Tanışıklığımız, hayata gözümü açtığım evin troleybüs deposunun yanındaki sokakta olması ile başlar. Anımsayabildiğim en eski görüntülerden biri ise hava lojmanları karşısındaki duraktan binerek, Basmanede oturan babaannemlere gidişimiz…
Annem, babam ve ablalarım ile yolcuğumuz eğlenceli geçerdi. İkinci duraktan bindiğimiz için henüz boş olan koltuklardan arka kapıya yakın olan karşılıklı yerleştirilmiş dörtlü koltuklara oturur, troleybüsün kalkmasını beklerdik. Herkes bindikten sonra biletçinin Tamammm… ya da Devammm… demesiyle araç hafifçe silkelenerek yola çıkar, biz de kıkırdamaya başlardık. Çünkü henüz yerlerine oturmamış yolcuların bir öne bir arkaya sallanması bize çok komik gelirdi.

Biletçi her durağa yaklaşırken durağın ismini bağırarak söyler. O durakta inecek yolcu da pencerelerin üst tarafındaki deriden yapılmış, çamaşır ipine benzeyen (sonraki yıllarda gerçekten çamaşır ipi olacak olan) zil ipini çekerdi. İp çekilince zil sesiyle birlikte ön tarafta kırmızı ışıkla Duracak yazardı. İp çekilmediyse ve durakta kimse yoksa zaman kaybı olmasın diye biletçi bu defa Geççç derdi. Bazen Nasıl olsa birisi inecektir diye düşünerek zile asılır, inen olmadığında ise biletçinin yarı kızgın, yarı gülümseyen bakışları ile karşılaşınca biraz utansak da o arkasını döner dönmez gülmeye başlardık.

Okulu geçtikten sonra bir yokuş daha vardı. Küçücük bacaklarımla çıkarken biraz yorulsam da kapı önlerinde oturan komşular ile selamlaşılarak çıkılan yokuş sonrası babaannemlere ulaşmak işin en güzel yanıydı. Coşkulu bir karşılanma ve sonrasındaki akşam yemeğinin ardından radyo dinlenir, sohbetler edilir, yemişler yenirdi. Dönüş zamanı geldiğinde orada kalmak için yaptığımız uyku numarasına kanmayıp, bizi eve götürürlerse ben dönüş yolundaki yürüyüşe pek dayanamaz, yokuşu babamın kucağında inerdim. Zaman zaman dönüşte aynı troleybüse denk gelirsek, uykulu halimizi gören biletçinin Ben size demiştim. diyen bakışları ile ilgili senaryoyu herhalde kendim yarattım diye düşünüyorum…

O yıllardan özellikle anımsadığım, elektriğin kesilmesi durumunda şoförün Ceryanlar kesildi, isteyen insin, isteyen beklesin. diyerek kapıları açmasıdır. Bu durumda bir kısım yolcu iner, diğerleri ise şoför ile beklemeye başlardı. Kesinti uzun sürerse onlar da bir süre sonra aracı terk ederdi. Boynuzların telden çıktığını ise motordan gelen tiz bir sesten anlardık. Bu durumda biletçi araçtan inerek daha sonraları adının arşe olduğunu öğrendiğim boynuzları tele oturturdu. Farklı yönlerden gelen tellerin kesiştiği noktalardan geçerken kıvılcım da çıkardı. Depo durağının önünde başlayan yolculuğumuz bu defa Sevinç Pastanesi’nin önünde sonlanırdı.

Lise yıllarımda ise bu yolculuklar yoğun bir şekilde sürdü. Otobüslere göre oldukça yavaş olduklarından ve elektrik kesilme yada boynuz düşme olasılığı da dikkate alınırsa birinci derse yetişememe riski hep vardı. Bu yüzden evden biraz daha erken çıkardık. Depo durağından ilk ben binerdim. Güzelyalı, Faikbey ve Göztepedeki arkadaşlarımı toplaya toplaya okulumuza gelirdik. Bu yıllarda da Kibar biletçi dediğimiz biletçi amca anılarımda yer etmiş. Geriye doğru taranmış briyantinli saçları, Ayhan Işık modeli ince bıyığı ve deri ceketi ile o yılların sinema aktörlerini andırırdı. Bilet keserken takındığı nezaket de ona bu adı vermemize neden olmuştu.

Üniversitenin iki yılını Alsancakta, iki yılını ise Bucada okudum. Her iki okula da ulaşımda troleybüs seçeneği vardı. Artık şoförlerin yanına bilet kutuları monte edilmiş, binişler ön kapıdan, inişler ise arka kapıdan yapılmaya başlanmıştı. Ama bu defa derse ya da sınava yetişme kaygısı nedeniyle troleybüs yolculuğu bize çekici gelmiyordu. Bu en azından yarım saat az uyumak demekti. Bucaya giden 69 numaralı otobüsü kaçırmış da troleybüse kaldıysak, hele bir de sınav varsa yanmışız demekti. Montröden kalkan 70 numaraya daha binerken geç kalmamak için dua etmeye başlardık. Üstteki yatay borulara geçirilmiş kayışlara tutunarak yaptığımız yolculuk Eğitim Fakültesinde okuyan öğrencilerin inmesiyle Dokuz Çeşmelere kadar daha konforlu bir şekilde devam ederdi. Aslında Bucaya troleybüs ile gitmenin iyi bir yanı da vardı. Eğer oturmuşsak ve zamanımız var ise sınav için son tekrarları yapabilirdik.

Şimdi onlar Körfez’in dibindeler… Balıkların yuvası oldular…
Keşke bir tanesini saklayabilselerdi…
—
(Fotoğraflar APİKAM ve WowTurkey.Com forum sitelerinden alınmıştır)
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.