Yazmak, araştırmak, sorgulamak hep başıma bela oldu ama pişman değilim…
Polis, astsubay ve tarihçilik hayallerime rağmen, çocukluğumda ettiğim Allahım gazeteci olayım duam kabul oldu.
Çok şükür!
Lakin çok güzel başladığım mesleğimi sanıyorum ki sona doğru dayanılmaz ızdıraplar içinde bırakacağım.
Nerede, ne zaman, nasıl bilemem…
Neden böyle oldu aslında biliyorum.
Öyle istedi kendini büyük sanan küçükler!
Öyle istedi içinde adam olmayan elbiseler!
Öyle istedi göründüğü gibi olmayan ruhsuzlar!
Öyle ya? Ruhları olsaydı kıyarlar mıydı böyle bir mesleğe?
Gazetecilik yok artık, medyacılık var…
Hepimiz, hepiniz, herkes suçlu!
Alkışladığımız, oy verdiğimiz, omuzlarımızda taşıdığımız ve bizden sanarak bizden olmadıklarını geç anladıklarımızsa en suçlu!
Mesele bugün değil…
Mesele hep vardı… Bazen az bazen çok…
Gazeteciler hep hapse atıldı, hep öldürüldü…
Gazeteciler hep fukaraydı ve ne zaman zenginleştiler ortaya genetiği değiştirilmiş bir şey çıktı ve biz ona medya diyoruz!
Kalemini çok sevdiğim, arada kızıp eleştirdiğim, yüzünden hiç tebessüm düşmeyen güzel kalem Can Dündar gelmiş geçen gün İzmire.
Nasıl kaçırdım ah eşek kafam dedim kendi kendime…
İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Seferihisar Belediyesi Belediye ve Basın İlişkileri konulu sohbet toplantısı düzenlemiş.
Can Dündar da gelmiş, ne güzel.
Demiş ki Can Dündar: Ama bu dönem daha da ağır. Şimdi basının genel olarak itibar kaybettiği, güven erozyonuna uğradığı bir süreç yaşıyoruz. Ve bugün gelinen noktada katmerli sansür ortamında gazetecilik yapmaya çalışıyoruz. Şimdi bana gazeteci olmak istediğini söyleyen gençlere ilk olarak; cesaretin var mı, yeterince cesur musun diye soruyorum. Çünkü bu iş giderek cesaret gerektiren bir hal aldı. Bugün gazetecilikte gençlere idol olarak gösterebileceğimiz isimler ya mezarda ya da cezaevinde. Gençlere Uğur Mumcu gibi olun desem başına gelecekler ortada, Balbay gibi olun desem o da ortada. Gençler heves göstereceği anda böylesine acı bir tablo çıkıyor karşılarına. Bu yüzden de bu iş giderek cesaret gerektiren bir hal aldı.
Ah be Can Dündar dedim okuyunca.
Mesele sadece Uğur Mumcu ile Mustafa Balbay değil ki…
Rahmetli Mumcu dirilse, Balbay zindandan kurtulsa düzelecek mi düzen?
Meseleyi bugünde görmektir en büyük yanlış.
AKP aslında vurulmak istenen son darbeyi vurdu.
Fakat mesele 2000dcen sonra öyle bir hal aldı ki… Koalisyonun ithal devşirme birine dağıtıldığı gün anlamalıydık başımıza gelecekleri.
Rahmetli Ecevite ihaneti demokrasi sananları alkışlayacağımıza, sorgulamalıydık ne oluyor diye…
Helikopterle Recep Tayyip Erdoğana giden medya patronlarını öğrendiğimiz gün başlamalıydık alternatif basın mücadelemize dört bir yanda.
Keşke tanışabilseydim Can Dündarla…
Ona İzmiri anlatabilseydim.
Gazetecilerin, gazetecileri işinden etmek için nasıl uğraştıklarını…
Atanmışların ve seçilmişlerin yanında meslektaşlarını kötülemelerini…
Bir medya yöneticisinin gözünde en önemli olanın gazeteci değil gökdelen müteahhiti olduğunu…
İşten atılan, köşesi kapatılan bir meslektaşı için belliydi böyle olacağı akılsız diyen gazetecileri…
Keşke anlatabilseydim yanlış içindeki bir işadamını yazdığım için ansızın köşesiz kaldığımı…
Ve anlatabilseydim bugünlerde yine bir müteahhitin kafayı bana taktığını mesela…
Ben özgürdüm, özgürüm inanın.
Bağımsız yazıp program yaptığım yerlerde ki İzmir TV, Haber Ekspres, Yenigün, Dokuz Eylül, Ege Telgraf, Kanal 35 TV, hep özgürdüm, özgürüm.
Ne zaman tehlikede görsem eyvallahı çekerim, çektim. Çekmeye fırsat bulamadığım da da zaten kapıyı gösterdiler.
Ama özgürlük uğruna ödenen bedeller var ya?
Bazen bir ömür olduğunu bilir mi ki, anlar mı ki Can Dündar?
Uğur Mumcu kitaplarıyla yaşıyor Allah rahmet etsin.
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve diğerleri illa ki çıkacaklar zindandan. İnanıyorum, eminim.
Ama mesela İzmirde işadamı ya da belediye veya milletvekili ya da oda başkanı baskısıyla işinden olanlar?
Canım Can Dündar anlar mı ki bunları?
Hurşit Tolon Paşayı sevmekten vazgeçmem diye yazmıştım ilk günler…
Bir hafta boyunca içeri girip girmediğimi meraktan arayan ne çok meslektaşım oldu!
Ah be Can Dündar!
Özgürlük dediğinin bedeli nedir bilir misin diye sorsam belki ölüm der. Lakin özgürlük tutkunu bir gazeteci için bedel ölümden de beter ülkemde, kentimde.
Şu anda İzmirde sadece parasızlık yüzünden evlenemeyen, en tabii ihtiyaçlarını karşılayamayan ne çok gazeteci var bir bilse!
TV muhabirleri ve kameramanlarının gün boyu taban teptikleri halde aldıkları ücretin asgari kölelik endeksine uygunluğunu hissedebilse…
Doğalgazı, elektriği, suyu, telefonu kesik, kenkartı boş kaç muhabir vb. var kentimde veya ülkemde acaba?
Belediyelerin canına okuyan kaç gazetecinin şimdi gazetecilik yap(a)madığını bilse Can Dündar!
Her şey bir yana, dostluğunu mahşere kadar şerefle yaşayacağım, şimdi ki ekranım Kanal 35 TV Genel Müdürü Nurettin Memurun benim yüzümden, İzmir TVde Ali Büge ve Üzeyirin yaşadıkları, Aydın Bilginin, Hamdi Türkmenin, Ömer Dinçerin, İbrahim Irmak ve Atilla Sertelin, Hüseyin Erciyesin ve şimdi de Aylin Süphandağlının yaşadıklarını nasıl yok sayabilirim?
Sonuna kadar kullandığım özgürlüğümü bazen kurumsal yarar adına da bana eyvallaha çevirdim geçen yıllarda.
Hatasız, günahsız, yanlışsız, mükemmel bir gazeteci değilim.
Her şeyimle eleştirilebilirim lakin kimse bana satılık diyemez, çünkü satılmamışlıklarımın bedelini hala ailemle ödüyorum.
Sevgili Can Dündarı yayınıma almak isterdim.
Basın, kendine uygulanan siyasi sansürlerden önce başka egemenlerin sansürlerini kırmalı.
Ama önce bir ve birlikte olmak zorundayız!
Önce meslektaşlarımızı Valiye, Emniyet Müdürüne, oda başkanına, müteahhite, gökdelenciye satmaktan vazgeçeceğiz!
Önce karar vereceğiz beyaz bir sayfa açabilir miyiz yoksa her şart ve zaman sadece konuşarak ve şikâyet ederek vebalden kurtulabilir miyiz?
Hayatımda bir 44,5 yıl daha yok, hissediyorum bunu.
Ama söz konusu gelecekse endişeliyim…
Çünkü gazetecilik de esnaflık gibi oldu. Hiçbirimizin çocuğu gazeteci olmak istemiyor!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.