Okul hayatında iki yılı devirip üçüncü yılına girmiş, beş yaşındaki bir çocuk olarak, tabii ki haklı bir merakla sormuştu. Kendisinden iki yaş büyük arkadaşlarına forma alınıyordu ve onlar hâlâ “ilk” okula gidiyordu, öyle mi! Üstelik de daha önce anaokuluna gittiklerini biliyordu.
Diyemedim tabii, Yavrum, evladım, bizim zamanımızda anaokulu mu vardı ki! Bizim kuşak ve daha öncekiler okul hayatıyla yedi yaşında, ilkokulda tanışırdı. Ondan öncesi; annelerimizin sıcak kucağında pışpışlanmak, sokaklardaki boş arsalarda tozutmaktı diye…
Kızlı-erkekli oturur, imam-hatibi bilmezdik
O yıllarda -’70, ’80’lerde- çalışan anne sayısı hayli azdı. Zira eğitim almış kız çocuğu sayısı azdı. Kız çocuklarının okullu olma oranı arttıkça kadın-erkek eşitliği gündemimize, “Hayat müşterek!” sözü lügatimize girdikçe, yani biz toplumca “aydınlandıkça”, kadınların çalışma yaşamındaki oranı da arttı.
O zamanlar okulun çok basit anlamları vardı bizim için. Alengirli bir şey değildi. İlkokul beş yıldı. Okuma-yazmayı, toplama çıkarmayı öğrenir, insanları, hayvanları tanır, temel hayat bilgisini öğrenir; Zil çalsa da koştursak diye beklerdik. On yaşında ortaokul hayatına itilmez, başımıza türban bağlanmazdı. “Anadolu” lisesine hazırlanmak diye bir şey vardı. Kazanamazsan dünyanın sonu değildi; mahallendeki lise vardı. Öyle kolej molej, her babayiğidin harcı değildi. Çoğunluk, devlet okullarında okurdu. İmam-hatip lisesinin adını, eğer yakın çevrende giden yoksa duymazdın bile. İsteyen aileler çocuklarını imam-hatibe gönderirdi, kimse buna mecbur bırakılmazdı.
Kızlı-erkekli sıralarda otururduk. “Beden” derslerinde, antrenmanlarda, milli bayram gösterilerinde giydiğimiz şortlar konu edilmezdi. Okulda kimse birbirine yan gözle, “namahrem” sıfatıyla bakmazdı. Çocuktuk ve çocukluğumuzu yaşıyorduk.
Bugün, kimi büyük ve muhafazakâr ilçelerde anaokullarının bile “kız-erkek” diye bölündüğünü, daha çişini-kakasını tek başına yapmayı beceremeyen el kadar bebelere namaz kılmayı öğrettiklerini duyuyor, dumura uğruyorum.
Kavramlar, özellikle birbirine karıştırılmış durumda. Çocukluk, ergenlik, anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, eski anlamlarından uzaklaştırılarak bambaşka hedefler için kurgulanıyor.
“İlkokuldan önce anaokulu var” cümlesi de işte bu nedenle, Çınar’ın demek istediğinden bambaşka anlamlara götürdü beni. Yaşadığımız bu günler için bir parola bile olabilir
Körelmeyecek bir cevher olsun elinde
Evet, ey ebeveyn;
İlkokuldan önce anaokulu var. Çocuğunu anaokuluna gönder. Ama din tüccarları anaokullarını da ele geçirmeye başladılar; seçimini iyi yap! Onun o minicik dimağının merak etme, soru sorma ve sorgulama yeteneğinin, karanlık ellerde kaybolmasına izin verme. Evde önce sen okul ol ona; sonra da müthiş çocuk zekâsının coşkun bir ırmak gibi akmasını, anaokuluyla el ele vererek destekle. İlkokula başladığında, işlenmeye başlanmış ve artık asla körelmeyecek bir cevher olsun elinde.
Ve sabahları çocuğunu okula bırakırken arkanızdan, Ah yavrum! Nasıl da gözlerini ovuşturuyor, acıyorum ben bu çocuklara,
diyen kimi teyzelere dönüp, Acınacak başka yerlerimiz var, acıma hissini ona sakla teyze! de.
Çocuğun anaokulu konusunda zorlanıyorsa da, bir bilenden yardım iste.
Haydi, kal sağlıcakla
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.