Çocuğunu, çocuklarını ancak bir mal gibi haczederek görebilmek, dramın ötesinde insanlık ayıbıdır. Daha vahimi bunun devlet eli ve yetkisi ile yapılıyor olmasıdır. Başına gelmedikçe kimsenin farkında olamayacağı, duyduğu zaman bile inanamadığı bu trajedi, devlet eli ile bu ülkenin her yerinde her an sergileniyor.
Ülkemizde son yılarda boşanmaların geometrik olarak tırmanması, resmi rakamların da ortaya koyduğu bir gerçek. Ülkemizde boşanma sonrası velayet sahibi tayini konusu aslında çocukların babalarından uzaklaştırılması sürecinin hukukla paketlenmiş halidir. Devlet aslında sadece karı-kocaları değil aynı zamanda babaları çocuklarından boşuyor! Ülkemizde hukuktan ziyade hukuk adı altında uygulamalar boşanma davalarında erkekleri her halde kusurlu olduğuna hükmediyor. Boşanma sonrası hukuki ortam erkeğe ağır maddi-manevi bedel ödettirmeye göre kurgulanıyor. Ülkemizdeki hukuk uygulamaları suçlu-suçsuz fark etmeksizin, boşanma sonrası hayatın her alanını, erkeğe zorlaştırmaktadır. Bu anlaşılmaz konformist yaklaşımın sonuçları ise velayet devri ve sonrasındaki uygulamalarda çarpıcı şekilde görülmektedir.
Boşanma sürecinin temel konusu olan çocuk velayeti, annenin talep etmemesi dışında mucizevi bir durum olmadıkça anneye verilmektedir. Annenin ya gönüllü olarak velayeti istemeyerek babaya verecek ya da annenin ahlaka aykırı bir hayat yaşadığının delillendirilmesi gerekiyor. Kaldı ki ülkemizdeki hukuk sistemini ikna edecek gayri ahlaki hayat tarzını belgelemek UFOların varlığını belgelemek kadar zor. Son yıllarda mahkeme içtihatları buna yönelik birçok objektif veriyi bile delil olarak kabul etmiyor. Neredeyse gerçek zamanlı (!) kanıtlar isteniyor. Bunu tespit etmek ancak mağdur babaların ulusal istihbarat örgütleri ile çalışmaları ile mümkün. Velev ki imkansızı başardınız, ispat ettiniz artık bazı durumlarda bu da yeterli gelmiyor. “Kadının gayri ahlaki bir hayat sürmesi annelik vazifelerini yerine getirmesine engel değildir yine bu ülkenin son dönem Yargıtay içtihatları arasında yer alıyor. Velayet davalarında babaya sorulan soruların anneye sorulmadığını biliyoruz. Babanın çocuklarına bakacak zamanı, ehliyet ve maddi gücünün olup olmadığı sorusundan anneler, nedendir bilinmez, muaf tutulurlar.
Babalık kavram ve haklarına sınırsız saldırı
Çocuğun annesiz ortamda yetişmemesi gibi insani bir refleksin hukuka yansıması olarak da değerlendirilebilecek bu durum aslında babalık kavram ve haklarına sınırsız saldırı anlamına gelmektedir. Yoksa hangi hukuk sistemi babalara iki haftada bir çocuklarını görüşmeye mahkum eder. İki haftada bir gerçekleşen iletişimden (!) sağlıklı baba-evlat ilişkisi doğar mı? Üstelik ülkemizdeki hukuk uygulamaları, koşulsuz olarak anneye verdikleri velayet, babalara ve babalık haklarının devlet gücü ile saldırılmasına, evlatların babalarından koparılmasına neden oluyor. Saldırı ise babalara, çocuklarını ancak icra yolu ile görebilme seçeneğinin dayatılmasıdır.
Yetki terörü ile evlatlarından koparılan babalar
Son günlerin nefes kesen gündeminin arasına girmeyi başaran bir avuç babanın hukuk mücadelesi ve haykırışı medyada yer buldu. Boşanmış babalar, velayet sahibi bazı annelerin devlet desteği ile yaptığı yetki terörünün, dünyada bir benzeri olmayan icra yolu ile çocuğunu görebilme zulmünün sona ermesi için mücadele ediyor. Çocuklarının babaları ile iletişimini çoğu zaman bahane bile üretmeden engelleyen bazı anneler, aslında insanlık suçlarına devleti ortak ediyorlar.
İcra yoluyla öz çocuğunu görmenin, çocukların ruh sağlığını olumsuz etkilediği tüm uzmanlar tarafından kabul edilmektedir. Bu durum çocuklar açısından da psikolojik şiddettir. Bunun yanında öz çocuğunu icra yoluyla ve para karşılığında herhangi bir eşya gibi hacz etmek ise bir baba için psikolojik ve ekonomik şiddettir.
Hukukunun temel prensiplerinden suçsuz ceza olmaz ilkesine aykırı olarak çocuklarını ancak icra kararı ile görmek Bir babaya hayatı boyunca yapılabileceği en ağır haksızlık olduğu gibi insan haklarına da aykırıdır. Sayıları her geçen gün artan boşanmış babaların dramı toplumsal boyut kazanmıştır. Devlet, çocukları babalarından alıkoyan anneye tanıdığı sınırsız yetkiyi bu yola başvuran annelerin elinden derhal almalıdır!
Babaların icra yolu ile çocuklarını görebilmesi babalık, insanlık haklarını doğrudan kısıtlamaktadır. Şöyle ki; Türk Medeni Kanun Madde- 23 bu sınırlamayı yasaklamıştır.
I. Vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı
MADDE 23. – Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez. Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz.
Bu davranış ve bu uygulama Medeni Kanunun I. Dürüst davranma başlıklı 2. MADDESİnin Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır, Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz hükmüne de aykırıdır. Bunun yanında ANAYASAmızın 41. Maddesi ne, Çocuk Hakları Sözleşmesinin Madde 3/1. Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir ve Madde 9/3. Taraf devletler, anne-babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilen çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça, anne-babasının ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme hakkına saygı gösterirler hükmüne de aykırıdır.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.