Sonbaharın son günleri, komşu kapı Kütahya. Gerçekten Kütahyayı komşu kapısı yaptık. Kaç kez gittik bilmiyorum, onlarca olmuştur herhalde.
Yıllar önce Kütahya denilince aklıma bozkırlar gelirdi nedense. Dağlık, kıraç, yeşili olmayan bir kent düşlerdim. Bir de hiçbir zaman Kütahya ve çevresine gitmedim, işim olmadı oralarda. Ne zaman ki geziler başladı. Simav-Gölcük, Martlı Şelaleleri ve daha niceleri, yeşili bırakın, yemyeşil bir bölge. Doyamıyor insan doğal güzelliklere.

Bir ay önce Murat Dağına bir yolcuk yaptık. Geç saatlerde ulaştık zirveye ve acı ama gerçek bugüne kadar hiç yaşamadığımız bir olay ile karşıya karşıya kaldık. Ormancılar bize ilk defa izin vermedi. Ormancılar demeyelim adına, bir ormancı şefi, nedense direndi. O karanlıkta,o yorgunluğun üzerine İzmire geri döndük. Sabaha karşı evlerimizde olduk. Ama inat ettik, biz Murat Dağında Kamp kuracağız diye. Öyle de oldu.

Engin Yavuz, engin deneyimini kullandı ve iki hafta sonra izinler alındı bölge müdüründen. Sabah erkenden buluştuk yola koyulduk. Börek, çörek yemeden doğru Turgutlu, meşhur çorbacıda karnımızı doyurduk sabahın köründe.
Engin Yavuz,Turgutlu kasabasını iyi biliyor, memleketi, bir süre yaşamış burada. Çorbaları içtikten sonra, Kulaya,çarşı içinde her zamanki kahvehaneye acı Türk kahvesi içmeye. Bir süre çarşıda oyalandık el işi göz nuru emek isteyen ustaların çalışmalarını keyifle izledik. Yorgancısından, demircisine, bakırcısından kalaycısına kadar. Son ustalar ve artık bu meslekleri kimler yaşatacak diye düşünüyoruz.

Bu sohbet eşliğinde Gedize ulaştık. Yemekten kanatlarımız çıkacak ama yine tavuk inciği satın aldık, yanına bir şişe rakı, canı çekenlere bira ve salata yapmak için malzeme. Artık yolculuğun en keyifli bölümü başlıyor.
Murat Dağına Gediz-Altıntaş üzerinden ulaşılıyor ve mesafe yaklaşık 30 kilometre. Çevre yemyeşil, meşe ve elma ağaçları yol boyunca sıralanıp gidiyor. Hasat mevsimi sona erdiğinden yol üzerinde canlıya rastlamak mümkün değil. Engin Yavuz anlatıyor Gediz nehrinin nereden doğduğunu ve Foçaya kadar sürüp giden yolculuğunu, ondan dinliyoruz yol boyunca…

Zirveye kadar irili ufaklı köylerden geçiyoruz. Canımızın çektiği ve beğendiğimiz köylerde durup çay içiyoruz ve dinleniyoruz. Çok da zorlanmadan 1450 metredeki ormanlık bölgeye ulaşıyoruz. Bölge müdürü eşi ve iki kızı ile birlikte yürüyüş yapıyor. Ayaküstü sohbetin ardından kamp alanına, sedir ağaçlarının bulunduğu cennet köşeye gidiyoruz.

Muhteşem bir görüntü. Önde sedir ağaçları arkada kızıl ve karaçamlar. Hiç tereddüt etmeden sedir ağaçlarının altını kamp alanı olarak belirliyoruz. Herkes kendine bir yer beğeniyor. Biz çadırları kurmaya başlarken, iki kangal yavrusu da bize eşlik ediyor.
Hava kararmaya ve soğumaya başlıyor. Çevreden topladığımız çalı çırpılar ile kamp ateşini yakıyoruz. Gezimize ilk kez katılan Hürol Dağdelen rakılarımızı bardaklara doldurup servis yapıyor. Engin Yavuz her zaman olduğu gibi elleri cebinde keyif yapıyor.

Aykut Fırat ateşi hızlandırıyor ben tavukları terbiye edip ızgaraya hazır hale getiriyorum. Gecenin karanlığı üzerimize çöküyor, rakının dibini getiriyoruz. Bizimle birlikte kangal yavruları da karınlarını doyuruyor. Güzel ve keyifli sohbetlerin ardından uyku vakti. Çadırlarımıza çekilip uyku tulumlarının içine süzülüyoruz,sabaha kadar sessizliğin eşliğinde deliksiz bir uyku çekiyor herkes.

Sabah erkenden kalkan Aykut Fırat kamp ateşini canlandırmış, çayı demlemiş benim iyi yürekli arkadaşım. Kampta bize resmen analık ediyor. Çay demliyor, kahvaltı hazırlıyor ve bizleri kuş gibi besliyor.
Murat Dağında bir gece geçirdiğimiz Tetik Yaylasında geri dönüş zamanı gelip çatıyor. Kahvaltının ardından çadırlarımızı topluyoruz. Çevre gezisi yapıp fotoğraflar çekiyoruz. Yavru kangallar peşimizi bırakmıyor.

Yeşil orman ve sararan yapraklı bitkiler, görsel şölen yaşıyoruz. Sonbaharın son demlerini Tetik Yaylasında geçiriyoruz.
Related Images:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.