Sara-Jaki Pardo: Kuşadası ve Şirince turizminde milât

Lucien Arkas turizm sektöründen çekildiğinde onlar işe yeni girişmişti. Daha iskele inşaatı bile bitmemiş Kuşadası’na denizden turist getirmeye başladılar. Köyün tüm evlerine girip çıkarak Şirince’yi turizme açtılar. Sara ve Jaki Pardo, 40 yıllık meslek hayatlarıyla birlikte turizm tarihinden bir kesiti anlatıyor. Sara Pardo, bu birikimini şimdi, Efes Antik Kenti’ni çocuklar için anlattığı çizgi romanda paylaşıyor. Kuşadası nerededir, nasıl bir yerdir; henüz bilinmiyordu. Bugünün, dev gemilerden birinin gidip diğerinin geldiği kruvaziyer limanı bırakın, iskele bile daha yeni yapılıyordu. Ne “Barlar Sokağı”, ne lüks restoranlar, ne gece kulüpleri… Sadece bir salaş lokanta… Şirince’nin ise adını bile duyan yoktu henüz. Karşı kıyıdaki komşu ise Kuşadası’nı, Efes’e giden bir yol olarak keşfetmişti. İşte Jaki Pardo, burada dahil oldu hikâyeye. Turizm, bu coğrafyanın eşiğindeyken… Sene, 1959’dur. 1960’larda, Yunan tebaası olan Rumlar, Kıbrıs meselesi nedeniyle Yunanistan’a geri gönderilecek, turizm acentesi olan baba Lucien Arkas da gitmek zorunda kalınca yerine geçen oğul Lucien Arkas gemi acenteliğinde ilerleyecek, Jaki Pardo ise gemi acenteliğinden turizm acenteliğine geçiş yapacaktır.

“Nerede bu Kuşadası?”

İzmir’in beş yüz yıllık sefarad Yahudilerinden Jaki Pardo, 1955 yılında Generali Sigorta Şirketi’nin Türkiye mümessili Levante şirketine girer, İzmir mümessilliğini alır. Aynı zamanda kargo vapurları acenteliği yapmaya başlar. 1959 yılında Yunanistan’daki bir turizm acentesinden Kuşadası ve İzmir hakkında bilgi isteyen bir yazı gelir. Pardo, İzmir’e denizden giriş yoluna vâkıftır da Kuşadası’nı bilmez. Sorar, sağa sola. Hatta eşi Sara Pardo’nun ifadesiyle haritayı açıp bakarlar, “Nerede bu Kuşadası?” diye. Jaki Pardo, bir pazar günü otobüsle Kuşadası’na gider, liman başkanını bulur. Yunanistan’dan bir geminin geleceğini söyler, bunu nereye yanaştırabileceklerini sorar. Ancak iskele henüz yapım aşamasındadır, üstelik liman başkanı da yeni atanmıştır, “Ben de bir şey bilmiyorum” der. Birlikte Kabotaj Kanunu’na bakınca görürler ki yolcular karaya ancak Türkiye tekneleriyle alınabilir. Liman başkanı ile birlikte balıkçı barınağına gidip sorarlar: “Bu tekneler beş kişi alır mı?” “Balıkçıların biri, ağları çıkarırız, temizleriz, alır, dedi. Öbürü dedi, yedi kişi alırım. Biri, 10 kişi alırım. En büyüğü, 12 kişi alırım, dedi. Bu şekilde beş-altı tekne ayarladık. Onların içine minderler yaptım, rahat oturabilsinler diye.” Ancak, 100 kişiye birden hizmet edecek restoran yoktur, Kuşadası’nda. Yunan gemisi yarım günlük tur yapmaya başlar. Daha önce, İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkma bir-iki İtalyan vapurunun geldiği Kuşadası, 1960’ta Yunanistan gemilerini her hafta ağırlamaya başlar.

Arkas’la görev değişimi

Tam da bu dönemde, ihracat ve ithalat yapan, armatör Lucien Gabriel Arkas, turizm işine girer. Ancak o da, 1964’te Kıbrıs olayları nedeniyle sınır dışı edilen Yunan tebaasındandır. Babası gidince işlerin başına, annesi Fransız tebaası olduğu için Türkiye’de kalabilen oğul Lucien Arkas geçer. Şirket, turizmi daha yolun başındayken bırakmış, gemi acenteliğinde ilerlemeyi seçmiştir. Jaki Pardo ise, 1961’de, turizm belgesi almaya güçlükle ikna ettiği Levante şirketi ile turizm acenteliği yapmaya başlar: “Turizm acentesi olarak başladığımda turizm belgem yoktu. Alalım dedik. O zaman Levante dedi ki, iki karpuz bir koltuğa sığmaz, biz sadece vapur acenteliği yapacağız. Basit bir şeydi, iki rehberle bu iş bitiyordu. Ben çok ısrar ettim İstanbul’a, karar verdik ve kısa zamanda belgeyi aldık.”

Halikarnas Balıkçısı’na rehberlik yaptırdı

“İlk gittiğimde ufak bir balıkçı köyüydü. Boydan boya bir Tayyare Caddesi, Elbirlik otobüs bürosu, Elbirlik’in oteli Ada Palas ve kahveci vardı. Kâzım Usta, otelin altındaydı. İskelenin oralarda balıkçı barınağı, onların en önünde de Toros Restoran vardı. 1960’ta oraya balık yemeye giderdik. Kırmızı kırmızı akardı, barbunun suları” diye anlattığı Kuşadası’nın 40 yıllık gelişimine tanık, Jaki Pardo. Bildiği üç lisanla (İngilizce, Fransızca ve İspanyolca) rehber olmasına önayak olduğu eşi Sara Pardo, kurstan Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dan, Efes Müzesi Müdürü Musa Baran’dan dersler alarak 1962’de mezun oluyor. Sara Pardo, “Çok şey öğrendim Cevat Şakir’den. Bir şey anlatırken başka bir şeye bağlıyordu. Sırf arkeoloji anlatmaz, sırf tarih anlatmaz, sırf mitoloji anlatmaz… Çok derin bilgisi olan, insan sevgisi, yurt sevgisi olan biriydi” diye anıyor hocasını. Hatta Halikarnas Balıkçısı, 1960 yılında Jaki Pardo’nun ricasıyla bir Fransız turist kafilesinin Efes turunda rehberlik bile yapıyor. Büyük ödülü kimse alamadı Sara Pardo ise o ilk yılları “Turistler kayıkla gelirdi. Fırtına olduğu zaman düşünün… Kayıklar yanaşırdı, sırılsıklam olurdu turistler” diye anıyor. İskele, NATO tarafından turizm amaçlı değil, olası bir harp durumunda ulaşımı ve nakliyeyi sağlamak için yapılıyor. 1961 yılında inşası biten ancak henüz usturmaçaları olmayan iskeleye, kaptanın biri yanaşmak istiyor. Müteahhit firma aracılığıyla belediyeden zar zor izin aldıklarını söylüyor, Jaki Pardo. Sonra da her sezon başlangıcında Kuşadası kaymakamını, emniyet müdürünü, belediye başkanını ziyaret edip gelecek gemiyle ilgili bilgi verdiğini anlatıyor: “Daha başka yaptığım bir şey de, onları vapura davet ederdim. Orada bir yemek verirdim. Görürlerdi o güzelliği, o temizliği, şaşırırlardı. Şunu da yaptığım oldu: Büyük vapurda, 300 kişilik muazzam güzel bir yemek salonu vardı. O zamanlar Kuşadası’nda restoranlar var, bütün örtüler lekeli. Bir tane leke bulun, yedi günlük tur size bedava, derdim. Hiç kimse alamadı o parayı.”

“Bu Yunan adasının adı ne?”

1960’ların başından ‘70’lere kadar yılda birer-ikişer geminin geldiği Kuşadası, bu tarihten sonra gelişmeye başlıyor. Çoğunlukla Yunan turistlerin gezdiği Efes, kimi zaman da ABD’li ve Güney Amerikalı turistleri ağırlıyor. Ancak Sara Pardo, Efes’i ne kadar anlatsa da yerinin bir türlü anlaşılamadığını vurguluyor: “Üç saat boğazım tükenirdi konuşmaktan. Giderken sorarlardı: ‘Bu Yunan adasının adı ne?’ Efes’ten dönerken kaç kere soran oldu.”

Şirince’yi “şirin” yaptılar

Turizmden, bugünün meşhur köyü Şirince de nasibini alırken bölgede öncülüğü yine, Pardolar yapıyor. Daha önce başka bir turizmcinin bir-iki kısa geziyle girdiği Şirince’yi nasıl turizme açtıklarını Sara Pardo anlatıyor: “Efes, Meryem Ana ve St. Jean’a giderdik. Çok ender olarak müzeye. Daha sonraları Şirince olayı çıktı ortaya. Şirince’yi nasıl ‘şirin’ yapalım? Onu da biz çıkardık ortaya. Yemek verelim orada. Nasıl yemek yedireceğiz? Yok ki lokanta, hiçbir şey yok. 1980’lerin sonu, ‘90’ların başında köylülerin evine gittik, tuvaletlerine baktık, evleri seçtik. Yollar bozuk, yağmur yağdı mı balçıktan geçilmiyor. Seçtiğimiz evlerin biri aşağıda, biri en yukarıda. Bacak ister, inip çıkmak için. En yaşlılarını aşağıya, daha gençleri yukarıya gönderiyorduk. Tabii bu çok olmazdı; 30-40 kişi götürürdük. Her eve girerdim, yemekleri anlatırdım turistlere. Turistler ayakkabılarını çıkarırdı, yere oturur, bağdaş kurarlardı. Bayılırlardı. Köylüler, turistlere evinde kendi yiyeceği yemeği pişirirdi. ‘Ne yapacaksan onu yap’ derdik, ‘ama temiz ol!’ Köylüler şimdi evde yemek vermiyor, lokantalarda veriyor.”

Efes’in kitabını yazdı

Rehber arkadaşlarıyla dostluklarını, gün ağarırken yollara düşmeyi, günün ilk saatlerinde salaş kahvelerde gevrek-peynir-çay üçlüsüyle yaptıkları kahvaltıları unutamıyor Sara Pardo. 40 yıl gece-gündüz birlikte çalıştığı eşinin, mesleğin unutulmazları arasına nasıl girdiğini, iş disipliniyle anlatıyor: “Ben onun gibi çalışkan, işini korkunç bir titizlikle yapan birini görmedim. 40 sene hiç kimse gemileri bizden alamadı. Şimdi her sene acente değişiyor. Tatil diye bir şey yoktu bizde. Evde de iş bitmezdi, beraber çalıştığımız için. Sabah üçte kalk, yola çık, rehberleri topla… 40 sene bunu yaptık. Bir gün demedi, ‘Adamım gitsin baksın canım!’ Kendisi işin başında olduğu için güzel bir isim yaptı.” Efes Antik Kenti’nin duayen rehberlerinden Sara Pardo, meslekte edindiği bilgi birikimini kitaplaştırdı. Pardo’nun 10 yaş üstü çocuklar için yazdığı, Zeynep Gargi’nin resimlediği “Efes, Arının Gizemi” adlı çizgi roman, Tüyap İzmir Kitap Fuarı’nda okurla buluşacak. Böylece, 40 yılın birikimi yeni nesle de aktarılmış olacak.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın