Hayatı roman: Huriye Saraç

Afyon’un Emirdağ ilçesinin Aslan Köyü’nde 1930 yılında doğmuş Huriye Saraç. Babasının ona koyduğu Benisa ismiyle tanınmış. Köy Enstitüsü’ne giderek öğretmen olan köyünün ilk kızı olmuş. Kardeşleriyle küçük yaşta öksüz kalarak, üvey anne elinde büyümüş. Analığı, vücudunda ve ruhunda onulmaz yaralar bırakmış. Yediği dayakların izini, sağır kulağında hala taşıyor.

Köylerde öğretmenlik yapan ve bir süre sonra kulağından dolayı malülen emekli olup Belçika’ya, oradan da Hollanda’ya giden Huriye Saraç, zorluklar ve yokluklar içinde sürdürdüğü hayatını yıllar sonra oturup roman haline getirdi. Üç cilt halinde Broy Yayınevi tarafından yayınlanan “Öğretmen Benisa” serisinin üçüncü baskısı tükendi. O artık hem eğitimci, hem yazar. 6 yıldır Salihli’de yaşayan Saraç ile, adeta bir “Elişleri Müzesi” haline getirdiği evinde sıcak bir söyleşi gerçekleştirdik.



Evin mutfağında gerçekleştirdiğimiz söyleşide, üzerine tarih işlenen raf örtüleri ve krilent yastıklar dikkat çekiyor. Huriye Saraç, hayatını anlatmadan önce, bana el işlerinden örnekler sundu. Kanaviçeler, danteller, nakışlar hiç örneklerini görmediğim el işlerini Köy Enstitüsü’nde öğrenmişti Huriye Saraç. Bunun yanı sıra ağaç ve çiçek yetiştirmeyi, topraktan en iyi verimi almayı deneyerek öğrenmişlerdi. Terziliği de. Öğretmenliği zamanında aldığı dikiş makinesiyle köylülere elbiseler dikmişti. Kendisine ve oğluna da. Bu alışkanlığı yıllar sonra da devam etmiş ve bluzlarını, elbiselerini, döpiyeslerini kendi zevkine göre hazırlamıştı. Gardrobundaki elbiselerin çeşitliliği karşısında hayranlığımı ifade etmekten kendimi alamadım.



Seksen yıllık ömrünün ilk 10 yılını saymazsak, tam 70 yıllık bir birikim. Evin her odası ayrı bir zevkin ürünü. Yastıklar, perdeler, kalorifer örtüleri bile kanaviçe işlemeli. Üstelik her birinin kenarına işlendiği yılın tarihi atılmış. Birikim, gördüklerinizle sınırlı değil. Dolapların çekmeceleri daha onlarca masa örtüsü, mutfak önlüğü, sehpa örtüleri, bohçalarla dolu. Huriye Saraç hepsini tek tek açıyor ve kat izlerini, fotoğrafta belli olmasın diye özenle ütülemeye üşenmiyor.



Bu kadar çeyizi nasıl biriktirdiğini soruyorum. İşte o zaman hüzünleniyor. Telli duvaklı gelin gidememiş olmanın hüznü bakışlarına yansıyor. Bunların bir kısmını Çifteler Köy Enstitüsü’nde öğrenci iken işlediğini, bir kısmını da yalnızlığını gidermek için yıllar içinde biriktirdiğini anlatıyor.

“Benim hiç çeyizim olmadı. Belki de bunun eksikliğini duyduğum için gereğinden fazla el işi yapma ihtiyacı hissettim” diyor ve ekliyor: “Komşuya oturmaya gitmezdim. Dul olduğum için çekinirdim. Evde kalıp dantel örmeyi, kanaviçe işlemeyi, dikiş dikmeyi yeğlerdim.”

İnanılmaz bir hayat öyküsü

Huriye Saraç, hayat hikayesini çok anlatmak istemedi. Sadece bacağındaki yanık izini ve kulağındaki işitme cihazını göstererek, bunların üvey ananın kendisinde bıraktığı izler olduğunu söylemekle yetindi. Sıcak kahveyi nasıl üzerine döktüğünü ve yanık izinin silinmediğini, yediği tokat yüzünden kulağının sağır olduğunu ve malulen emekli olup yurtdışına gittiğini kısa cümlelerle geçiştirdi. Detaylı bilgi için bana üç ciltten oluşan hayat hikayesinin romanını hediye etti ve “Bunu oku, her şeyi anlarsın” dedi.



Roman serisinin ilk kitabı olan 370 sayfalık “Öğretmen Benisa: Kayayı Delen Tohum”u iki günde bitirdim. İkinci kitap, üçüncü kitap derken bir haftada bini aşkın sayfalık serinin hepsi tamamdı. İnanılmaz bir yaşam öyküsü. Bazı sayfalarda gözyaşına hakim olmak mümkün olmuyor. Üstelik anlatım o kadar profesyonelce ki, değme yazarlara taş çıkartacak bir üslup. Aynı zamanda 1940’lı yıllardan itibaren 1970’e kadar tarihe not düşen o kadar ayrıntılı detaylar var ki… Adeta bir film seyreder gibi, sahneler gözünüzün önünden akıyor.

Köyün ağasına kuma olmak



Köyün ileri gelenlerinden olan Benisa’nın babası onun okumasına izin verse de, öğretmenliğe başladığında maaşının tamamını alıyor. Üvey annesi ve beş kardeşiyle yaşadığı evde adeta bir köle muamelesi görüyor. Babası ve kardeşlerinin tarlada çalıştığı bir gece, köyün ağasının adamları tarafından evden (üvey annesinin planıyla) kaçırılıyor ve ağanın üçüncü eşi, yani kuması oluyor. Çok tehlikeli denemelerden sonra hapishane gibi evden kaçmayı başarıyor ama, babası onu yok saydığı için evine dönemiyor.

İnanılmaz yaşam öyküsünü hem ibret almak, hem de o dönemin Türkiyesi’nden kesitler öğrenmek için zamanı ve merakı olanların okumasını şiddetle öneriyorum. Broy Yayınlarından çıkan bu eseri kitapçılardan bulmak zor değil. Üstelik internetten de sipariş verilebiliyor.

Kendini eğitime adadı



Huriye Saraç, 80 yıllık yaşamına sığdırdıklarıyla yetinmiyor. Ankara, Afyon, Eskişehir, İzmir, Manisa, Salihli… Kim, nereye çağırırsa gidip konferanslar veriyor. En büyük arzusu kadınların aydınlanması. Bunun için kendini adeta adamış durumda. “Kadınlar hazırcı olmasın. Kocalarına muhtaç olmasınlar. Ekonomik özgürlüklerini mutlaka kazansınlar.” diyor öğretmen Benisa Huriye Saraç. Bunun için Azerbaycan’a kadar gitmeyi bile göze alıyor. Orada toplantılara katılıyor. Kitapları Azerbaycan’da da satılıyor. Oradan aldığı ödüller, plaket dolabının en güzel köşesinde yer alıyor.

Okumaya kalktığınızda, üç kitaptan oluşan serinin tamamını bitirmeden rahat edemeyeceğinize bahse girerim.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın