Anadoluda Kurtuluş Savaşı başladığında bir İç Ege kasabası olan Kütahyanın Simav ilçesi de Yunanlılar tarafından üç kez işgal edilmiş. İlk ikisi Simav Dağlarını mesken tutan Kuvayı Milliye müfrezelerince üçüncü ve son defa da Türk ordusunun Dumlupınarda dağılmış düşmanı takiple görevli Türk öncü müfrezelerince kurtarılmış.
Simavı düşman 25 Eylül 1921 günü 1200 askerle işgal etmiş. İşin en acıklı yanı, iki yerli hainin düşmana rehberliği Simavlılara çok pahalıya mal olmuş. İşgalden önce mahalli seçimleri kaybeden Hürriyet ve İtilaf Partisi ilçe başkanı Hafız Kamil ve yardımcısı kara imam lakaplı Hacı Arif, Yunan askerlerinin başında ve at sırtında, halkı küçümser edayla ve bıyık altından gülerek Simava girmiş.
Hafız Kamil ve Hacı Arif, Yunanlılara kılavuzluk ederek tarihi kindarlıklarını göstermiş. Şu evde güzel at var, şu evde sağlam mavzer tüfeği var, şu evde güzel kız var ihbarlarıyla Simavlıların kapılarının zorla kırılmasının, gasp ve işkencelerin başlamasının yolunu açmış. Daha sonra bu hainler Yunanlılar tarafından ödüllendirilmiş; Hafız Kamil Simav Kaymakamı, Hisarardı Camisi imamı Hacı Arif de Simav Belediye Başkanı yapılmış.
Yunana yaptığı hizmetler karşılığı Belediye Başkanı yapılan Hisarardı Camisi imamı Hacı Arif, Hisarardı Mahallesinin güzel kızı Naziki Yunan Subayı Pipsosa önermiş. Simavlı güzel Nazik Türk kadınının en güzel siması, endamı, iffetiyle Yunanlı ile zorla evlendirilmiş.
Nazikin babası Recep Ağa bir ayağı sakat halde Hicaz cephesinden yurduna dönmüş bir gazi askermiş. Aile işgal Simavında yaşama savaşı verirken mahallelerinin cami imamı Hacı Arifin zorlaması ve tehditleriyle kızlarının Yunan subayı ile izdivacına karşı koyamamış. Kara İmam, Yunanlıdan aldığı paralardan bir miktarını kızın ailesinin ellerine sıkıştırılmış.
Yunanlılar Afyon Kocatepede, Kütahya Dumlupınarda Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk ordularına yenilip İzmire doğru kaçarlarken zorla evlendirilen Simavlı Nazik de kocası Yunan subayı ile Atinaya götürülür… Bu arada, şu olayı da atlamayalım:
Yunanlıların Simavdaki son ayları yaşanmaktadır. İki hain, padişah izniyle 1856 yılında yaptırılan ortodoks kilisesinde 28 Nisan 1922 akşamı yapılan bir ayinle din değiştirip hrıstiyanlığa geçer. 5 Eylül 1922 günü Türk ordusunca kurtarılan Simavda bu iki hainden Yunanlıların kaymakam yaptığı Hafız Kamil, Simav halkı tarafından linç edilerek öldürülürken yine Yunanlıların belediye başkanı yaptığı Kara İmam lakaplı Hacı Arif bir yolunu bulup kaçmayı başarır ve Yunanistana gider.
Kara İmam Hacı Arifin tehdiyle Yunan subayı ile zorla evlendirilen Simavlı Nazikin Atinada üç erkek çocuğu olur. Çocuklar kilisede vaftiz edilip Hrıstiyan isimleri verilir. Nazik Hanım, yıllar geçmesine rağmen Yunan subayı ile zorla evlendirilişini hazmedememiştir. Nazik ara sıra Atinanın Pire Limanına inip gelen giden yük gemilerini gözler. İşte böyle bir gezisinde İzmirli Ali Kaptan adlı kuru yük gemisi kaptanıyla tanışır. Kalkış gününü öğrenir. Geminin Atina Pire Limanından ayrılacağı gün üç çocuğu ile limana gelip İzmire hareket eden gemiye biner. Yani Atinadan kaçmaktadır.
İzmire doğru yol alan yük gemisi Ege Denizi açıklarında derin sularına geldiğinde Yunanlı kocasından olma üç çocuğunu denize atar. Çocuklarının çırpınarak boğulmalarını kalbine taş basarak seyreder. İzmirde karaya çıkan Atinanın gelini Simavlı Nazik bir yolunu bulur doğum yeri Simava döner. Ve Nazik için şu türkü yakılır:
Atinanın urganı, telli midir yorganı
Mükelleften kurtulan, çiftede kessin kurbanı
Atinada buldum bir kadın, kolları altın bilezik
Nazik, Nazik hanım, senin gençliğine yazık
Atinadan çay, yüreğimden kan geçer
Nazik hanıma sorarsan denizden denizden geçer.
Atinanın hamamı, yoktur gavurun imanı,
Hiç kimseden korkum yok, öldürüversinler imamı
Atinanın limanı, Gemi kıyıya dayandı
Sür Ali bey kayığı, Yunanlılar uyandı
Atinanın hamamı, çabuk çıkar urbanı (giysini)
Üç çocuğu sorarsan, Nazik Hanımın kurbanı
Alma (Elma) attım denize, geliyor yüze yüze
Atma anam denize, billahi döneriz dininize…
Bu öyküyü 1970li yıllarda İzmir Basmane Namazgah Mahallesinde, Simavlı doğumlu komşumuz Mükerrem Teyzeden defalarca dinlemiştim. Aynı öyküyü 1990lı yıllarda Simavın Yemişli Köyünün eski muhtarlarından Mustafa Yılmaz ağabeyle Simav panayır yeri görüşmemizde dinlemiş küçük öykü halinde kaydetmiştim. Ancak bu dramın öyküsü ve türküsünü sözleri elimde olmasına rağmen melodisini, hatırlayana rastlayamadım. İşte bu türkünün artık notası da bulundu. Yakın zamanda inşallah radyo ve televizyonlarda yorumlarlar.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.