Mitolojik yıllarda kutsallık atfedilen pınarların beslediği, Diana hamamlarının bulunduğu Halkapınar mesiresi, yabancı seyyahlar gibi Evliya Çelebinin de dikkatinden kaçmaz. Prof. Dr. Şadan Gökovalı, İzmiriçenin Tacı Kadifekale kitabında bizlere Evliya Çelebinin tarihe düştüğü notu şöyle aktarır:
Burası her tarafı yemyeşil, ağaçlık, bülbüllerin ötüştüğü bir mesire yeridir. Suyunun içerisinde çeşitli balıklar vardır, ama evliyanın nazargahı olduğundan bu balıklar avlanmaz. O yüzden sıçrayıp insanın elinden ekmek ve et parçaları kapıp çeşitli oyunlar yaparlar. Çarşamba günleri buraya kadınlar gelir. Allahın hikmeti, o gün bir tane balık görünmez. Şehir halkı Kidafe Kıralın tılsımıdır der.
Francis Vyvyan Jago Arundell, İzmir Hakkında Tarih Araştırmaları kitabında (1827) Diana (Artemis) hamamından Avrupalıların Diana Hamamları dedikleri bir yer vardır, burası Bornovaya giden yoldadır, bol sulu sıcak akan çeşmesi vardır diye söz eder.
Hamamdan kaynayan çaya sandal getirmeye meraklı olanlar tarafından buralarda beyaz mermer sütunlar bulunmuştur. Kuzey tarafında yüksek sazlar arasında, eski bir yapıya ait bulunan kırmızı- beyaz mermer sütun başlıkları yakın bir zamana kadar vardı. Bu gün Bornova Camisindeki mermer yazının buradan geldiği sanılıyor. Sözü geçen yazıt şöyle:
İlahlara, kutsal Meles Çayına ve kurtarıcılarına şükürler olsun. Bulaşıcı her hastalık ve felaketten o kurtarır.
1847 yılında Meles havuzunda inceleme yapan bir gezgin, havuzda üzerinde çiçek vazoları ve yapraklı asma dalları resimleri bulunan bir mozaik sütun ve temel kalıntıları gördüğünü yazıyor.
Bonaventure F. Slaars, İzmir Hakkında Tetkikat (1868) adlı kitabında Diana hamamları için şunları söylüyor:
Diana hamamlarının yüksek kaynakları bir göl oluşturur. Kağıt fabrikasının havuzu olan kanal ve göl balıkla doludur. Bu kaynak hep aynı gürlüktedir. Suları azalmadığı gibi kışın da yağmurla taşmaz, hep yavaş akar, hep durgun ve usludur. Mecrası denize kadar parlaktır.
Homerosun bir şiirinde Melesle ilgili şu dize var:
Kalın kamışlarla dolu Meles nehri kıyısında atlarını sulayan Diana…
Prof. Şadan Gökovalı, bu bilgilerden sonra 1960lı yılların Halkapınarını anlatır:
İzmir Belediyesinin özel toplantıları burada yapılırdı. Belediyede ve ESHOTta belli süre çalışmış personeli ödüllendirmek için Halkapınar mesiresinde törenler yapılırdı. Göl kıyısındaki ulu çınar ağaçlarının gölgesinde mangallar yakılır, yenilir, içilir, hoş vakit geçirilirdi…
Kosmos Politisin Belge Yayınlarından çıkan Yitik Kentin Kırk Yılı kitabında dile getirdiği Halkapınar efsanesini bu yazıya sığdırmam zor. Dul fırıncı kadının kızıyla, gölde yaşayan su yılanının arasında geçen trajik aşk öyküsüdür…
1896 yılında Osmanlıdan aldığı imtiyazla Hazine arazisi Halkapınara Belçikalılar su fabrikası inşa ettiler. Betonarme depolarda tutulan su, buhar gücüyle çalışan ponpalar vasıtasıyla demir borular içersinde şehre aktarıldı..
O yıllar sadece su değil, telefon, tren, tramvay, vapur, havagazı, elektrik fabrikaları yabancıların tekelindeydi… Su tesisleri yapılırken temel kazılarından Diana hamamlarıyla ilgili neler çıktı bilinmez. Bilinen, önce kağıt fabrikası gölün etrafındaki ağaçları tüketti, sonra su ihtiyacını karşılamak için açılan kuyularla gölün suyu çekildi. Gün geldi göl kurudu, arkasından üzeri dolduruldu…
Şimdi bu göl alanı üzerinde stadyum ve başka yapılar var. Belçikalıların inşa ettiği fabrika binalarını endüstri müzesine dönüştürüp aynı saha içersinde yapılacak küçük bir göl, mesire yıllarını geri getiremezse de hatırlamamıza neden olabilir.
Evliya Çelebinin gördüğü, insanın elinden yiyecek kapan tılsımlı balıklar, efsane su yılanları yapay göle geri dönerler mi, hastalar suyundan şifa bulur mu, bilemem.
Her şeyin bir çaresi var, Halkapınardan İzmir Müzesine gönderilen, Meles ırmağını simgeleyen tanrı yontusu gibi eserleri geri getirip, Diana hamamlarını ve kutsal Melesin öyküsünü gölün bir kenarında canlandırabiliriz…
Yazıyı, İZSU tesislerinin önünden geçerken içerideki yapılara ve tarihten silinmiş Halkapınara Fransız kalmamak için yazdım…
[Fotoğraflar: Atilla Özdemir]
[Kartpostallar: Yaşar Ürük arşivi]
***
Not: Bir kaza sonucu kırılan sol kol bileğime ilk müdahaleyi yapan, mikro cerrahi ameliyatına gerek görmeden sağlığıma kavuşturan, Urla Devlet Hastanesi doktorlarından Ortopedi Uzmanı, Op. Dr. Sayın Turgut Büyükdağlıya bir kez de Kent-Yaşam aracılığıyla teşekkür ediyorum. Sayesinde tek elle yazdığım yazılarımı şimdi iki elimi kullanarak yazabiliyorum.











Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.