Kanun enstrümanının telleri tınladı önce. Gönül kapımız aralandı hafifçe. Fildişi tuşlardan ve naylon tellerden sanki bir fotoğraf kaydı sahneye… Ruhumuzun fotoğrafında küllenmiş çağla yeşiliydi toprak… Üstünde bir meydan dolusu insan, her dilden, dinden ve ırktan…
Ve başladı şarkılar…

Müzik, hayatımızdaki en önemli ayrıcalıktı o akşam. Ve ne kadar uzun zamandır açılmamıştı gönül bahçemiz bir kanunun tınılarıyla.
Çoksesli müzikte kanunun ilk tınılarını Hasan Ferit Alnar (1906 – 1978) yerleştirmiş gönül hanemize. “Türk Beşleri” diye bilinen ilk kuşak Türk bestecilerinden olan Alnar, müziğe küçük yaşta kanun çalarak başladığı için usta bir kanunçalar olarak tanınmış. Bu ustalığına dayanarak bir kanun konçertosu yazmaya başlamış. 1946 yılında başladığı çalışmalarını Viyanada, konçertonun ilk yorumunu gerçekleştirdiği 1951 yılına dek sürdürmüş. Konçertonun seslendirilmesiyle ilk kez geleneksel bir çalgı solo olarak değerlendirilmiş; o yıldan bu yana da küçük çalışmalar dışında çoksesli müzikte kanun solo çalgı olarak neredeyse unutulmuş gitmiş.
Alnarın konçertosunun unutulmaya yüz tuttuğu bir sırada, Ruhi Ayangil konçertoyu Cem Mansur yönetimindeki orkestra eşliğinde uzunçalara kaydettirmiş. “Batı müziği öğrenmek isteyen bir alaturkacıyım “sözleriyle tanınan akademisyen, kanun virtüözü profesör Ayangil, kanun çalgısına tutkuyla bağlanan bir kişi. “Dışlanan, yok sayılan Alnar benim kader ortağım, manevi hocam. Moderniteyi, kanun çalmayı ondan öğrendim. Eserlerindeki asil baş kaldırısından feyz aldım” diyen sanatçı, aynı zamanda kanun enstrümanına gönül veren, müziğin evrenselliğine yerel renklerle katkıda bulunan Esra Berkmanı da yetiştiren kişi.

Nitekim konserin ilk bölümü Haçatur Avetisyanın (1926 – 1996) bestelerine ayrılmıştı. Avetisyanın kanun gibi geleneksel bir çalgıyı modernize ederek ürettiği çok sayıda çalışmasından oluşan seçki (Avcıların Dansı, Kele Kele, Habrban, Çıkrıkların Dansı, Yaşlıların Dansı, Kayısı Ağacı, Perpeturn Mobile, Dedikodu, Zeytin Dalı, Uyanış, Varyasyonlar, Anitranın Dansı, Romanya Dansı ve Ukrayna halk temaları üzerine çeşitlemeler) çok çarpıcı tınılar içeriyordu. Halk müziği ve geleneksel malzemenin kanun ve piyanoya uyarlanmasıyla elde edilen motifler aynı zamanda Anadolu müziğinin ne kadar zengin olduğunun da bir kanıtıydı.

2011 yılından bu yana Nazlı Işıldak ile yurtiçi ve yurtdışı konserlerini sürdüren Berkman tellerdeki kusursuz parmak hakimiyetiyle, hızlı parçalarda geçişler için gereken mandalları ayarlama becerisiyle yeni açılımlar içeren çalışmalara imza atacak gibi görünüyor.
Berkmanın başarılı piyanisti Nazlı Işıldak ise konsertist diplomasını aldıktan sonra yurtiçinde ve yurtdışında sayısız başarıya imza atmış bir isim. Piyano pedagojisi dersleri de alan sanatçı aynı zamanda eğitmenlik görevini de sürdürüyor. Işıldakın kanun soloya eşlik etmedeki becerisinde kuşkusuz ki eğitiminin payı büyük.
Konser öncesi iki sanatçıyla görüşme olanağını bulduğumda, tel ve tuşun ilginç bir bireşimiyle (sentezle) karşı karşıya olduğumu anlamıştım ama dinlemek ve seyretmek bir başka. Konserin bitiminde, Anadolu müziğinin zengin kaynağında yer alan eserlerin kanun ve piyano için uyarlanması, çevrilmesi (transkripsiyon) yepyeni kanun konçertolarının oluşmasını sağlayabilir diye düşünenlerden biriydim. Çoksesli müzik kültürüyle övündüğümüz Cumhuriyet döneminde sadece bir kanun konçertosu üretilmesi insanda ister istemez buruk bir gülümseme yaratıyor. Oysa, kanunun tınıları ne kadar bizden ve ne kadar batı müziği tınılarına uygun.
İkili, Tolga Zafer Özdemirin Likya Dede Balesinden “Aganta Burina Burinata” bölümünü seslendirmişti. “Tutkulu olmak”la, “Yeni bir hayata, denizin ya da hayatın zorluklarına göğüs germek”le eşanlamlı bu sözcükler Esra Berkmanın çabalarıyla özdeşleşiyor neredeyse.
Onun için bir kez daha “Aganta Burina Burinata”…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.