Kumrunun hazin ölümü

Bütün gece yağan yağmurlardan tedirgin oldum, definecilerin zarar verdiği, dua evi veya hamam kalıntısının üzeri açık vaziyette…

İzmir’in en eski mescidi Kumrulu Mesçit’in çatısı su geçiriyor, duvardaki hatlar dökülmeye başladı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü, kentin tarihini korumakla görevli olanlar neden tedirgin değil…

“Basmane” kitabımda Kumrulu Mescit üzerine şöyle yazmışım:

İlk günler, semtten birkaç kişi gelip kapımızı çaldı, ellerinde boya, fırça; “Ressam olduğunuzu duyduk. Kumrulu Mescit’i boyayacağız, duvardaki hatları siz boyayın” dediler. Eşimi ilgilendiren konuydu, mescidin önüne, belediye tarafından Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasasını anlatan: “Dikkat! Bina can, mal güvenliği açısından tehlikelidir” tabelası asılmış… Kumrulu Mescidin Altınpark’a bakan zemin katında şapka imalatı yapılıyor, ön cephesinde ayakkabı tamircisi çalışıyordu. Daha sonra bu akaretler Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından atık deposuna kiralandı. Şapka imalatında kullanılan baskı makineleri ve sokaktan geçen ağır tonajlı araçların titreşiminden zarar gören binada ciddi çatlaklar oluşmuş.

1757 yılının Mayıs ayında ibadete açılan mescit, Hatice Sultan tarafından yaptırılmış. İzmir’in en eski mescidinin dış cephesinde kitabesi olması büyük şanstı. Başvurduğum kaynaklarda mescit hakkında bilgiye rastlayamadım. İşin garibi mescidi yaptıran Hatice Sultan ve çocukları ayakkabı tamir edilen bölümde yatıyorlar. 1930 yılında birileri burada bulunan sandukaları kaldırıp, türbeyi iş yerine dönüştürmüş… Amatör ustalar duvar çatlaklarını alçıyla kapatacaklar. Yapılacak onarımların uzmanlık gerektirdiğini, aksi durumda mescide zarar vereceklerini, izinsiz onarımların cezası olduğunu anlatmaya çalıştım. Onlar için mescidin minberini, kapısını, penceresini duvar hatlarını, kalitesiz boyalarla farklı renklerde boyamak basit işti… Çalışmalarını engellediğimiz için bize kızdılar, çağırdıklarına pişman oldular.


Çelik Gülersoy’u, mozaikleriyle meşhur Kariye Camisi çevresinde, Sultanahmet’te, Soğukçeşme Sokağı’nda, Emirgan Korusu’nda, Yıldız Parkı’nda defalarca gördüm. Kendini İstanbul’da kültür varlıklarını kurtarmaya adamış bir kentsoyluydu. İstanbul semtlerinin öyküsünü anlatan kitabını satmak için, Galata Köprüsü üzerinde bir tellal tutup, “Yazıyoor! Cibali, Fener, Balat, Ayvansaray, Fatih, Kıztaşı, Çarşamba’nın tarihini yazıyoor!” diye bağırtırmış, ancak gün sonunda bir kitap sattırabilmişti. Onu da bir emekli avukat satın almış…

Eski İzmir semtlerinin öyküsünü anlatan bir kitap yazılsa, kitabı, Konak’ta, Alsancak’ta ve Karşıyaka’da, “Yazıyoor! Yazıyoor! Eski İzmir semtlerinin öyküsünü yazıyor! Kapılar, Kireçlikaya, Namazgâh, Bayramyeri, Tilkilik, Mezarlıkbaşı’nı yazıyooor! ”diye satışa çıkarsak acaba alan olur mu?

Ege Koop Başkanı Hüseyin Aslan için geçen yıllarda Akşam Ege’de “Siz isterseniz İzmir’in Çelik Gülersoy’u olabilirsiniz” başlıklı bir köşe yazısı yazmıştım. Gördüğüm kadarıyla Hüseyin Aslan sadece Ege Koop Başkanı olarak kalmak istemiyor, yaptığı işin tipik bir müteahhitlik olduğunu, bunun kalıcı olmayacağını çok iyi biliyor… Mücadelesinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olmak veya belli kademelerde siyaset yapmak gibi düşüncesi olduğu artık biliniyor… Bence bunun en kestirme yolu, İzmir’in Çelik Gülersoy’u olmasında yatar. İçersinde kumruların öldüğü, Kumrulu Mesçit’i, eski bir İzmir evini veya sokak dokusunu yaşatabilirse arkasında kalıcı izler bırakabilir… Ege Koop Başkanı Hüseyin Aslan’ı, hali vakti yerinde İzmirlileri İzmir’in Çelik Gülersoy’u olmaya davet ediyorum…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın