5. İzmir Uluslararası Kukla Günleri’nin ardından – 2

İzmir’de kuklaların peşinde koştuğum günlerin yazısını kaleme almanın ne kadar zor olduğundan söz etmiştim. Oyunlar, turne derken yazıyı biraz geciktirdim, biliyorum. Onun için sizi daha fazla bekletmeden kuklanın sihirli dünyasına yolculuğa başlayalım:

Fransa’dan Velo Theatre Postacı oyunuyla sihirli bir dünyanın kapısını araladı seyirciye. 1981 yılında Charlot Lemoine ve Tania Castaing tarafından kurulan tiyatro gösterilerinde hiç söz kullanmaması ile ünlü. Gölge, kukla ve obje tiyatrosunun en iyi örneklerinden olan “Postacı” oyunu bir postacının bisikleti ile mektup ve kolileri taşıması, dağıtması üzerine kurulu. Bir gün, dağıtım sırasında kolilerden birinde başlayan duman postacının ilgisini çekiyor ve postacı paketleri açtığında fantastik ve büyülü bir dünya ile karşılaşıyor. Mükemmel bir zamanlama ile açılan her kutudan çıkan görüntüler bir kartpostalı andırıyor. Velo Theatre’ın her yaş için tanımladığı gösteri ile büyük beğeni kazandığını söylemeliyim.

İtalyan gölge ve dans tiyatrosu Controluce Teatro d’Ombre ise “Aida” ile seyircileri büyüledi. Verdi’nin ünlü operası “Aida”yı gölge, dans ve oyunculukla ustaca harmanlayan topluluk
modern gölge tiyatrosu tekniği ve ışık gösterisi seyircileri adeta coşturdu.

Misafir veya dönen anlamına gelen bir isimden türetilen “Aida” ilk kez 1871 yılında sahnelenmiş. Mısır Hidivi İsmail Paşa tarafından yüklü bir bedel ödenerek “Verdi”ye sipariş edilen eser Etiyopyalı prenses olan Aida’nın yakalanarak bir köle olarak Mısır’a getirilmesini anlatır. Aida’yı ilk gördüğü an aşık olan asker Radames bu aşkı ile Mısır Firavunu’na bağlılığı arasında bir seçim yapamazken, Firavun’un kızı Amneris’in, askeri komutan Radames’e duyduğu aşk da ortalığı iyice karıştıracaktır.

Controluce Teatro’nun etkileyici müziklerle süslenen gölge ve ışık oyunları sanırım uzun süre hafızalardan silinmeyecek.

Uluslararası sanat alanında sanat çalışmaları ile haklı bir üne sahip olan İspanyol Jordi Bertran İplerdeki Yaşam gösterisi ile seyircisi çok eğlendirdi. Günlük yaşamda popüler ikon haline gelen Charlie Chaplin, Edith Piaf, Marilyn Monroe gibi kuklalarla söyleşerek ve şarkı söyleyerek gösteri yapan Bertran Chaplin’in “Şarlo’nun Rüyası” bölümünde gerçekten rüya gibi bir bölüme imza attı. Bertran’ın gitar çalarak ve ellerinin baş parmaklarına geçirdiği masa tenisi toplarını kullanarak yaptığı gösteri ise kabare kukla tiyatrosunun unutulmazları arasında çoktan yerini aldı bile.

Festivale Amerika’dan katılan kukla sanatçısı Finn Campman, “Ekmek ve Kağıt” gösterisi ile yalınlığın da ne kadar çarpıcı olabileceğini gösterdi. Bir parça ekmekten başka bir şeyi olmayan yoksul bir kağıt adamın anlattığı göç – göçmen ve dünya sorunları üzerine odaklanan öyküsü çok çarpıcıydı. Bir tren istasyonunda yolculuk öncesi başlayan hüzünlü öykü düşsel görselliği ile unutulmaz anlar yaşattı bir avuç seyircisine.

Yine çok yalın bir çalışmaya imza atan Peter Ketturkat aynı zamanda bir aşçı ve gurme (lezzetşinas) olduğu için olsa gerek minik mutfak objeleriyle harikalar yarattı. Bir şişe açacağının, kepçenin, patates soyacağının, çay kaşıklarının, çorba kaşıklarının ve çatalların çılgın dünyasında yumurtadan çıkan bir minik yavrunun başına gelenler özellikle çocukların çok hoşuna gitti.

Ketturkat çok az metin kullanan ve dil engeline takılmak istemeyen biri; çünkü gösterisi bir ailenin her ferdi için esprili bir gösteri. Gösteri anında kullanılan müzik de mutfak ve banyo aletlerinden elde edilen seslerden oluşuyor. Ketturkat’ın küçük nesnelerle oluşturduğu minik tiyatrosundan sonra evdeki her mutfak gerecine farklı baktığımı itiraf etmeliyim.

Küçük çocukların renkli dünyasına seslenen “Kral Ardıçsakal” basit ve etkileyici sahne tekniği ile dikkatleri üzerine çekti. Bulgaristan – Burgaz Devlet Kukla Tiyatrosu tarafından sahnelenen oyun iki genç ve yetenekli oyuncunun (Aleksandra İlieva ve İvaylo Enev) sahnede neler yapabileceğini göstermesi bakımından da etkileyiciydi. Grimm Kardeşler’in yazdığı masaldan uyarlanan oyun aşık olduğu kibirli prensesi dilenci kılığına girerek eğitmeye çalışan bir prensin öyküsü. Oyun, çarpıcı tekniği yanında bir de Türkçe oynanınca küçük seyirciler çok mutlu ayrıldı salondan.

Festivalin kapanış gösterisini gerçekleştiren İngiliz Stephen Mottram “Gerilim” oyunuyla kukla ve illüzyon sanatının birleşmesinden doğan büyüleyici bir atmosfere imza attı. Mottram
İngiliz besteciler Glyn Perin, Simon Waters ve Pele McPhail’in çarpıcı müzikleriyle çok karmaşık durum senfonisi gerçekleştiriyor sahnede. “Karşımızda bir büyücü var” cümlesi sanırım Mottram için en doğru cümle olacak. Soğuk sahne tavrı ve kuklanın boyutlarını sürekli değiştiren ustalığıyla seyircileri etkisi altına alan Mottram gizemli ve sürprizlerle dolu sahne düzeniyle kukla sanatına yeni bir boyut getirdi.

Festivalde etkinlikler sadece sahne gösterileriyle sınırlı değildi elbette. “Dünya Gölge Oyunu Figürleri “ ile “Karagöz’ün Dünyası Sergisi”nin İzmir Resim Heykel Müzesi’nde ortak sergide buluşması, sergiyi gezenlerde iyi bir bireşim (sentez) oluşturdu diyebilirim. Her iki gölge oyununun soyutlama figürlerinin (ejderhalar, cazular, büyücüler) benzerliği insanoğlunun mitlerle örülü dünyasının altını bir kez daha çizerken, “Karagöz’ün Dünyası Sergisi”nde, Karagöz tasvirleriyle yer alan Suat Veral’ın sergi düzenindeki özeni belirtmeden geçemeyeceğim. Suat Veral ayrıca, boyları bir metreyi bulan Karagöz tasvirleri ve yeni oynatma teknikleriyle hayal perdemizi bambaşka boyutlara taşımaya hazırlanıyor. Yeni boyutlarla dolu bir festival için festival direktörü Selçuk Dinçer kolları sıvamaya başladı bile haberiniz olsun!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın