Üç mezar, doksan İzmirli ve Kapadokya

İlk rehberliğimi Agora ören yeri dibindeki evimizin sokağına gelen Rum asıllı, İzmir kökenli Amerikan ve Yunan vatandaşı turistlere atalarının kaçarken bırakıp gittikleri evlerini göstermekle başladığımı hatırlarım. Bu hizmetimin karşılığı bir iki dolar bahşiş alır, sinema ve okul harçlığımı çıkarırdım.

20 yıl önce Yeni Asır Gazetesi’nde çalışırken hafta sonları bazı sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği İzmir’i ve Ege’yi tanıma turları benim için rehberlik antrenmanı oldu. Konak, Kemeraltı, Agora ve Kadifekale’ye uzanan güzergahta, sonraki yıllarda Efes – Bergama – Sart – Çeşme Ildırı – Foça ören yerlerine “fahri” rehberlikler yaptım.

Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nın arife akşamı bir emekli öğretmen tanıdığım telefonla aradı. Yakını olan kokartlı rehberin acil yardımcıya ihtiyacı olduğunu söyledi. Bir tur şirketinin iki otobüs dolusu İzmirli müşterisiyle Kapadokya turuna çıkmamı rica etti. Turda görevli ikinci rehber rahatsızlanmış, onun yerini almamı istedi, “Rehberin ücretini sen alırsın” dedi. Kabul ettim ve birinci bayram sabahı saat 05.00’te evimin önünden alınıp tur otobüslerinin kalkacağı yere götürüldüm.

İki otobüs halinde, İzmir’den bin kilometre ötede Kızılırmak Nehri’ne cepheli Nevşehir’in Ürgüp, Avanos ve Hacıbektaş ilçelerine ulaşmak üzere yola çıktık. Tur proğramı gereği ilk ziyaretimizi Akşehir’de Nasrettin Hoca Türbesi oldu. Sonra yola çıkıp akşam Nevşehir’e ulaştık ve otelimizdeki odalarımızda dinlenmeye çekildik.

Ertesi gün sabahın erken saatlerinde Peri Bacalarına kuşbakışı görüntü veren Uçhisar Kalesine uğradık. Sonra Göreme Açıkhava Müzesi, Çavuşin, Paşabağı, Ürgüp, Mustafapaşa, Ortahisar, Kaymaklı beldesindeki yer altı şehirlerini ziyaret ettik. Ardından Hacıbektaş ilçesine, ilçeye adını veren Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri’nin dergahına gittik.

Dergahı gezerken aklıma İzmir’in kalbinde, Basmane Pazaryeri Mahallesi’nde yer alan Emir Sultan Hazretleri’nin türbesi, asıl adıyla Seyyid Mükeremeddin Efendi’nin dergahı geldi… Çocukluğumda sokağından korkarak geçtiğim, devasa mezar taşlarının yer aldığı Emir Sultan Türbesi ve çevresinin her geçen gün zarar gördüğünü ve adeta yok olduğunu hatırladım.

Kentimizin yetkili ve ilgilileri Agora ören yerindeki eserlere gösterdikleri ilginin onda birini Emir Sultan Dergahına da gösterebilseler ne güzel olurdu. İzmir’in 800 yıl öncesinin ünlü şahsiyetlerinin kabir taşları bir bir eksilip yok oluyor…

Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri’nin dergahından tur programı gereği Kayseri’ye uzandık. Ülkemizin ilk hastanesi Hunat Hatun Şifahanesi ve Pastırmacılar Çarşısı’nı gezerek alışveriş yaptık. Kayseri’ye kadar gelmişken pastırma almadan dönülmezdi zaten… Bulutlara değen Erciyes Dağı’nın kartpostal misali görüntüsünü izleyenlere pastırmanın bir Türk buluşu olduğunu anlattım…

Daha sonra Nevşehir’deki otelimize dönüp tur katılımcıları için düzenlenen “Türk gecesi”ne katıldık. Etesi gün Aksaray ili sınırlarındaki Ihlara Vadisini ziyaret ettik, ardından Konya Mevlana Celalettin Rumi’nin dergahında bulduk kendimizi. Mevlana Müzesi’ndeki kalabalık mahşer yerini andırıyordu.

Mevlana Celalettin Rumi Hazreteleri’nin kabrini gezerken Hacı Bektaş-ı Veli Hazreteleri gibi mezarın tam yanına kadar giremedim, fotoğraf çekmek ise yasak. Mevlana’nın kabrine ancak üç dört metre uzaklıktan bakabiliyorsun…

Bu ziyaretgahların benzeri, hatta daha fazlası olabilecek değerler İzmir’imizde de var. Buna rağmen İzmir’in turizm yetkilileri ve ilgililerince yeterince tanıtılmıyor ve değerlendirilmiyor kanımca.

Basmane’deki “Emir Sultan” olarak bilinen Seyyid Mükeremeddin Efendinin türbesi, İkiçeşmelik yokuşundaki Natırzade Camisi haziresindeki Natırzade kabri, yine Basmane Fettah Cami Sokağı’ndai Şeyh Bedrettin Tekkesi’nin inanç turizmine katkısı olması gerekirken Hatay ile Mithatpaşa caddeleri arasında yükselen tepe başındaki Susuz Dede bölgesi her Cuma dolup taşıyor.

Susuz Dede diye anılan ziyaretgah son yıllarda aşıkların buluşma mekanıdır. Yine Susuz Dede denilen ziyaretgahdaki kişinin o çevrede vefat eden gariban bir kimsesiz çoban olduğunu biliyoruz.

Kapadokya turundan bir “çakma rehber” olarak dersler çıkardım. Dört gün boyunca birlikte yol aldığımız 90 İzmirli’den Huriye Erdoğan, Feride Nur Şentürk, Fazlı Soylu, İskender Algın, Seda Tunçel, Fırat-Emine Gülcez, Ece Göksoy gibi arkadaşlarla güzel dostluklar kurduk.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ve ilçe belediyelerinin başkanlarına ve kültür müdürlerine sesleniyorum… İzmir’imizin manevi mimarlarının kabir ve makamlarını lütfen bir envanterle kayıt altına alıp inanç – kültür turizmine kazandıralım. İzmir’den onlarca otobüs Anadolu’nun içerlerine dini ziyaretgahlara turlarla giderken İzmirliler’in kendi şehirlerindeki velilerden haberleri bulunmuyor.

Haaa… Bu arada, söylemeden geçmeyeyim. Beni bin bir rica ile Nevşehir’e, Kayseri’ye tur rehberi olarak gönderen dostlar dört günlük emeğimin karşılığını vermediler. Bu turda hem çalıştım hem de adeta kendi paramla turist oldum. Böyle bir durum da hayatımda ilk kez başıma geldi.

Turizm acentalarınca emeklerinin karşılığı verilmeyen “kaçak – çakma” rehberlerin haklarını nerden arayacağını bileniniz varsa bana haber etsin…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın