Yusuf Dedenin Kadifekalede İtfaiye Kulesi civarındaki mezarını kaldırmasaydılar orası şimdi bir çekim merkezi olabilirdi. Mezarlığın simgesi olan servi ağacı, kartpostallarda ve eski fotoğraflarda güncelliğini koruyor. Dede mezarlarını ve yatırlarını görmek için uzağa gitmeye gerek yok, Kadifekale eteklerinde olanları sayalım:
Salih Dede, Tezveren Dede, İplikçi İsmail Dede, Selahattin Dede, Fettah Dede… Roma Tiyatrosu’nun karşısındaki dar yolun duvarına bitişik mezarında Hayıt Dede, Şeyh Bedrettin, 1033 Sokak’ta Tayyar Sadık Dede, Pazaryeri Camisi haziresinde Hanbey Dede
Yusuf Dede gibi, şimdi sadece yerini bildiğimiz Sütveren Dede, Servili Mescit haziresinde Arap Dede kıymetini bilemediğimiz mezarlarımız…

20. Yüzyıl’ın ortalarına kadar İzmirliler tarafından ziyaret edilip dua edilen bu mezarların artık ne bakıcısı ne de koruyucusu var. Sütveren Dede, sütü olmayan anneler tarafından, Salih Dede, eş arayanlar, karı-koca dargınlığını sona erdirmek, hastalarına şifa dilemek isteyenler tarafından ziyaret edilirdi
Meyveleri ve yaprakları inanalar tarafından şifa niyetine kullanılan, kutsallık affedilen mezarlık ağaçlarının çoğu bilinçsizce kesildi veya ömrünü tamamlayanların yerlerine yenileri dikilmedi.

Çok dinli, dilli ve kültürlü İzmirde Hıristiyan dünyada kabul görüp, saygıyla anılan, kerametleri olan, adlarına kiliseler inşa edilen Aziz Vuokolos ve Aziz Polycarpe gibi simgeleşmiş azizlerin sayısı az değil. Kapılar semtinde düne kadar mezbelelik halinde olan Aziz Vuokolos Kilisesi’nin bulunduğu alan, Rumlar için bir çekim merkeziydi. M.Ö. 1. Yüzyıl’da Havari Ioannisin öğrencisi, Metropolit Agios Vuokolosun mezarının burada olduğu, 17 Yüzyıl’ın ortalarında tahrip edilen Vuokolosun mezarından çıkarılan kemiklerden bir parçasının halen bu kilisede saklandığını söylenir. Bazı kaynaklar azizin mezarından çıkan Mersin ağacının yaprak ve meyvelerinin, özellikle çocukları olmayan kadınları ve hastaları tedavi ettiğini yazar

Araştırmacı yazar İlhan Pınar, Gezginlerin Gözüyle İzmir kitaplarında, Fransız botanikçi hekim Joseph Pitton de Tournefort (1702), Kadifekalede gördüğü çitlembik ağacını şöyle anlatır:
İzmirin eski kalesini görmeye çıktık. Kalenin giriş kapısının önünde dev bir ağaç gördük ki, Rumlar bu ağacın Aziz Polikarpın asasından olduğunu ileri sürüyorlar. Ağaçtan bir dal koparıp yapraklarını incelediğimde, daha önce Tokatta gördüğüm çitlembik ağacı olduğunu anladım.

Yahudi inancının en önemli isimlerinden, kitapları din literatürüne geçmiş olan Rabiler, Hayim Palaçi, Avram Palaçi, Yosef Eskapanın mezarları İzmirde Gürçeşme Yahudi Mezarlığı’nda. Mezarlarının başında simge bir ağaç olmasa da, Sinyora Giveret Sinagogu girişindeki turunç ağacının meyvesini yiyen çocuksuz kadınlara şifa bulduğu anlatılır
Sinagogun devamlı kapalı olan kapısının, turunç mevsiminde açılmasını bekleyen anne adaylarını gördüğümü söylemeliyim

Özetle dedeler, rabiler, azizler ve ağaçlar şehri İzmir turizmden hakkını alamadığı gibi dinler arası turizminin ne olduğunu da henüz kavrayamadı. Bütün bu mistik öyküler kent yöneticileri ve turizmciler tarafından bilinmediği için değerlendirilemiyor. Dünyada birçok ülke turizmden hak ettiği payı bu tür öyküleri iyi anlatarak bacasız fabrika gibi çalışıyorlar

Daha önceki yazı ve söylemlerimde Aziz Polycape adına Kadifekalede bir anıt veya küçük bir şapel yapılmasını önerime bu kez Kadifekalenin görünen yerine, bir Çitlembik ve Mersin, Yusuf Dede adına da bir servi ağacı dikilmesini öneriyorum. Emir Sultan Dergahı’ndaki mevsiminde bol meyve veren karadut ağacını, Altınparkın simgesi ulu çınarı unuttuğumu sanmayın onlarında öyküsü var…
(Fotoğraflar: Atilla Özdemir)Related Images:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.