Deprem gerçeği ve hayata tutunmak

Marmara depremini yaşadığımız 1999 yılının 17 Ağustos günü, ülkemiz için bir dönüm noktası oldu belki de. Deprem gerçeğini bir tokat gibi yüzümüzde hissettiğimiz acının üstünden 12 yıl geçtikten sonra Dr. Ülkümen Rodoplu’nun sözleri bir uyarı niteliği taşıyor:

“Toplumsal duyarlılığımız giderek azalıyor. Şimdi yeni bir tokat yeme zamanı. İşimiz böyle giderse daha da zorlaşacak. Ama yılmak yok. Bilimsel gerçeklerle çalışmaya, eğitime devam edeceğiz.”

Herkes İçin Acil Sağlık Derneği’nin (HİASD), Marmara depreminin 12. yılında “Marmara depremi anma ve çıkarılacak dersler” konulu toplantısı İzmir Tabip Odası’nda. Konuşmacılar Dokuz Eylül Üniversitesi Acil Tıp Anablim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürkan Ersoy ile HİASD Başkanı, Acil Tıp Uzmanı Dr. Ülkümen Rodoplu.

Doç. Dr. Ersoy, anlatımını Gölcük’ten, deprem bölgesinden çektiği fotoğraflar eşliğinde yapıyor. Fotoğraflarda ortak bir nokta var. Beton blokların altında kurtarılmaya bekleyen insanların neredeyse hepsi, çimentolarından sıyrılmış demir filizlerine, Gürkan Hoca’nın söylemiyle “hayata tutunmuş” haldeler.

Fotoğraf karelerinden birisinde bir çift siyah rugan çocuk ayakkabısı var. Ayakkabının sahibi büyük olasılıkla beton blokların altında. Doç. Dr. Gürkan Ersoy, gözleri dolarak “Kızımın ayakkabılarını asla böyle görmek istemem” diyor.

Gürkan Hoca’nın sunumunda 1940 yılındaki Erzincan ve 1974 yılındaki İzmir depreminden arşiv görüntüleri de var. Fotoğraflar 1999 yılında Gölcük’te yaşanan depremde değişen bir şey olmadığını bir kere daha gözümüze sokuyor. “Aptal müteahhitlerin” marifetiyle binlerce insanın yaşamını yitirdiği depremlerde, her seferinde tarih tekerrür ediyor sanki.

Depremin 12. saatinde deprem bölgesinde çalışmalara başladıklarını anlatan Dr. Ülkümen Rodoplu, ülkemizin yardımlar konusunda inanılmaz zengin olduğunu belirterek başlıyor konuşmasına:

“Yardım bölgesine gelen malzemeleri hiçbir yerde göremezdiniz. Deneyimli insan vardı, doktor, itfaiyeci, paramedik… Malzeme vardı….Yanık battaniyeleri, pansuman bezleri, her türlü tıbbi malzeme… Ama biz insan kurtaramadık. Plan program olmadığı için kısa sürede kurtarılabilecek insanları bile kurtaramadık ne yazık ki. 20 bin kişi öldü, 300 bin kişi kayıp…”

Deprem konusunda toplumsal duyarlılığın giderek azaldığına dikkat çekiyor Dr. Rodoplu, “Depremin ardından llk zamanlar hemen her ilde bir arama kurtarma ekibi kurulmuştu. Devlet de bu çabaya ayak uydurmaya çalışıyordu. Sonra ne oldu? Bitti mi bu çabalar. Hallettik mi bu sorunu? Sanki gizli bir el konunun üstünü kapatmaya çalışıyor” derken endişeli. “Bizim için şimdi en tehlikeli zaman.Yeni bir tokat yeme zamanıdır” derken, yeni bir depremin zararının ciddi boyutta olabileceği uyarısında bulunuyor Dr. Ülkümen Rodoplu…

Doç. Dr. Gürkan Ersoy ve Dr. Ülkümen Rodoplu’nun afet bilincini arttırmak, insanları bu konuda ayık tutmak için önemli bir çabası var İzmir’de. 10 Kasım 2010 tarihinde kurdukları Herkes İçin Acil Sağlık Derneği, her meslek gurubundan kişilerin üye olabileceği, ilk yardım, afet bilinci konularında ücretsiz eğitim veren bir sivil toplum kuruluşu.

“Depremin en önemli sonuçlarından birisi acil tıbbın önemi anlaşıldı” diyen Dr. Rodoplu, Doç. Dr. Gürkan Ersoy ile birlikte kurdukları HİASD, toplumun her kesimini ilgilendiren projelere imza atmaya başlamış. Ama önce gençleri hedeflemiş dernek.

2010 eğitim öğretim yılı başında Cumhuriyet Nevvar Salih İşgören Kız Teknik ve Meslek Lisesi’nde pilot bir uygulama başlatan dernek, 30 gönüllü genci eğitime almış. Dönem boyunca acil tıp eğitimi alan gençler, önce okullarındaki arkadaşlarını eğitmiş. Bu yıl ise İzmir’deki tüm okullara yayılması planlanan projeyle başka okullarda da eğitim vermeye hazırlanıyorlar.

Duygu Kazan, Ezgi Sargın, Aybike Güçlü ve Eylül Özbaş bu projede eğitim alan öğrencilerden. Okul Müdürü Zuhal Aksoy ile birlikte geldikleri toplantıda gençler büyük bir ciddiyetle deprem anında neler yapılacağını, kişisel eylem planının önemini, deprem çantasının nasıl hazırlanacağını anlatıyorlar konuklara.

Marmara depremi sırasında belki 3-4 yaşında minik birer bebek olan gençlerin konuya duyarlılığı insanı heyecanlandırıyor. Ekibin başkanı Aybike ve Eylül. Önce evdekileri eğittiklerini anlatıyorlar.

Aybike Güçlü, “Yolda giderken bir arabanın plakasını görüyorum. ‘Bundan kol kırılmasında atel olur’ diye düşünüyorum” diyor. Her şeye ilk yardım gözlüğünden bakabildikleri için mutlu olduklarını, internette sürekli araştırma yaptıklarını, derneğin sitesinden de güncellenen bilgileri izlediklerini söylüyor.

Arkadaşlarının bir sorun olduğunda kendilerine danıştığını anlatan Ezgi Sargın bir deneyimini paylaşıyor. “Geçenlerde yeğenimi arı soktu. Annem sıcak su koyalım diye ısrar etti. Ben mutlaka soğuk kompres, buz uygulanması gerektiğini söyledim. Kabul etmek istemediyse de ikna ettim ve sonuç gerçekten iyi oldu” diyor.

Ailelerinde tıp eğitimi almış kimse olmamasına karşın, “insan kurtarmanın” güzelliğini, önemini kavrayan gençler, arkadaşlarına da bu duyarlılığı iletmeyi istiyorlar. Başarılı olacaklarından hiç kuşku duymuyor insan heyecanlarını görünce.

Bugün,17 Ağustos olmasına karşın, televizyonların çok azında depremle ilgili program olduğunu görüyorum. İlk yıllarda kanal kanal gezen “uzmanlar”, “profesörler”, kırmızı fay hatlı haritalar yok ortalarda. Dr. Ülkümen Rodoplu’nun dediği gibi, birisi unutturmak istiyor sanki bu gerçeği.

“Şşşt sesinizi çıkarmayın. Uyandırmayın salakları” der gibi… Başarılı da oluyorlar galiba. Sakarya’nın Akyazı ve Erenler ilçelerinde fay hattına 150 metrelik uzaklığa bina yapılma yasağının, “halk istiyor” gerekçesiyle 20 metreye düşürülmesi başka nasıl açıklanabilir ki?

Eminim yarın bu haberi yalanlayan haberler yayınlanacak, sonra da konu kaynayıp gidecek.

Kanalları gezerken yayına verilen “son dakika” haberi ise, depremin acısını yaşadığımız bu günü tam bir ulusal yasa dönüştürüyor. Hakkari’den gelen şehit haberleri acımızı katmerleştiriyor. Yine sözün bittiği yere geliyoruz.

Hayata tutunan eller, kayıveriyor demir filizinden…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın