Polis Müzesi’nde 48 saat…

Konak Belediyesi’nin ilkini geçen ay gerçekleştirdiği “Basmane Günleri” etkinliklerinde bölgede bulunan çok sayıda mimari yapı ve sosyal işlevleriyle ilgili araştırma yazıları yayınlanır diye umuyordum. Etkinlikler vesilesiyle bu önemli bölge bir süreliğine de olsa kentin gündeminde kalır sanıyordum. Öyle olmadı. Yeterince duyurulmayan etkinlik, kaydı da tutulmayınca, üzerinden bir ay geçmeden unutuluverdi. Bu konuda tarihe not düşülmeli.

Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllarında güzel İzmir’in en önemli caddesi Konak Meydanı’ndan başlayıp Basmane Tren Garı karşı köşesindeki Çorakkapı Camisi’ne kadar uzanıp giden Anafartalar Caddesiydi…Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 10 Eylül 1922 günü Belkahve’den gelip bu caddeden geçerek Konak Meydanı’na cepheli Hükümet Konağı’na gittiği söylenir.

Benim de 25 yıl ikamet ettiğim eski İzmir evimiz bu cadde üzerinde, Keçeciler yöresinde, 940 Sokak’ta yer alırdı. “Basmane Günleri” etkinliğinin başında oluşturulan kortejin yürüyüşü de bu caddede yapıldı. Caddenin en çarpıcı mimari yapılarından olan İkiçeşmelik Caddesi başlangıcı, halk tabiriyle Mezarlıkbaşı, resmi kayıtlarıyla Yenigün Mahallesi köşesinden Basmane Tren Garı’na kadar yüründü. Güzergah boyundaki çarşı esnafına yapılan etkinliklerin önemi ve yararı gönüllülerce anlatılmaya çalışıldı.

Bu caddeye çıkan ara sokaklarda Bizans ve Osmanlı döneminden kalma nice nice binalar vardır… Yeri sırası geldiğinde onlardan da söz edilebilir. Ben size ulaşımı çok kolay ve İzmir’de yaşıyorsanız mutlaka görmeniz gereken 97 yaşındaki bir binadan, dolayısıyla işlevlerinden söz edeceğim…

Altı yıl öncesine kadar Anafartalar Polis Karakolu olarak kullanılan, oryantalist tarzda yapılan, Barok ve neo-klasik mimari tarzdan etkilerin göze çarptığı bina at nalı formunda kemerlerle süslüdür.1913 yılında dönemin İzmir Valisi Rahmi Bey tarafından yaptırılan kagir binanın duvarlarında dayanıklılığı sağlamak amacıyla yumurta akı da kullanılmış.

8 Nisan 2005 günü Polis Anı Evi Müzesi olarak hizmet vermeye başlayan, ilginç mimari özellikler taşıyan bu nadir bina koruma altındadır. Bu bina, Çankaya metro istasyonuna 275 metre yürüyüş uzaklığındadır… 25 yıl yaşadığım eve sadece 75 metre uzaklıktadır.

Acı tatlı bir çok hatıramın geçtiği sokağımızda ilkin 1492’lerde İspanyol engizisyon mahkemelerindeki işkencelerden kaçan Museviler konuşlanmış. Roma Agorasının yer aldığı bu yöreye Çavez Mahallesi demişler…Sonra Osmanlı İzmir’inin parlak yıllarında Keçeci esnafının yer almasıyla Keçeciler ismini almış…Cumhuriyet döneminde adı Kurtuluş Mahallesi olarak değiştiyse de bu yörenin bilinen semt ismi Keçeciler’dir.

1970’li yıllarda yaşadığımız bu mahallede “çocuk çeteleri”nden birine üyeydim. Çocuklar arasında kurulan bu çetelere üye olmayan olmazdı, adeta mecbur gibiydik. Bulunduğun sokağın çocuk çetesine katılmazsan, semtin diğer çetelerinin çocuklarından dayak yeme ihtimali hayli yüksekti.

Bugünkü Altınpark’ta, okul bahçelerinde ve Agora ören yeri yan sokaklarında bir çok “meydan savaşı”na katıldım. 40-50 çocuk bizden, bir o kadar da karşı mahalleden. Mahalle sakinlerinin karakola bildirmesiyle polis amcalar iki ve üç araçla, düdüklerini çalarak “savaş meydanı”na gelirdi. Çil yavrusu gibi dağılırdık, kaçamayanları bir bir toplarlar doğruca karakola götürürlerdi.

Ben de kaçamayanlardan olarak bugünkü Basmane Polis Merkezi’ne ve şimdilerde müze olan o zamanın Anafartalar Polis Karakolu’na getirilip nezarethanesinde bir gün, iki gün gözaltına alındığım oldu…İşte yazıma “Polis Müzesi’nde 48 saat” başlığını bu nedenle koydum…Yoksa bugün müzelerimizi gezen hangi ziyaretçi 48 saat o binayı gezebilir?

Polis Müzesi yanındaki İzmir Müftülüğü binası, eski karakolun bahçesiydi. Bahçede fıskiyeli bir havuz yer alırdı, bir de yola cepheli, kocaman dut ağacı vardı…Dut ağacının kalın gövdesinde semtimizin açık hava sinemalarının film afişlerini raptiyeledikleri pano tahtaları vardı. O akşam, o hafta, hangi sinemada hangi film oynuyor, bu panoya bakarak öğrenirdik. Agora, Gönül, Atlas ve Efedayı en çok gittiğim açık hava sinemalarıydı.

1979 yılı sonbaharında, askerlik tebligatımın Anafartalar Polis Karakolu’ndan getirildiği günü bugün gibi hatırlarım. Sağ – sol kavgalarının adeta patlama yaşandığı o günlerde askere gittim. Askerlik dönüşü semtimizden iki arkadaşımın bu kavgalarında hayatını kaybettiğini öğrendiğimde epey üzülmüştüm.

1986 yıllıydı sanırım, Yeni Asır Gazetesi’nde gece muhabiriydim. Devlet Hastanesi Acil Servisi’ni geceler boyu beklerdim. Sabaha karşı saat 04.00 sıralarında evimize Anafartalar Karakolu’nun önenden geçer giderdim.

O gece yağmurluydu. Fotoğraf makinemi ve koskoca flaşını mavi deri kabanımım koltuk altında saklayarak karakolun önünde geçiyorum. Karakolun kapısında bekleyen nöbetçi polis önüme geçip elindeki MP5 otomatik tüfeği bana doğrulttu, “Eller havaya!”…

Islanmasın diye koltuk altıma sakladığım fotoğraf makinemi ve flaşımı silah sanmıştı polis memuru. Önce karakol bahçesine alındım, sonra nezerathaneye atıldım..Mavi montumun fermarını açtığımda fotoğraf makinesini görünce Başkomiser gülmekten kendini alamamıştı… Karakol bahçesinde bir çay ısmarladıktan sonra evime yollamışlardı.

Karakolun karşısında ucube bir yapı olarak inşa edilen Çankaya Otoparkı’nın temel kazılarında çıkarılan Roma sütunlarını İzmir’de hangi yeni açılan bulvara dolgu malzemesi olarak kullandıklarını da başka bir yazıma bırakayım…

Altı yıl önce İzmir’in müzeleri arasına katılan, Basmane semtinin 97 yıllık ilginç yapısını ziyaret etmeyi unutmayın. Ziyaretinizde, içeride demir parmaklıklı nezarethaneyi gördüğünüzde lütfen beni hatırlayın ve okuduğunuz bu yazı aklınıza gelsin, olur mu?…
Sağlıcakla kalın…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın