Robin Hood kime karşı?

Televizyon kanallarında gezinirken rast geldiğim bir röportajla çarpıldım. 63. Cannes Film Festivali 12 Mayıs günü Robin Hood filmi ile perdelerini açtığı gün, filmin oyuncuları ile gazeteci ve televizyoncu ordusu röportaj yapıyordu.

Bir İngiliz halk efsanesi olan filmin öyküsünde Robin Hood, dönemin yasa dışı gücü sayılan eşkiyası, zenginden alıp fakire dağıtan, despot kral ve onun yöneticilerine karşı yoksulların hakkı için savaşan bir halk kahramanı.

Medya mensupları filmin başrol oyuncusu Rusell Crowe’a şöyle bir soru yönlendirdiler:
“Robin Hood bu çağda yaşasaydı kime karşı savaşırdı? Tekellere, çevre kirlenmesine, savaşa?”

Başrol oyuncusu parmağı ile soruyu yönelten gazeteci ve kamera ordusunu işaret ederek:
“Size karşı! Halkın kafasını bilgi kirlenmesi ile uyutan medyaya karşı!” dedi.

Editörüm bağışlasın, ülkemizin olan üstü yoğun gündemini izlemek ve olaylar karşısında gardımı almak için(!) epeyce mesai harcıyorum medya karşısında. Dolayısıyla yazma hevesim kırılıyor!

Gündemdeki haberler öylesine yoğun, karmaşık, takiye, abanın altından sopa, komplo, şantaj, utangaç solculuk, afaki devrimcilikle dolu ki…

Akla kara, sağ ile sol, milliyetçi ile enternasyonalist, AKP’li solcu ile dinci toplumsal ilerlemeciler, liberal komünistler harman olmuş medya köşelerinde…

Olayları sınıfsal, ideolojik, ekonomik, ahlaki zemini olmayan, kaypak bilgilerle “haber”leştirerek “yalancıktan taraf”tarlar ordusu yarattı medya. Birbiriyle yenişme savaşındaki takım holiganları gibi ateşli medya fanatikleri oluşturdu.

Artık insanlar kendi inandıkları davalar, yaşadıkları gerçekler üzerinden değil, medya patronlarının kendi çıkarına göre pompaladığı gerçeği çarpıtan haberler, olaylar, diziler (!) üzerinden konuşmaya, düşünmeye ve yaşamaya başladılar.

Geçen yıl İzmir Sanat’ta bir panele katılmıştım. Memleketimizin en popüler dizilerinin yönetmenleri gelmişlerdi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema Bölümü’ndendi kimisi, kimisi de Ege Üniversitesi’nden. Çoğu İzmirli aydınlık fikirli, toplumsal gerçekleri bilen, duyarlı ve hatta solcu gençlerdi.
Övünerek İstanbul’da televizyon dizilerinin “suyun başında” olduklarını anlatıyorlardı genç yönetmenler. Dünya ölçütlerinde “iyi” filmler yaptıklarını, Balkan ülkelerinde ve Asya ülkelerinde, Orta Doğu’da dizilerimize talepler olduğunu ve dışa bile (!) açıldıklarını, ülke ekonomimize yapıkları katkıları anlatılıyorlardı.

Söz aldım ve esefle bir soru yönelttim:
“Halkın beynini uyuşturanlara hizmet eden sizler misiniz?”
Genç solcu (!) yönetmen yanıtladı: “Doğru”
“Medyayı böyle kullanmaya mecbur musunuz? Sizi böyle yapmaya zorlayan nedir?”
“Ekonomik çıkarlar, reyting. Halk bunları izliyor!”
“….”
Kafam karıştı, halkımız için çalışan (!) televizyonları seyretmesek, okumasak gazeteleri; nurlu ufuklara doğru yelken açan ülkemizin yelkenleri suya düşer, batar mıyız dersiniz?
Devletimizin muhafazakar, liberal demokratik kalkınma, değişim ve gelişiminin tekeri mi kırılır acaba?
Ah, ne büyük kayıp!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın