Böyle mi olmalıydı? Yazık!

Geçen hafta ne tartışıyorduk, bu hafta ne tartışıyoruz, gelecek hafta neyi tartışacağız acaba?

Muhafaza-kar demokratlarımız bakalım “gerçek” olan gerçeklerimizi ne vakit farkedecek?

Ya da farkediyorlar da “yerseniz” demeye mi getiriyorlar bu garabet süreçte?

Geçen hafta “kızlı erkekli yaşam olur mu” diye beynimizi, mantığımızı zorlarcasına tartıştık.

Bu konuyu öne sürenler, biz tartışırken neler yaptılar acaba köşelerinde?

Parlamentoda güya birbirlerine muhalif “vekillerimiz” ne de güzel birleştiler kendilerine “zam” konusunda? Allah’ı seven konuşsun, ayda yirmi bin lira alan biri, ayda bin lira kazanan bir babanın derdini anlayıp da çözüm arayabilir mi?

Gelde rahmet okuma şimdi Tevfik Fikret üstada. Ne güzel demiş 1914’de:

“Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin, doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin!”

Hiç mi fark olmaz 1914 ile 2013 arasında?

Anlaşılıyor ki ekonomik açıdan fark yok işte.

Emeklilikte yaşa takılanların feryadını 20 binlik vekilimiz duysa da anlar mı?

Ya artık katkı payı kalkan sağlık kalemlerinin kimi ne duruma sokacağını muhafaza-kar vekillerimiz anlar mı?

Ya dersaneler meselesi ne iş?

Muhafaza-kar demokrat başbakanımız neden “gıcık” oldu bu dersanelere?

Bu “gıcık” oluşta memleket evlatlarıyla alakalı bir kaygı, tasa sezen var mı?

Muhafaza-kar demokrat hükümetimiz ve de sevimli bakanımız okullarla ilgili, eğitimle ilgili neyi ne kadar biliyor ki?

Dersaneleri özel okula dönüştürmeyi amaçlayan ve aynı zaman da da halkını seven bir anlayış ne ola ki, mümkün mü?

Oldum olası karşı oldum bu dersanelere.

Ancak varlıklarını inkar etmek olası mı?

Şimdi dersanecilerin itirazları da, dersanelere karşı operasyon planlayanlar da bizim halimizden o kadar habersiz ki?

Dersanelerle hükümet tepişecek ve yine olan memleket evlatlarına olacak, yazık değil mi?

Milli Eğitim’in artık ne “milli” ne de “eğitimci” olduğunu söyleyemeyiz.

Zira 1980’nin 12 Eylül’ünde “darbe yaptıranlar” bu günleri ta o günlerden planlamıştı.

Kalitesiz, idealsiz, hedefsiz, düzeysiz, kişiliksiz eğitim politikaları doğurmadı mı dersaneleri? Bugün ne sınavı olursa olsun dersaneye gidemeyenin o sınavı kazanması mümkün mü?

Ne acıdır ki bir devlet, yurttaşlarına karşı eğitim sorumluluğunu yerine getirmiyor ve böyle acayip kuruluşlar doğuyor.

Böyle mi olmalıydı?

Köy ensitüleri, öğretmen okulları yıllarında yetişen idealist öğretmenler var mı şimdi?

1950’lerden beri derece derece kalitesizleştirilen milli eğitim, bugün bu halde işte.

Dersanelerin kapatılması düşüncesinin altında başka şeyler olduğunu hepimiz biliyoruz da bakalım ne zaman konuşacağız? Bir yerlerde karanlık anlaşmalar gerçekten yapıldıysa ve tıpkı köy enstitüleri üzerine kurulan tezgah gibi küresel bir tezgah dersanelere kuruluyorsa vah ki vah! Öte yandan evde özel dersten, belediyelerin yoksul öğrenciler için açtığı ücretsiz kurslara kadar tüm yardımcı öğretim unsurlarının kapatılacak olması, zaten olmayan fırsat eşitliğini kavramsal olarak da ortadan kaldıracak.

Ancak anlaşılıyor ki eğitimden sağlığa, sosyal güvenlikten toplumsal dayanışmaya her alanda zengin fakir uçurumu genişleyecek.

Gerçek olan gerçeklerden bihaber muhafaza-kar demokratlarımız tarihe nasıl geçecekler bilmiyorum ama böyle giderlerse aldıkları, alacakları beddularla ahirleri ne olacak acaba?

Allah alayını ıslah etsin. Bir nokta daha var, sebeb-i mevcudiyetlerini “uzaktan kumandalı” bir darbeye borçlu olanlar, kendilerini zorunlu hissettiklerinde bal gibi de “darbe” koşullarını hortlatabiliyor.

Muhafaza-kar demokratlık da galiba böyle bir şey!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın