Yazar/çevirmen Algan Sezgintüredi ile sohbet…

Geçtiğimiz ay yayınlanan son romanı vesilesiyle, yazar/çevirmen Algan Sezgintüredi ile Kent-Yaşam okurları için, yazarlık, çevirmenlik ve İzmirli olmak üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Sevin Okyay’ın, “Okumuş muydunuz? Hiç okumadınız mı? Pes!” şeklinde bahsettiği -ki ben de kendisiyle hemfikirim- Algan Sezgintüredi, 1995 yılından beri İzmir’de yaşıyor. Asıl uğraşısı çevirmenlik olmakla birlikte, vakit buldukça polisiye romanlar yazıyor. Sezgintüredi, 2010 yılında kaleme aldığı “Katilin Şeyi” adlı ilk romanı ile polisiye edebiyatımıza iki yeni dedektif kazandırmıştı. İlerleyen yıllarda, “Katilin Meselesi”, “Katilin Uşağı” ve en son “Katilin Şahidi” romanları ile, sayıları dörde ulaşan dedektiflerimizin maceraları, kısa sürede polisiye severlerin merakla bekledikleri bir seriye dönüştü. 

– Vedat Kurdel ve arkadaşı Tefo’nun maceralarına geçmeden önce, izninizle ben sizin geri planda kalan çevirmenlik yönünüzle ilgili birkaç soru sormak istiyorum. Edebiyat çevirmenliği ülkemizde maalesef ötelenen ve gereken önemin verilmediği bir meslek. Sizin bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyim? 

– Her mesleğin zorlukları vardır kuşkusuz. Ama yeryüzünde çevirmenlik gibi “imkânsız” bir meslek daha var mı, varsa erbabı lütfen alınmasın ama en azından ben bilmiyorum. Dil, malum, ortama, coğrafyaya göre gelişir. Farklı iki coğrafyanın ürettiği kimi kavramların birbirleriyle bire bir örtüşmesi mümkün değildir. Eskimolarda kar için bilmem kaç ayrı kelime bulunur yollu klişeleşmiş örnek geliyor aklıma. Nasıl çevrilebilir, ince farklar nasıl verilebilir? Kar deyip geçsen bir türlü, açıklamaya kalksan bir türlü… Edebiyat çevirmenliği özelindeyse bahsettiğiniz ötelenme ve gereken önemin verilmemesi, okuma alışkanlığının ülkemizde şimdilik çok düşük seviyede olmasıyla ilgili bence. Değişebilir zamanla. Belki..

– Bugüne kadar kaç eseri dilimize kazandırdınız ? Çevirdiğiniz kitaplardan birkaç örnek verebilir misiniz? 

– Kasım 2006’da çevirmenliğe başladım ve o zamandan bu yana elli sekiz kitap çevirdim. Kırk yedisi yayınlandı, diğerleri sıralarını bekliyorlar.

– Çevirmenlik, çevirisi yapılan dili iyi bilmek kadar kendi ana dilinin inceliklerine de vakıf olmayı gerektiriyor şüphesiz. Bir bakıma her çeviri, çevirmenin ana diline değişik katmanlarda yolculuk yapmasına, dilin sınırlarını zorlamasına da vesile oluyor. Bu noktada çevirmenliğin yazarlığınıza katkısı olduğunu söyleyebilir misiniz? 

– Yoğun araştırma gerektirmesi başta, pek çok açıdan ve dilden üsluba yüksek eğitim gibidir çeviri. Ciddi çevirmenler mesleğin doğası gereği epey bilgilidirler. Çevirinin bir anlamda kitap yazmaya yakın olduğunu söylerler ki bana doğru geliyor. Ben henüz çok başlardayım; çırak sayılırım çeviride ama çırak bile sayılamayacağım yazarlığıma çok katkı yaptığını söyleyebilirim.

– Çevirmenlik mi yazarlık mı desem? 

– Geçim derdim olmasaydı çeviriyi sadece zevk için yapabilirdim. Geçim derdim olmasaydı yazar olma hayalimi gerçekleştirmek için daha çok çabalardım..

– Gelelim dedektiflerimiz Vedat ve Tefo’ya… Henüz kendileri ile karşılaşmamış olan okurlar için, yaratıcılarının ağzından kısaca onları tanıyabilir miyiz? 

– İlk bakışta sıradan, hayır, ortalama denebilecek iki çok yakın arkadaş. Şeklen “bold” ve majüskül bir I (Vedat) ile “light” ve miniskül bir i (Tefo) gibiler. Eski, kendi kuşağımın “orta” bildiği sınıfın çocuklarıdırlar. Holmes-Watson’dan tut, Kaptan Kirk-Mr. Spock’a kadar pek çok ikiliden izler taşımakla birlikte elbette buranın insanlarıdırlar..

– Henning Mankell, kahramanı Kurt Wallander’ın inandırıcı olduğu ölçüde başarılı/popüler olduğunu dile getirmiş bir röportajda. Aynı şeyi Vedat ve Tefo için de söylemek mümkün. İnandırıcı karakterler ile kurmaca olaylar anlatıyorsunuz. Sizce polisiye yazmak kolay mı zor mu? En önemlisi de yazarken eğleniyor musunuz? 

– İnandırıcı bulduysanız ne mutlu bana. Polisiye yazmak bana kolay gelmiyor; başkalarına gelebilir, bilmiyorum. Yazarken, evet, eğleniyorum. Sıkılsam yapmazdım herhalde. Güldüğüm, kızdığım hatta umutsuzluğa kapıldığım bile oluyor yazarken. 

– Polisiye eserler, yaratıldıkları toplumun suç ya da suçlu profilini yansıtır mı ya da yansıtmalı mı sizce? 

– Tercih meselesi. Benim derdim, yazmak. Yeterli donanımım yahut altyapım olsaydı felsefe yazardım. Ya da şiir. Öte yandan polisiye, doğası icabı felsefenin temel amacını, arayışı, çözme, anlama çabasını barındırdığından, biraz haddimi bilmeden yapmaya çalıştığım şey için gayet uygun bir araç bence. Bu bakımdan ülkemizin suç ya da suçlu profilini yansıtmak gibi bir derdimin olmadığını söyleyebilirim. Ama Mankell’den verdiğiniz örnek doğru; ayakların yere basmaması okura, polisiye vaadi açısından en hafif deyişle ayıp etmeye girer. Dolayısıyla herhangi bir ülkesel noktaya özellikle parmak basmaya çalışmamakla birlikte, nasıl demeli, sonuçta “sahne” bir şeyleri yansıtıyor.

– Romanlarınıza hakim mizahi üslup, kanımca okurlarda seriye olan bağımlılığı artıran en önemli faktör. Tüm maceralarda yaşananları Vedat’ın ağzından dinliyoruz ve bana kalırsa son roman “Katilin Şahidi”nde hem zekası hem de dili daha kıvrak hale gelmiş… 

– Teşekkür ederim. Vedat’ın geçtiği bir süreç var. Herkesin mecburen yaşadığı şeyi, elbette yaşlanmayı kapsıyor bu süreç. Aynı sürecin zihinsel de bir yanı var haliyle. Onu herkes yaşıyor yahut aynı şekilde yaşıyor diyemem ama Vedat yaşıyor: Büyüyor. Öğreniyor, anlıyor ve daha fazlası, fark etmeye başlıyor. Dedektifliği ve geçmişteki olayları anlattığı için daha sonra yazarlığı gelişiyor. Nereye kadar, bilmiyorum. Şimdilik..

– Yazar Armağan Tunaboylu, son romanınız ile ilgili kaleme aldığı yazısında, bu kitabınızla iyice ustalaştığınızı ve bunu hem anlatım hem de kurgu olarak kanıtladığınızı belirtiyor. Gerçekten de “Katilin Şahidi”nin kurgusu diğer romanlarınızdan çok farklı. Maceranın tamamının, tek bir mekanda ve birkaç saat içerisinde yaşanıp sonlanması romana değişik bir dinamizm katmış. 

– Öyle ise sahiden, bir kez daha “Ne mutlu bana” demeliyim.

– Son romanın dikkat çeken diğer bir özelliği, Algan Sezgintüredi’nin de roman kahramanı olarak karşımıza çıkması. Çevirmen Altan Bey ilerleyen maceralarda da bizlerle olacak mı? Öyle görünüyor. Ama sürekli ortaya çıkacağını sanmıyorum. Gerektiğinde gelecektir..

– 1995 yılından beri İzmir’desiniz. İzmir’de yaşamaktan memnun musunuz? 

– Çocukluğumda çeşitli nedenlerle defalarca gelip çok sevmiştim İzmir’i. Hayat buraya sürüklediğindeyse gayet hevesle gelmiştim. İlk başlarda, herhalde burada büyümemişliğimden, maalesef hayal kırıklığıydı. Ziyaretin, tatile gelmenin oturmakla aynı olmadığını geç fark ettim. Ama zamanla değişti. Şimdi memnunum..

– Vedat ve Tefo’nun maceraları, kurmaca bir Ege sahil kasabası olan Pınarkesen’de geçen “Katilin Meselesi” romanı dışında hep İstanbul’da yaşanıyor. Ufukta İzmir’de geçen bir macera olabilir mi? 

– Olabilir elbette. Vedat’ın kuzeni burada oturuyor. Maazallah başı derde girerse… Kim bilir?.

– Son olarak, “Katilin…” serisinden başka kaleme almayı düşündüğünüz edebi eser ya da eserler var mı? 

– Var. Ama seri bitmeden kalkışabileceğimi zannetmiyorum. Şimdilik muğlâk sayılabilecek bir planım var; onu tamamlamadan başka yönlere geçmem gibi geliyor..

– Bize vakit ayırdığınız ve bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum. 

– Ben de teşekkür ederim. 

Algan Sezgintüredi kimdir? 

Algan Sezgintüredi, 1968 yılında babasının yedek subaylık görevi nedeniyle bulunduğu Erzurum’da dünyaya geldi. Saint Benoit Lisesi’nin ardından Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nden mezun oldu. 1995 yılından beri eşi ve oğlu ile birlikte İzmir’de yaşayan Sezgintüredi, yazarlık ve çevirmenlik yapmaktadır. Türk edebiyatına kazandırdığı, “Katilin Şeyi”, “Katilin Meselesi”, “Katilin Uşağı” romanlarından oluşan polisiye serisine geçtiğimiz ay eklenen “Katilin Şahidi” romanı yazarın yayınlanan son eseridir.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın