Öykülerin izinde Smyrna’dan İzmir’e

Yaşamının 40 yılını profesyonel turist rehberi olarak geçirmiş Sara Pardo, aktif rehberlik yaşamına bir arkadaşının önerisiyle gelecek nesillere çok güzel bir armağan bırakarak veda etmiş. Rehberlik yaşamı boyunca Kuşadası’na gelen turistlere ağırlıkla Efes’i gezdiren ve konuya olan hakimiyeti nedeniyle meslektaşları tarafından “Efes’in annesi” diye anılan Sara Pardo, çocuklar için dört yıl önce Efes – Arı’nın Gizemi isimli resimli roman tarzında bir kitap yazmış.

Pardo, sadece çocukların değil aynı zamanda büyüklerin de bir solukta heyecanla okuyabileceği bu resimli macera kitabının ardından çok olumlu tepkiler almış. Zamanı da uygun olunca 40 yıllık birikim ve deneyimini, çok sevdiği İzmir’in tarihine ilişkin bilgisini yeni bir kitapla aktarmak istemiş çocuklara. Sara Pardo ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Tarihi Havagazı Kültür Merkezi’nde, kısa bir süre önce Tudem Yayınları tarafından basılan “Öykülerin İzinde Smyrna’dan İzmir’e” kitabını, İzmir’in 40 yıllık turizm öyküsünü, yeni kitap projesini ve tabii ki İzmir turizmini konuştuk…

Çocuklara tarihi sevdirmek gerek

Sara Pardo turist rehberliğine 1962 yılında Kuşadası’nda başlamış. Eşi ve meslektaşı Jaki Pardo’nun Kuşadası’nda açtığı turizm acentesi yıllar boyunca kruvaziyer turizminin İzmir’de temellerinin de atıldığı bir yer olmuş aynı zamanda.

Yolların bozuk olduğu, ulaşımın güçlükle yapıldığı, otellerin bulunmadığı, turizm kavramının bir ülke için nasıl bir önem taşıdığının henüz bilinmediği yıllarda, eşinin yanında büyük bir hevesle rehberliğe başlamış Sara Pardo. Türkçe, İngilizce ve İspanyolca bilen Pardo, 2000 yılında aktif rehberlik yaşamı sona erene kadar Efes’i ve İzmir’i dünyaya anlatmaya devam etmiş.

İşe başladığı yıllarda gelen turistlerin zengin Amerikalı turistler olduğunu anlatan Sara Pardo, “O yıllarda gelen en büyük gemiler 600 kişilikti” diyor. Şimdi binlerce turist taşıyan büyük kruvaziyer gemilerinin hayal bile edilmediği yıllarda, turistlerin konaklamalarının ise değil akşama kadar, ancak birkaç saatle sınırlı olduğunu anlatıyor. Pardo mesleğe başladığı ilk yılları anlatırken sanki, İzmir turizminin sözlü tarihini dinliyoruz kendisinden…

Vapur turizminin ataları

“Biz o yıllarda Rinaldo Levante firmasının acentesiydik. Bizim için vapur turizminin atası da denilebilir. Dikili, Bergama, Bodrum turları yapardık. Önce sigorta acentesiydi, sonra vapur ve turizm acenteliği eklendi. İlk zamanlar Amerika ve Güney Amerika’dan gelen turist ağırlıklıydı. Sonra Kanada, Avustralya eklendi. O zamanlar öyle Alman, Fransız gibi Avrupalı turist çok azdı. Rus turist hiç yok. Sonra Japonlar da gelmeye başladı. Türkiye’de turizm deyince Efes ve İstanbul bilinirdi. Eşim patrondu ama hem o hem de yanında çalışan arkadaşlarımız, hep beraber öncelikle Türkiye’yi tanıtmak için çok, ama çok çalıştık. Şimdi her şey var, bilgiye ulaşmak çok kolay. O günlerde internet yok, cep telefonu yok, ayrıca gelen turistler ön yargılı. İlk işimiz ön yargıyı kırmak olurdu öncelikle…”

Kuşadası’na gelen turistin Meryem Ana Evi’ni çok da bilmediğini söylüyor ilk zamanlar Pardo. Meryem Ana Evi’nin farkındalığının İtalyan katolik turistlerle geliştiğini anlatıyor. Efes’e götüreceği turistlerle yol boyunca kurduğu doğru iletişimle önyargıları yıktığını vurgulayan Pardo, “Efes’e giden 20-25 dakikalık yol çok önemliydi benim için. O sürede asık suratlı, ön yargılı turistin Türkiye ile ilgili yargısını yıkmayı başarmak büyük mutluluk verirdi. Hep gözlerinin içine bakar ve hiç sırtımı dönmezdim turiste. 20-25 kişilik ekiplerdi gezdirdiğimiz. Yüzler gevşer, bakışlar değişir, kötü imaj emin olun yıkılırdı. Gözlerine baktığımda anlardım onları kazandığımızı. Bir çeşit misyonerlik yaptık diyebilirim yıllar boyunca” diyor.

Türkiye’nin turizm alanında bugün geldiği noktayı hayal etmenin olanaksız olduğunu dile getiriyor Sara Pardo. Yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Nasıl hayal edebilirdik ki bu gelişmeyi? Geminin yanaşacağı limanlar şimdiki gibi değil. Temizlik yok, bilgi yok, otel yok, yol yok… Sabah saat 03.00’de kalkardık,gemi 06.00’da gelecek diye hazırlanırdık. Turist limana 07.30’da çıkar,11.30’da dönülürdü. Düşünün sadece birkaç saatiniz var bir şeyler anlatabilmek, gezdirebilmek için. Eşim de tam 40 yıl yaptı bu işi. Ekibini gemiye erken getiren rehbere ceza verirdi, yeterince gezdirmedi diye. Rehberlik çok farklıydı o yıllarda. “Önce tanıtım, sonra iş” anlayışı hakimdi. Traşsız, düzgün giyimli olmayan şoför bile olmazdı ekipte. Şimdi öncelik sırası değişti ne yazık ki…”

Efes’te mermerin görkemi var

Meslek yaşamı boyunca Efes’i tanıtan Sara Pardo mesleği gereği dünyanın bir çok ülkesini ve antik kentleri gezmiş. Efes onun için çok özel bir yer. Nedenini anlatırken, “Efes’e geldiğinizde bir kere ayakta duran bir şehir görüyorsunuz. Görkem var, beyaz mermerin görkemi. Yukarıdan aşağıya indiğinizde iki tiyatrosu, odeonu, konser salonu, Yamaç Evler… Yine müze çok etkileyici, sergilenen eserler güzel” diyor.

Efes’ten sonra bölgedeki en etkileyici şehir olarak Bergama’yı işaret ediyor Sara Pardo. “Bergama’yı gezdirirken anlattıklarımla hayal kurmalarını sağlardım. Bergama’nın UNESCO’nun miras listesine kabul edilmesi muhteşem bir olay. Kim bilir, belki de tapınağı geri alabilir ileriki yıllarda” diyen Pardo, Efes ve Smyrna kitabının ardından yazacağı bir başka kitabın da sinyalini veriyor. Çocuklara bir sonraki kitabında Bergama’yı anlatacağını belirtiyor. Metinlerin hazır olduğunu ve bu kitap için de büyük heyecan duyduğunu söylüyor.

Öykülerin İzinde Smyrna’dan İzmir’e

Bu kitapta Sara Pardo dört İzmir’den söz etmiş. Yeşilova Höyüğü, Bayraklı-Tepekule ve Kadifekale’den sonra 19. Yüzyıl sonlarında iç limanın etrafında Türklerin yaşadığı İzmir’i anlatmış çocuklara. Kitabını yazarken üyesi olduğu sivil toplum kuruluşlarının etkinlikleri kapsamında İzmir’in özellikle çeperlerindeki ilköğretim okullarında kenti anlatan konferanslar verdiklerini de anlatan Pardo, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Çocuklara yaşadıkları kenti sevmeleri gerektiğini anlatıyoruz. Yaşadıkları kentin sadece bu gününe değil tarihine ilişkin de farkındalık yaratma çabasındayız. Siz sevgiyle anlatırsanız çocuklar almaya hazır, aldıklarını da çok güzel bir şekilde belli ediyorlar zaten” diyor. Kitaplarında kimi zaman bir macera kurgusuyla, kimi zaman bir anlatıcının rehberliğinde anlattığı kentin tarihine, arkeolojisine ilişkin farkındalık yaratmaktan mutlu Pardo. “Bu tür kitaplar çoğalmalı, kent bilinci geliştirmek, tarih bilincini aşılamak için çocukları eğitmek önemli” diyor.

Kemeraltı Projesi yavaş ilerliyor

Sara Pardo, aktif rehberliği bırakmasına karşın İzmir’in turizmiyle son derece ilgili. Kimi zaman grupları gezdiriyor, bilgilerini paylaşmaya devam ediyor heyecanla. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bölgedeki tarihi varlıkları İzmir’e yeniden kazandıracak Kemeraltı Projesi’ni de yakından izliyor. “İzmir’in rotası turizm olmalı” diyen Pardo’nun sitemi, işlerin yavaş ilerlemesi. Şu görüşleri dile getiriyor:

“Kemeraltı Projesi yaşama geçtiğinde çok güzel olacak. Ama çok yavaş ilerliyor. En son Bet İllel Sinagogu restore edildi, Etz- Hayim Sinagogu’nu Sefarad Vakfı restore ediyor. Havra Sokağı’nda güzel çalışmalar yapılıyor. Eğer proje her şeyiyle yaşama geçerse, inanın İzmir çok daha fazla turist çekecek. Rehberler çok sevmez aslında İzmir’i gezdirmeyi. Oysa öyle güzel sürprizli yerleri vardır ki İzmir’in. Hele eski şehir dediğimiz o şahane semtler bir elden geçirilse. Damlacık’taki zarif eski camiler, eski Türk mahalleleri restore edilebilse. Basmane’de küçük bir meydana açılan Bayramyeri semti, eskisi gibi pazaryerine çevrilebilse. Sokaktaki yorgancılar, el işi yapanlar, eski esnaf yaşatılabilse. Agora’dan Emir Sultan Türbesi’ne giderken öyle güzel sokaklar var ki, bu sokaklardaki yol üstündeki mekanlar onarılabilse. Semti eski tarihi dokusu ve insanıyla yaşatarak korumak büyük kazanç olur İzmir için. Öte yandan Agora’daki grafitiler eşsiz, dünyaya çok iyi anlatılmalı, tanıtılmalı. Büyük önem taşıyor İzmir turizmi için. ”

İzmir cennetin dünyadaki yansıması

Yıllar boyunca İzmir’i anlatan, İzmir’in tarihiyle soluk alan Sara Pardo’nun İzmir turizminin nasıl gelişeceğine ilişkin söylemleri de önemli kuşkusuz:

“İnsanlar nereye giderse gitsin, önce eski şehri görmek isterler. Her güzellik var bu kentte, ama yeter ki o güzel yerler, restore edilsin. Tilkilik, Basmane’de yer alan, o güzel köşkler, tarihi binalar mutlaka restore edilmeli. Kemeraltı muhteşem bir değer, Havra sokağıyla, camileriyle, dükkanlarıyla yaşayan bir tarihi mekan. İzmir, dünyanın en güzel kentlerinden biri. İzmirli de öyle. İzmir eşimin deyişiyle cennetin dünyadaki yansıması…”

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın