Derinin, demirin, hamurun ve mermerin hayat bulduğu kent, Aydının Karacasu ilçesine kaç kez gittiğimi, transit geçtiğimi hatırlamıyorum bile. Özellikle Afrodisias antik kent, bu bölgenin adını hem yurt içinde hem de yurt dışında duyurmuş. Onlarca otobüsün biri kalkıyor, diğeri geliyor. Afrodisias antik giriş alanına bir düzenleme de getirmişler. Artık kente hiçbir araç giremiyor. Gelen araçlar otoparka alınıyor, turistlerin ise akülü araçlar ile gezmeleri sağlanıyor. Karacasuyu anlatmaya nereden başlasam diye düşünüyorum. Herkes çömlekçilikten söz edecek ama, saymakla bitmeyecek güzellikler ve görsellikler taşıyor bu ilçemiz.
Çamurun hayat bulduğu çömlekçilik, deriyi işleyen tabakhanecilik, demirin bıçak, balta, orak olduğu demircilik, hamurun lezzet bulduğu pidecilik en önemli yöresel ekonomik faaliyetler Karacasuda. Her gittiğimizde mutlaka pide yemeden geçmiyoruz. Menderes Ovasına açılan Dandalaz Vadisinde Karıncalıdağ eteklerinde yeşilin hemen dibinde 6 bin yıl önce kurulmuş Karacasu.
Her gittiğimizde veya o bölgeden her geçtiğimizde mutlaka uğradığımız bir yer var. Çanak ve çömlek yapan ustalar. İzlemeye, bakmaya ve fotoğraf çekmeye doyamıyoruz. Ama üzücü olan nedir biliyor musunuz? Onca emek verilen ve kent merkezlerinde 20 TL fiyat bulan güveçlerin ustaların ellerinden çıkış maliyeti 3 TL. Neredeyse yüzde 500 kar marjı ile satılıyor. Bu ülkede zanaatkarların kaderi…
Neyse pide yemek için oturduğumuz bir mekanda Karacasuda doğup, büyümüş neredeyse bir asırlık ömrü geride bırakmış Mehmet amca bize Karacasunun adının nereden geldiğini anlattı. Rivayete göre, Kanuni Sultan Süleymanın askerleri ile birlikte yörelerine geleceğini duyan halk, hazırlıklara başlar. Çok iyi hazırlanırlar. Kanuni ve askerleri seferden çok aç, uykusuz ve susuz olarak gelir. Halk kıştan kalma kar suları ile onların susuzluğunu giderir. Bu karlı su askerin çok hoşuna gider ve burayı karlı su olarak anmaya başlarlar. Ve yörenin adı zamanla Karacasu olarak biçimlenir.
Karacasuya giderken, Aydın yolunda Yeniceden sağa döndükten sonra yol üzerinde mevsimine göre o kadar çok meyve yiyoruz ki, böğürtlen, ceviz, elma ve nar ağaçları sağlı sollu uzayıp gidiyor, umarım bölünmüş yola kurban gitmez bu güzellikler, şimdilik bir çalışma yok ama! Karacasu merkezinde gün boyunca gezilebilecek, fotoğraf çekilecek, anı olarak alınabilecek o kadar çok malzeme var ki. Karıncalıdağın eteklerine doğru yükselen yayla evleri ahşap yapılarıyla muhteşem bir görsellik sunuyor. Seramik ocakları, demir dükkanları, asırlık çınar ağaçları.
Karacasuda 37 adet seramik ocağında, babadan oğla geçen bu mesleği icra eden 100ün üzerinde ustanın bulunduğunu öğreniyoruz. Ustaların çocukları çok küçük yaşlarda torna başına oturup çamura şekil vermeyi öğreniyorlar. Ocaklarda en çok yapılan, güveç tenceresi, testi, bardak ve fırında sütlaç için yapılan kaplar ilgi görüyor. Gezimiz sırasında pek çok insanın ayağındaki sandaletlerin derilerinin Karacasudan gittiği bilgisine ulaşıyoruz. Boşuna dememişler, Derinin, demirin, hamurun, çamurun ve mermerin hayat bulduğu ilçe Karacasu diye…
Akşam saatlerinde ise gün batmadan Afrodisias Antik Kentinde hoşça vakit geçirdik. Kentin önemli bir bölümünü gezmeye çalıştık, onlarca sincap da bize eşlik etti. Tarihi yapıların arasından uzanan yeşil, sarı ve kırmızı renkli yapraklı ağaçlar ortaya muhteşem bir görsellik sunmuş. Bize de bu güzellikleri fotoğraf kareleri ile ölümsüzleştirmek düştü.
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
|
![]() |
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.