Geçtiğimiz günlerde Konak Belediyesi tarafından yeni bir müze daha açıldı :
İzmir Kadın Müzesi
Bundan yaklaşık dört yıl önce yine Konak Belediyesinin düzenlediği müzecilik temalı bir panelde İzmirde bir kadın müzesi kurulacağı duyurulduğunda çok mutlu olduğumu hatırlıyorum. Yeri gelmişken, İzmirle çok örtüşen bu temayı seçtikleri için buradan Konak Belediyesini kutlamak ve teşekkür etmek isterim.

Bu temada bir müze en çok İzmire yakışıyor zira İzmir kadın dostu bir kent. Bunun en önemli nedeni de, çağdaşlığı ve hoşgörüsü ile İzmirin, Türkiyede ve diğer Müslüman ülkeler arasında kadınların özgürce yaşayabildiği nadir kentlerden olması. Bunun yanı sıra İzmir, geçmişte barındırdığı çok kültürlü toplumsal yapı nedeniyle de oldukça zengin bir mirasa sahip. Bütün bunlar dikkate alındığında, İzmirde açılacak bir kadın müzesinin, uluslararası öneme sahip bir proje olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
İzmirde bir kadın müzesinin açılması fikri beni bir başka açıdan daha heyecanlandırmıştı. Çünkü, benim gönlümden geçen şekliyle kadın müzesi, yıllardır eksikliğini duyduğumuz İzmir Kent Tarihi Müzesinin boşluğunu bir nebze doldurabilirdi. Zira İzmir kadın tarihi anlatılırken diğer yandan kent tarihi kadın özelinden ziyaretçilere sunulabilirdi. Böylelikle İzmir kent tarihine ilişkin unutulmaya yüz tutmuş birçok bilgi kentlilerin ilgisine sunulabilirdi.
İşte bu duygu ve düşüncelerle geçen gün müzeyi ziyarete gittim. Değerli arkadaşımız Hüseyin Erciyas da bana eşlik etti. Burada yer alan müzeye ait fotoğraflar kendisine aittir.
Müzenin kurgusu
Dünyadaki kadın müzeleri incelendiğinde kadın temasının çok sayıda konsepti barındırdığını görmek mümkündür. Zira kadın, sınırsız açılımlara sahip bir konu. Bu noktada İzmir Kadın Müzesi tercihini Türkiyedeki kadın tarihini anlatmak yönünde yapmış. Böylelikle müze,
Tarihte Kadınlar, Öncü Kadınlar, Protesto ve Kadınlar gibi ana başlıklar altında kurgulanmış.
Bu bütünü yakalama çabası ne yazık ki hemen herkesin ulaşabileceği ve aşina olduğu bilgilerin tekrarına düşülmesi ile sonuçlanmış.
Cahide Sonku, Afife Jale, Aliye Belger, Fatma Aliye, Kara Fatma, Keriman Halis, Füreya Koral gibi alanlarında ilk ya da öncü kadınların yer aldığı Öncü Kadınlar bölümünde tarihimizdeki önemli hanımların tamamının sunulması hoş olabilecekken, bir seçki ile yetinilmiş.
Yeri gelmişken, bir konuda yanlış anlaşılmak istemem. Müzedeki bu bölümde yer verilen birbirinden değerli hanımlara bir diyeceğim yok tabii ki. Burada üzerinde durmak istediğim nokta şu: Tarihimizdeki öncü ya da ilk kadınlar sergilenecekse, bence bu eksiksiz yapılmalıydı ve bu hanımlardan özellikle İzmirli olanlara mutlaka ve mutlaka yer verilmeliydi.

Tarihimizdeki ilk kadınların tamamını sergilemek kolay olmasa da imkansız değil. Zira müzenin kurgusu ziyaretçide ister istemez böyle bir beklenti yaratabiliyor. Ya da kendi bildiği ilkleri göremeyince eksik kalmışlık duygusu yaşatıyor. Örneğin, ilk kadın savaş pilotu
Sabiha Gökçeni görünce insanın aklına, yalnız uçan, ilk sivil kadın pilotumuz
Bedriye Tahir Gökmen ile İzmir Cumaovasında yetişen ilk kadın paraşütçü
Yıldız Uçman ya da hem pilot hem paraşütçü ve Halkapınar Türkkuşu Havacılık Kampında yetişen ilk hosteslerden
Muzaffer Sel hanımlara neden yer verilmediği gelebiliyor. Üstelik son iki hanım İzmirli
Sabiha Gökçeni bilmeyen yoktur, ancak diğer hanımları zannediyorum bilen pek azdır. Örneklere devam etmek gerekirse, Kurtuluş Savaşında emeği geçen kadınlar şüphesiz önemli bir başlık. “Sergilemede
Gazi Kara Fatma Hanıma yer verildiğinde, Büyük Taarruzda askerlerle birlikte çarpışan ve Türk ordusu ile birlikte 9 Eylülde İzmire giren ve sonrasında Bornovaya yerleşen
Beyaz Maskeli Gül Hanımı unutmamak gerekirdi diye düşünebiliyor insan. Ya da önemli bilim kadınları arasında, İzmirli bir ailenin kızı, İzmir Kız Lisesi mezunu, Türkiye’de iletişim bilimlerinin oluşumunda öncü, kamuoyu ve halkla ilişkiler sözcüklerini dilimize kazandıran, hocaların hocası
Prof. Dr. Nermin Abadan Unatın eksikliği dikkat çekebiliyor.

Müzenin
Öncü Kadınlar bölümündeki teşhir panosu güzel bir tasarım. Kendi etrafında dönen panellerin ön yüzünde hanımların fotoğrafları arkasında da kısa biyografileri okunabiliyor. Ancak buradaki sorun, en üst sıranın benim gibi 1.60 boyunda bir hanımın, ayağındaki topuklu ayakkabıyla bile elini uzattığında yetişemeyeceği yükseklikte olması. Sanırım bizlere göre daha uzun olan yeni nesil düşünülerek tasarlanmış.

Müzedeki bir başka köşede, fotoğrafları ile birlikte, ilk kadın veteriner, ilk kadın milletvekili, ilk sahneye çıkan Müslüman kadın tiyatrocu ve benzeri değişik alanlarda ilklere imza atan hanımlar yer alıyor. Ancak burada hem tekrarlar var, hem de eksiklikler bulunmakta. Örneğin
ilk kadın heykeltıraş Nermin Faruki, ilk kadın vali Lale Aytaman ve
ilk kadın ortodondist Ayşe Mayda benim gözlediğim, atlanan isimlerden bazıları. Özellikle Ayşe Maydanın yer almaması kendisinin İzmirli bir hanım olması açısından af edilir değil bana kalırsa. Ayrıca öncü hanımlar bölümünde zaten anılmış olan örneğin ilk kadın milletvekili Benal Nevzat Hanım ile Afife Jaleye burada tekrar yer verilmiş.
Müzenin
Protesto ve Kadın bölümünde ise tarihsel açıdan önemli ve kadınların rol aldığı miting, grev, eylem ve protestolara yer verilmiş. Müzedeki en anlamlı bölüm de burası bana kalırsa. Ziyaretçilere günümüze kadar uzanan kadın direniş hareketlerine ait değerli bilgiler sunulmuş. Fakat bu bölümde de gözlerim ister istemez İzmirli incir, üzüm, tütün işçisi kadınları aramadı desem yalan olur. Yıllar boyunca İzmiri İzmir yapan bu ürünlerin işletmelerinde zor şartlar altında, üç kuruş paraya çalıştırılan binlerce ve her yaştan kadını anmak zannediyorum yerinde olurdu.
Protesto ve Kadın bölümüne yakışacak bir başka önemli olay da, ilk kez İzmirde düzenlenen İktisat Kongresine işçi ve çiftçi kadınların da katılmasıdır. Kongrenin kapanışında işçi kadınları temsilen konuşma yapan İzmirli Rukiye Hanım, Türkiyede memleket işlerine kadınların da iştirak etmesinin ilk kez vuku bulduğuna dikkat çeker. İzmir İktisat Kongresinde kadın işçilerin lehine çok sayıda karar da alınmıştır.
Müzenin
Tarihte Kadınlar bölümünde ise mitolojide kadın, ilk çağlardan itibaren Anadoluda kadın, ana tanrıçalar, Amazon kraliçesi Smyrna efsanelerine yer verilmiş. Burada Anadoludaki ana tanrıça figürlerinin röprodüksiyonları sergilenmekte.

Müzenin sahip olduğu koleksiyon şimdilik çok zengin ve sistematik değil. Ama eminim satın almalar ve bağışlar ile sergilenen eserler çoğalacaktır. Gelecek bağışların büyük bir kısmının tekstil, işleme ve benzerleri olacağını kestirmek zor değil. Eski işlemelerin, kumaşların sergilenmesi ve muhafaza edilmesi kolay değildir. Müzede birçok değerli eski giysinin ciddi şekilde gün ışığına maruz kalacak şekilde sergilendiğini görmek beni üzdü. Kısa süre sonra kumaşlar tamamen solacaktır. İşlemeler kararacaktır. Bağışçıların kurumlara güvenerek ailelerinden kalan değerli eşyaları emanet ettiklerini akıldan çıkarmamak gerek.

Ülkemizde ve dünyadaki bu tip müzelerde benzer hassas ürünler bırakın gün ışığını, elektrikle dahi sürekli aydınlatılan ortamlarda sergilenmez. Hareket sensörlü aydınlatma şarttır. Bu konuda yetkilileri özellikle uyarmak isterim. Son olarak, giriş katında, salondaki pencerelerde, belirlenen konsept ile asla örtüşmeyen Frida Kahlonun otoportresi ile Mona Lisa tablosunun röprodüksiyon baskılarına İzmir Kadın Müzesinde neden yer verildiğini ise maalesef anlayamadığımı eklemek isterim.
Peki, İzmirde açılan bir kadın müzesinde neler görmek isterdim?

Ben açıkçası İzmirde yer alan bir kadın müzesinin öncelikle İzmire odaklanmasını ve kentin tarihindeki kadına ağırlık vermesini arzu ederdim. Geçmişte İzmirde yaşanan ve kadınların başrolde olduğu ya da kadınları yakından ilgilendiren unutulmuş ya da bilinmeyen, ama önemli olayları, başta İzmirliler olmak üzere tüm ziyaretçilere sunmasını dilerdim. Örneğin Bedia Muvahhite yer verilmişse eğer, onun Afife Jale olayından sonra ilk kez İzmirde, 1923 yılında Atatürkün huzurunda sahneye çıktığı bilgisine müzede rastlamak isterdim. Savaşın hemen ertesinde yangınla harap olmuş İzmire ilk kez ayak basan Darülbedayi oyuncularının henüz tanımadıkları ülke kurtarıcısından, Müslüman Türk hanımların da sahnede yer alabilmesi için izin isterken duydukları endişe ve yürek çarpıntısına ortak olmak isterdim.

Ya da, Osmanlı Dönemindeki
ilk biranın İzmirde, 1846da Punta Birahanesi tarafından üretildiğini ve bu fabrikanın son sahibinin, eşi vefat edince işi devralan yürekli bir kadın;
Clara Prokopp olduğunu öğrenmek isterdim. Osmanlı Döneminin ilk birasını
Veuve Prokopp (Veuve Fransızca dul anlamına gelir) adı ile markalaştıran bu hanım, İzmir için olduğu kadar sanayi tarihimiz açısından da önemli bir şahsiyet.

Yine İzmirin en görkemli binalarından ve önemli otellerinden
Grand Hotel Huckun sahibinin ve işletmecisinin yine bir kadın olduğunu öğrenmek, bana hanımların 19. Yüzyılda İzmirde rahatlıkla iş kadını olabildiklerine dair ipuçları verebilirdi.

Zevkle dinlediğimiz rembetiko ezgilerindeki kadın sesinin, buradan göçen Rum müzisyenlerin götürdüğü İzmir tavrı ile Yunanistana ulaştığını öğrenmek ve bu müziğin önemli ses sanatçılarından Rita Abacı ve Sofia Karivalinin İzmirli hanımlar olduklarını müzede hatırlamak, hatta dinleyebilmek isterdim. Rembetiko müziği özellikle İzmirli müzisyenlere çok şey borçludur.

Ben bu müzede erkekleri de görmek isterdim. Kadın ruhunu ve isteklerini anlayabilmek için gök kuşağının altından geçerek kadın olmak istediğini Yedigün Dergisindeki köşesinde yazan, İzmirin önemli simalarından
Eczacı Kemal Kamil Aktaşı kadın müzesinde anmak ne de güzel olurdu!
Bir yandan, kentimize gelen seyyahların kaleminden İzmirli hanımların güzelliklerini okurken, bugün de İzmir dendiğinde akla ilk gelen, İzmirin kızlarının güzelliği yargısına tatlı bir dokunuş yapılmasını beklerdim. Eşi ile birlikte İzmire gelen Kontes Pauline Nostitzin gezi notlarından, İzmirli hanımların tuvaletlerinin buruşmaması için balolara eşek sırtında gittiklerini okuduğumda, gayrimüslim İzmirli hemcinslerimin balolardaki şıklık yarışlarını hayal etmek isterdim. Gayrimüslim hanımların bu Avrupa tarzı yaşantıları, bana o dönemde hâlâ çarşaf altındaki İzmirli Müslüman hanımların nasıl eğlendiklerini merak ettirirdi.
Müzede, Atatürkün ilk kez İzmirdeki Tan Sinemasında kadın ve erkek seyircileri ayıran perdeyi kaldırtarak yan yana film izlemelerini sağladığını, aynı şekilde tramvaylardaki perdeyi de ilk kez İzmirde kaldırttığını öğrenebilmeyi arzu ederdim. Bu bilgi bana, bu ülkede kadın olarak bize sağlananlara nasıl titizlikle sahip çıkmamızın gerekli olduğunu hatırlatırdı.

Bunlar, benim gönlümdeki İzmir Kadın Müzesinde olmasını beklediklerimden birkaç örnekti sadece. Bu listeye eklenebilecek, İzmire ve kadına dair çok sayıda bilgi olduğunu biliyorum. Hepsi İzmirlilerle, tüm Türkiye ve tabii ki dünya ile paylaşılmayı bekliyor ve hak ediyor. İzmir, geçmişteki çok kültürlü, çok dilli ve dinli yapısı ile oldukça zengin bir kültürel mirasa sahip ve biz bunları derleyerek sergilemek yolunda maalesef çok geç kaldık. Kentimizdeki her müze açma girişiminde önceliğin hep İzmir tarihine verilmesi ya da tema ne olursa olsun mutlaka İzmir ile bir ilişkinin kurulmasının gerekli olduğunu sürekli dile getirmem işte bu geç kalınmışlık duygusu nedeniyledir.
Dilerim burada paylaştığım izlenimlerim ve düşüncelerim ilgililer tarafından basit birer eleştiri, yapılanlara karşı nankörlük olarak algılanmaz. Bunları kaleme almaktaki tek amacım kentimize çok yakıştığı inancında olduğum İzmir Kadın Müzesine bir nebze olsun katkıda bulunmaktır.
Sonuç olarak, çabalarımız İzmir için değil mi!
Related Images:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.