Taşta çiçek açar mı?

Size bu yazımda küçük bir girişimcilik öyküsü anlatmak istiyorum. Taşta açan çiçeklere giden yolun öyküsü bu aynı zamanda…

Her şey bir haberle başladı aslında. Haftalık yayımlanan ulusal ekonomi gazetesi Gözlem’in mermer eki için editör aranıyordu. Aranan editör ben olunca, taşla serüvenim de başlamış oldu.

Muğlanın mermeri, Denizli’nin traverteni, Afyon’un kaymağı (mermeri tabii) ile tanış olduk haberleri yaparken. Taşlar, doğadan bin bir zahmetle, bir peynir kalıbı gibi, blok blok çıkartılıyordu. Kimi zaman ocaktan çıktığı gibi, kimi zaman da fabrikalarda usta ellerde suyun yardımıyla şekilden şekile girerek dünyanın dört bir yanına ihraç edilecek hale geliyordu. Sektörü bilmeyen biri için inanılmaz zorlu bir süreç…

Editörlüğünü üstlendiğim dergiler sektörün nabzını tutunca, dünyanın en büyük ve en önemli mermer fuarlarından Verona’daki Marmomacc Fuarı’na gitmek için bir davet aldım. Ege İhracatçı Birlikleri’nin üyesi doğaltaşçılarla fuara giderken yaşadığı heyecanı görmeyen bilemez. Kiminin elinde ocağından çıkmış nadide bir taş, kiminin elinde şık bir katalog. Dünyadaki doğaltaşın yüzde 40’ına sahip bir ülkenin insanı olmanın verdiği özgüvenle herkes bu fuarda bir pazar arayışındaydı.

Bir sektör temsilcisinin dediği gibi, “dünyanın taşı” bu fuarda görücüye çıkmıştı. “Mavi, pembe, yeşil taş olur mu?” diye sorsalardı, “şaka yapıyorlar” derdim. Meğer oluyormuş.

Dünyanın en büyük mermer fuarında, taşlar kadar tasarımlar da etkileyiciydi. Rönesans’ı yaşamış, taşı sanatla yoğurup yaşamlarının her alanında kullanmış İtalyanlar’ın haklı ününü orada gördüm ilk kez.

Fuarda Türkiye’den gelen doğaltaşçılar belki İtalyanlar kadar ünlü değil ama taşı satma konusunda inanılmaz azimliydik. Emeğin akıl teriyle buluştuğu yerde insanın başarılı olacağına inananlardanım ben. Yeter ki insan azmetsin. 2006 yılında gittiğim İtalya’daki fuarda konuştuğum tüm sektör temsilcileri, 100 yılldır bu sektörde olan aile şirketlerinin bulunduğu bir ülkede doğal taşımıza olan ilgi nedeniyle pazarı genişleteceklerinden umutluydu.

Bugün İzmir’de düzenlenen Marble Fuarı’nın dünyanın ilk beş fuarı arasında olduğunu görünce, o umudun boşuna olmadığını daha iyi anlıyor insan. Bu başarı, bu işe emek ve gönül veren, kendi yolunu açmaya çalışan insanların başarısı aynı zamanda…

Haberden girişimciliğe giden yol

Bunları neden anlattığıma gelince, mermer sektöründeki insanların azminden ve çabasından, taşımızın görkeminden öyle etkilenmiştim ki, Marmomacc Fuarı sonrası kafamda “Ben taşımız için ne yapabilirim?” sorusu dolaşıp duruyordu.

Aslında sorumun yanıtını hazırladığım dergilerde vermişim, ancak bunu daha sonra fark ettim. Yaptığım haberlerden birinde mermer ile bizim geleneksel el sanatlarımızın en güzellerinden biri olan ebru sanatının ilişkisinden söz etmiştim.

Yurt dışında bu eşssiz sanatın, mermere benzeyen damarlı dokusu nedeniyle “marble paper” yani “mermer kağıdı” olarak anıldığını öğrenmiştim. Hemen yanıbaşımda ebru sanatıyla uğraşan yakınlarımın olması, konuya olan ilgimi daha da arttırmıştı.

Evet, gerçekten de mermerin desenleriyle ebru yaparken oluşan zemin desenleri birbirine çok benziyordu. Sorumun yanıtını bulmak bana “taşta açan çiçeklere” giden yolu açtı, farkında olmadan. Ebru sanatını kağıda, kumaşa, keçeye, deriye uygulayan sanatçılar mermere uygulayabilir miydi?

Ebru sanatçılarına sorduğum bu sorunun yanıtı önce “hayır” oldu. “Bir denesek?” girişimim, “Boşa zaman kaybı olur” yanıtıyla karşılandı. Ebru sanatını toprak boyayla yapan sanatçılara, “İyi de bu taş kalsiyum karbonattan oluşuyor, sizin toprak boyayla uyum sağlamaması mümkün değil” deyince işin seyri değişiverdi. Onlar da ikna oldular. Birkaç küçük püf noktasını da keşfedince “tamam” dedik. Biz de kendimize açtığımız yolda ilerleyebilirdik artık.

Beni mest eden Denizli’nin traverteni, Antalya’nın limra taşı, Afyon’un kaymağı, Muğla’nın mermeri böylece bizim eşssiz ebru sanatımızla buluşmaya başladı. Taş ebruyu, ebru doğaltaşı öylesine sevdi ki, desenler sanatçının elindeki taşta çiçek çiçek açmaya başladı. Laleler, sümbüller, karanfiller, nergizler ardından üzüm, incir, pamuk ve zeytinler… Tasarım taşla buluşmuş, benim sorum yanıt bulmuştu.

Taşı ebru sanatıyla buluşturma fikrim ise eşimin de desteğiyle kurumsal kültürel bir ürüne, ebru sanatı uygulanmış doğaltaştan oluşan tablolara dönüştü. Logolar hazırlandı, kutular, ambalajlar tasarlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca güzel sanatlar eseri olarak fikir kayıt ve tescilli yapılan eserler, İzmirli bir gazeteci girişimci kadının emeğiyle ilk kez 15. Marble Fuarı’nda buluştu.

Dünyanın sayılı fuarlarından birinde ve üstelik son derece yüksek fiyatlı bir fuarda yer alabilmek zordu. Bu zor, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin kadın girişimciler için sağladığı ücretsiz fuar desteğiyle aşılabildi. O yıl sürdürülebilir bir fikri olan kadın girişimciler için “can suyu” niteliği taşıyan fuar desteği, bizim projemiz için de gerçekten can suyu olmuştu.

Bu yolculukta pek çok kadın girişimci tanıdım. Azimli, bir iş fikri olan ama parası olmayan kadın girişimciler, mikro krediyle yol almaya çalışan ev kadınlarıyla tanıştım. Tesadüf eseri, o yıl, kadın girişimcilik konusunun, KOSGEB’in kadın girişimcilere destek projelerinin de yoğunlaştığı bir yıl oldu. Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın (EBSO) girişimcilik projesinin ardından, 125 yıl sonra İzmir Ticaret Odası İş Kadınları Konseyi de kuruldu. TOBB’un kadın girişimcilik bayrağı daha sonra da İzmir Ticaret Borsası’nda dalgalanmaya başladı. Sivil toplum kuruluşlarının, odaların kadınlara destek olmak için nasıl çabaladığını gördüm. Özellikle de yönetim kurulunda kadın olan sivil toplum kuruluşlarının çabasına, KOSGEB’le yaptıkları iş birlikleriyle açtıkları yollara tanık oldum.

Estetik Ebru’nun taşları

“Estetik Ebru” adını verdiğimiz projemizle, kadın sanatçıların teknesinde çiçek açtı taşlar. Taş gerçekten ağır, elini taşın altına koyan için de bu böyle. Ekonomik krizlerin birbirini izlediği, yenilikçi bir ürüne önce uzaktan bakılan bir kentte “kurumsal” ve “nitelikli bir ürün” için bile zaman, ne yazık ki yavaş işliyor.

Ama dedim ya, azmeden ve istikrarlı olan insanlar için umut, engel tanımıyor. Sabırla, taşı ebruyla buluşturan projemiz, istikrarlı bir şekilde, yavaş da olsa yol alıyor.

Ebru sanatının özelliği gereği uygulandığı her taşı eşsiz kılan tablolar, bugün kültürel ürün arayan kurumların ilgisiyle dünyanın dört bir yanına özel armağanlar olarak gidiyor. Ebrulu doğaltaşların üzerinde “Bu ürün Türkiye’de üretilmiştir” yazıyor ki, bu küçük girişimcilik öyküsünde bu cümle bize güç veriyor.

Birbirine arka taşı olmayı başaran insanlar, alın terini akıl teriyle buluşturup yol almayı sürdürüyor. Ben de kendi taşımıza, kendi sanatımızla katma değer yaratabilmenin, kadın emeğinin değerlenmesine katkı koyabilmenin keyfini yaşıyorum yol arkadaşlarımla. Meslektaşlarımızın desteği ise “Dost biriktirmişiz” dedirtiyor mutlulukla.

Benim yaşamıma bir haberle giren ve zorlu bir girişimcilik öyküsüne dönüşen ebru sanatı uygulanmış doğaltaşlar, 15. Marble Fuarı’nın ardından Travel Turkey Fuarı’nda, Organik Fuarı’nda, Emitt Fuarı’nda sanatseverlerle buluştu. Can suyu projesi sürerse yeni fuarlarda ve hatta doğaltaşçılar ilgi gösterirse yurt dışında da taşa kattığı değeri anlatma olanağı bulacak.

Başta sorduğum “Taşta çiçek açar mı?” sorusuna gelince… 17 – 21 Haziran tarihleri arasında Kuşadası’ndaki İbramaki Sanat Galerisi’ndeki ve Eylül ayının ilk haftasında (8-14 Eylül) Çeşme Kalesi’ndeki sergilerimizi ziyaret ettiğinizde yanıtını bulabilirsiniz…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın