğum sırasında ve doğum sonrasında değil, tıbbi çarelerin yetersiz kaldığı durumlarda, kısırlığın tedavisi için de başvurulan kişilerdi. Bazen de istenmeyen gebeliklerin sonlandırılmasında ya da amansız bir hastalığa karşı ilaç hazırlanmasında yardıma çağrılırlardı.
Cahil veya tecrübesiz ebeler nedeniyle yaşanan ölümler ise, çoğu zaman Tanrının bir takdiri olarak değerlendirilmiştir. Doğum sırasındaki ölümleri önlemek için ebelerin eğitilmesi gerekli görülerek ilk kez 1842-1843 ders yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahanede (Askeri Tıbbiye) bir Ebe Sınıfı açılır. Buraya İstanbulda çalışan usta-çırak yöntemiyle yetişmiş ebeler devam ettirilerek eğitimini başarıyla tamamlayanlara diplomaları verilmiş ve diplomasız ebelerin çalışması yasaklanmıştır.

19. Yüzyılda İzmirde ebelik…

19. Yüzyıl sonlarında İzmir Belediyesinde görevli bir ebe de bulunmaktadır. 10 Haziran 1897 tarihli Ahenk Gazetesindeki bir duyuruda söz konusu ebenin çalışma şeklini anlatılmaktadır:

Halkımızın ihtiyaçlarına göre, belediyemizde, sağlık personeli çalıştırıldığı ve bu meyanda, bir de ebe bulunduğu herkesçe bilinmektedir. Sağlık personeli, belediyede değişmeli olarak hazır bulundukları gibi, ebenin de görev süresi ve mahallinin belirli bir usul ve nizama bağlanması kararlaştırılmıştır. Ebenin, sabahları, alaturka saat 2.30dan 5.00e kadar belediye dairesinde, 8.00den 10.00a kadar, Kemeraltındaki Eczahane-i Osmanide ve geceleri, Bonmarşe civarında bulunan evinde bulundurulacağı saptanmış olmakla, açıklanan vakitlerde, başvuranlara ücretsiz olarak bakacağı ihtiyaç sahiplerine duyurulur.

19. Yüzyılın sonlarında İzmir gazetelerinde diplomasız ve yetersiz ebelere ait haberler sıklıkla yer alırken, Cumhuriyet ile birlikte toplum sağlığına verilen önem, sağlık personeli ve modern sağlık kurumlarında yaşanan artış sayesinde, halk ebelerinin yerini diğer tüm kentlerde olduğu gibi İzmirde de çağın gerektirdiği tıbbi donanımlara sahip ebeler almaya başlamıştır. Nitekim İzmirde, Hilal Eczanesinin sahibi eczacı Kemal Kamil Aktaş tarafından yayınlanan 1933 yılına ait Aile Eczanesi kitapçığından, çok sayıda diplomalı ve permili (ruhsatlı) ebenin görev yaptığını öğrenmekteyiz.
İzmirli ebenin kesesi…

Açılıp kapanma özelliğinin gebe kadının rahim hareketlerine benzetilmesi nedeniyle doğumu kolaylaştırıcı olabileceğine inanılan bu bitki, hala Anadolunun bazı (Sivas, Zile, Ankara) yerlerinde ebeler tarafından kullanılıyor.
Kuru iken kapalı el görünümünde olan bitki, doğum sırasında bir kap içinde, suya konulur ve doğum yapacak olan kadına dalların açılması ile kolay doğum yapabileceği söylenir; bazı faklı uygulamalarda bitkinin içinde bulunduğu sudan içirilir.
Doğumdan sonra asılıp kurumaya bırakılan dal tekrar büzülerek içe doğru kapanırdı. Bir dalın ortalama 60-70 yıl gibi uzun yıllar boyunca nesilden nesile aktarılarak kullanılabildiği bilinmektedir.

Latince adı Anastatica hierochuntica olan bitkinin Anadoludaki diğer adları, Fatma Ananın Eli, Mercan Ana, Meryem Ana, Fadime Ana Otu, Filistingülüdür.
İzmirli ebenin doğuma giderken yanından ayırmadığı diğer malzeme ise el yazması bir tılsım idi.

İzmirli ebe de, bir cinciye yazdırılmış bu el yazması tılsımı, doğum sırasında, cinleri çocuktan ve anneden uzak tutmak ve onları korumak için kullanmaktaydı.
Tılsımın en dikkat çekici özelliği üzerinde yer alan çizimler. Kanımca, binlerce yıl boyunca birçok inancın kesiştiği, aynı potada eridiği ve yeni bir biçim kazandığı Anadoluya özgü zengin hayal gücünün ve yaratıcılığının en güzel ve nadir örneklerinden.
Tılsımda ayrıca yedi kez tekrar edilen ve koruyucu etkisi olduğuna inanılan birbirinin aynı cümleler ile başta Ayet-el Kürsi olmak üzere çeşitli dualar bulunuyor.
İzmir kent tarihi ve folklorik tıp tarihi açısından oldukça değerli olduğuna inandığım bitkileri ve el yazmasını yıllar önce bana bizzat ebenin torunu hediye etmişti, bunların kıymetini en iyi siz bilirsiniz sözleri eşliğinde… Bu ince düşüncesi için hanımefendiye bir kez daha teşekkür etmek isterim.
Keseyi ilk açtığımda daha önce hiç görmediğim bu bitki dallarından bir tanesinin kumaşı bir el gibi kavramış olarak kurumuş olduğunu gördüm. 52 x 33 cm ölçülerindeki el yazması ise katlanmaktan parçalanmış bir haldeydi. Dikkatlice ve ne ile karşılaşacağımı bilmediğimden büyük bir heyecanla yavaş yavaş açmıştım. Çizimleri ilk gördüğümde ürperdiğimi ve dizlerimin bağının nasıl çözüldüğünü dün gibi hatırlıyorum.
Bitki ve el yazması iki kez Yapı Kredi tarafından düzenlenen Hisseli Harikalar Kumpanyası sergisinde yer aldı. Hem İstanbulda ve hem de İzmirde… İzmirli ebenin torununun çok değer verdiği ancak kendisinden sonra akıbetinden endişe ettiği bu nadir nesneleri bilgiye dönüştürebildiğim ve paylaşabildiğim için çok mutluyum.
Ayrıca bu vesileyle el yazmasının okunmasında benden yardımlarını esirgemeyen Dr. Necdet Okumuşa ve harika onarımı ile mucize yaratan restorasyon uzmanı Nergis Uluya da çok teşekkür etmek isterim.
—
*Ebelik mesleği ve İzmirde ebelik ile ilgili bilgiler için yararlanılan kaynaklar:
Prof. Dr. Nuran Yıldırım, İstanbulun İlk Doğumevi Viladethane, Hastane Hospital News, Sayı 7, Temmuz-Ağustos 2000, s.26-27.
Doç. Dr. Mehmet Karayaman, Yar. Doç. Dr. Eren Akçiçek, Anadolu Halk Ebeliği, Folklor/Edebiyat Dergisi, Cilt:18, Sayı:71, 2012/3, s.83-95.
Rauf Beyru, 19. Yüzyılda İzmirde Sağlık Sorunları ve Yaşam, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayını, Mart 2005.
http://www.kentyasam.com.tr/
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.