6 Mayıs utancı

6 Mayıs 1972, tarihimizin, acı olduğu kadar utanılacak günlerinden biridir. O zamanki Ceza Yasası’na göre “TC Anayasası’nı tağyir (başkalaştırma, bozma), tebdil (değiştirme) ve ilgaya (varlığına son verme) ve bu Anayasa ile kurulmuş bulunan TBMM’yi ıskata (düşürme) cebren teşebbüs etme” suçlamasıyla 9 Kasım 1971 günü ölüm cezası verilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edilmişlerdi. O gün Hüseyin 23, Deniz ve Yusuf 25 yaşındaydı.

Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki “trajikomik” yargılama sürecinde, 1961 Anayasası’nın savunuculuğunu yapan ve tam bağımsız Türkiye özlemini dile getiren “Denizler” sıkıyönetim savcısının yukarıdaki suçlamasıyla karşı karşıyaydılar. Oysa 12 Mart 1971 günü beş komutan tarafından Süleyman Demirel Hükümeti’ne verilen muhtıra ile başlayan süreçte Nihat Erim’in Başbakanlığında yeni bir hükümet kuruluyor ve 12 Mart günü “ıskat” edilerek komutanların güdümüne sokulan TBMM’de 1961 Anayasası acımasızca “tağyir ve tebdil” ediliyordu.

İki yüzlülük ve hukuksuzluğun hukuk gibi gösterilmeye çalışıldığı o günlerde Süleyman Demirel’in yıllardır “bu anayasayla ülke yönetilmez” sözleriyle yakındığı ve asla uygulamaya yanaşmadığı 1961 Anayasası, komutanların talimatı ve Başbakan Nihat Erim’in aracılığıyla TBMM’de değiştiriliyor ve Anayasa’nın demokratik özü boşaltılıyordu.

Koca koca adamların talimatları ile koca koca adamların elinde Anayasa’nın bütün karakteri değiştirilirken, gençliğin dinamizmi, saflığı ve temizliğiyle, hiçbir karşılık beklemeksizin o Anayasa’yı savunan Denizler, hükmü baştan verilmiş bir yargılama olduğu anlaşılan süreçte ölüme mahkûm edildiler. Hukuk adına, yargılama komedi, hüküm trajedi, infaz utançtı.

Aradan 38 yıl geçti. Bugün de kötü yönetilen bir dünyanın mutsuzluklarını yaşıyoruz. Günümüzde dünyanın başlıca ülkelerinin kimlerce ve nasıl yönetildiğine şöyle bir bakın, göreceksiniz. Örneğin, Fransa’ya, İtalya’ya, Rusya’ya, Çin’e, İngiltere’ye, Yunanistan’a, Almanya’ya vb. bir bakın; hepsi, şu ya da bu düzeyde kötü yönetiliyor. Ülkemizdeki durumu zaten biliyoruz!

Mustafa Kemal bu kötü yönetim sorununu önlemenin yolunu doksan yıl önce gösteriyor: “Kuvvayı milliyeyi amil, milli iradeyi hâkim kılmak esastır” diyor, Mustafa Kemal. Yani; Mustafa Kemal’e göre, ülkede ulusal iradenin egemen, ulusal güçlerin etkin olması esastır. Oysa bizde ve uygar dünyanın öteki birçok ülkesinde ne ulusal irade egemendir ne de ulusal güçler etkindir.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 60’ların sonu, 70’lerin başında, o yıllardaki bütün yurtsever devrimci gençler gibi Mustafa Kemal’in gösterdiği yoldan gitmişler ve ulusal güçlerin kendilerini izleyeceklerini düşünmüşler ama sorunu yaratanların “görmeyen, duymayan ve sorgulamayan” örgütlü güçleri altında ezilmişlerdir. Ulusal güçler, bırakın onları izlemeyi, olan bitenin farkına bile varmamışlar ve bu aymazlıklarını 12 Eylül 1980 faşizmine tuttukları alkışla göstermişlerdir.

Devrim; “yönetenlerin eskisi gibi yönetemedikleri koşullarda olur” ama bu yetmez derler; “yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istememeleri gerekir”. Bu ikisi bir arada olmadıkça, korkarız dünyanın kötü yönetilmesi sürüp gidecek ve insanlık tarihine, utanacağımız başka sayfalar eklenecektir.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın