Günlük yaşamın sorunlarından, ülkemizin içinde bulunduğu koşullara; kent yaşamının patırtı-gürültüsünden, hemen her yerde, her zaman karşılaştığımız ya da gözlediğimiz düzensizliklere kadar bütün konular bu çerçevede irdelendiğinde nesnel gerçeklik her yönüyle anlaşılabilir olmaktadır. Yaşamda hiçbir şey tesadüfî değildir. Her olay ve olgu hem bir nedene dayanır, hem de kendisinden sonraki olay ve olguların nedenini oluşturur.
Örneğin, merkezi yönetimlerin on yıllardır ülke genelinde uyguladıkları ekonomi politikalarının sonucu olan kitlesel göçler büyük kentlerimizin temel bileşenleri arasında yer alan gecekondu bölgelerinin varlık nedenidir. O gecekondu alanlarının varlığı dünyanın en pahalı kentleşme sürecini yaşamamıza yol açmış ve açmaktadır. Pahalı kentleşme sınırlı kaynakların etkin ve verimli kullanımını önlemekte; kentsel alanda adaletsizliği yoğunlaştırmaktadır.
Kentsel alandaki adaletsizlik, yaşamda mutsuzluğu, suçluluk oranında artışı ve toplum içindeki huzursuzluğu her gün yeniden üretmektedir. Huzursuz ve güvensiz bireylerin toplumundaki yarın endişesi günü kurtarma anlayışını getirmekte, bunun sonucunda hem geçmişten gelen hiçbir değer korunmamakta, hem de geleceğe aktarılmaya değer hemen hiçbir kültür varlığı üretilememektedir.
Ana başlıklarıyla özetlenen bu süreç daha da uzatılabilir. Şimdi burada durup yalnızca sıralanan sorunlara bakıldığında bile sürecin ne denli akıl dışı yaşandığı görünmektedir. Belki de sözünü ettiğimiz süreç bu toplumun yazgısıdır, çünkü son iki yüz yıllık tarih, birkaç kısa kesinti dışında bu sürecin değişmeden yaşandığını göstermektedir.
Akılcılığın geçici egemenliğinde yaşanan o kısa kesintilerden bugün için çıkarılacak çok ders vardır. O dersler çıkarılmadıkça ne bugün yaşanan nesnel gerçeklik algılanabilir, ne bugünden yarına aklın egemenliği kurulabilir, ne de ülkemizin iki yüz yıllık yazgısında köklü ve kalıcı bir değişiklik yapılabilir.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.