İnsanlara yüreğinle sarılabildiğinde…

1 Eylül Dünya Barış Günü niyetine

Barış Derneği davasından dolayı üç yıl bir ay tutuklu kalan Reha İsvan, 17 Şubat 1986’da tahliye olmuştu. Yurt içinden ve yurt dışından yüzlerce kişi, Reha İsvan’a, özgürlüğüne kavuştuğundan dolayı duydukları sevinci ilettiler.

Tahliyesinden bir yıl önce, 29 Ekim 1985’te, 60. yaş günü nedeniyle Londra’da düzenlenen yaş günü partisinin davetiyelerini ben hazırlamıştım. İngiliz kadın örgütleri, sendikaları ve parlamenterlerinin katıldığı, hayatımın en anlamlı ve en kalabalık yaş günü partisiydi. Reha İsvan’a “60. yaş gününde özgürlük” için çok sayıda imza toplanmıştı o gün.

Milliyet Gazetesi’nde tahliyesinden sonra, Zeynep Oral tarafından yapılmış yedi bölümlük bir söyleşi yayınlandı. Bu söyleşide Reha İsvan, Metris Cezaevi’ndeki günlerini anlatıyordu:

“Siyasi koğuşta hem kalabalık hem yoksulluk egemendi. 22 kişilik yerde 35 kişiydik. Günde bir bardak su içebildiğimiz oluyordu. İnsan başına günde dört sigara alabiliyorduk. Oysa o güne dek ben günde birbuçuk paket sigara içiyordum. Bir de burada çoluk çocuğa rezil olmayayım, dört sigara ile nasıl idare ederim, diye düşündüm ve sigarayı toptan bıraktım. Haftada dört gün çayı içersek (genellikle üstü yağla kaplıdır) üç günü de kendimiz çay satın alabilirdik… Öğleyin içinde yedi adet patates olan yağlı bir su gelir. Bunu 35 kişiye nasıl bölüştürürsünüz?”

Reha İsvan sürdürüyor konuşmasını:

“Ne de olsa hepsi genç insanlar, saatlerce yemek konuşulurdu: şu yemek olsa, bu olsa, annem şunu pişirirdi,benimki bunu. . Kendinize eziyet etmeyin der dururdum… İlk dışarı çıktığımda tam canım bir şey çeker,alıp yiyeceğim, mideme bir kram saplanır, alamam, yiyemem, içim kan ağlar. Neye baksam, koğuşta sözü edildiğini anımsarım. ‘Allahtan hiçbiriniz kağıt helvasını hatırlayamadınız, bir onu ağız tadıyla yiyebildim’ diye yazdıydım çocuklara… ”

“Peki siz de slogan attınız mı içerde?”

“İnsanlık onurumu korumak için ne gerekiyorsa onu yapacaktım… Yani bilmediğim bir şey hakkında ezbere slogan atmayacaktım. Kapımın önünde kızları yerlerde sürükleyip dövdüklerini görünce susmayacaktım. Artık siz ona slogan atmak mı dersiniz, feryat etmek mi bilmiyorum, siz karar verin. Sesinizi duyurabilmek için avaz avaz ‘doktor istiyoruz’ diye bağırmak ya da her zaman söylediğim, hep bağırdığım ‘insanlık onuru işkenceyi yenecektir’ slogansa; evet, ben de slogan attım.”

Sık sık yapılan koğuş talanlarından ilkini yaşayan ve daha sonra da pek çok talan gören Reha İsvan, bir talan sonrasını şöyle anlatıyor:

“Dehşete kapılmıştım. Asıl endişem, asıl dehşet verici şey, şimdi bu genç kızlar bu koğuşa nasıl girecekler, içeriyi böyle görünce ne yapacaklar… Üstelik duymuştum, içeri girmekte direnirlerse, bütün koğuşa, yatakların üzerine, kızların üstüne su sıkılıyordu. Evet girince ne yapacaklar diye dehşetle bekliyordum. Ne yaptılar biliyor musunuz? Derhal bir eğlence düzenlediler. Bir yandan şarkılar söylediler, bir yandan da halaylar çektiler. Halaylar, türküler arasında etrafı toplamaya başladılar. Ben de yırtıkları sökükleri dikmeye başladım. Hiç değilse yatakları o gece yatılabilecek hale getirebilmek için kolları sıvadık.”

Metris yönetiminin çok çeşitli aşağılama yöntemleri Reha İsvan’a da uygulandı:

“Beni ilk soyacakları gün polis odasında sekiz kişi vardı, polis ve gardiyanlar. Arama bahane. Görüşe çıkarken ve girerken arıyorlar, beni bir günde altı kez soydular. Bana ilk ‘Soyun’ dediklerinde şöyle düşündüm; Amaçları tepkimi görmek. Öfkelenip direneceğim, onlar da zapta geçirecekler. Odadakilere bakıp güldüm. ‘Tam da striptiz yapılacak hava’ dedim. ‘Ama müzik uygun değil’ dedim. Çünkü radyoda arabesk çalıyordu. ‘Genellikle bu hafif batı müziği ile daha iyi olur’ dedim. ‘Nereye kadar isterseniz soyunayım’ dedim. Bu bana hakaret gibi gelmiyor. Gençlerin buna tepki göstermesini anlıyorum, saygı duyuyorum. Ama 60 yaşında bir kadın soyunsa ne olur, soyunmasa ne olur? Beni birkaç kez daha soydular, baktılar ki hiç etkilenmiyor, vazgeçtiler sonra.”

Reha isvan bu söyleşinin başında şöyle diyordu:

“Evet her şeyi anlatmak istiyorum, çünkü herkes her şeyi bilmeli. Bir gerçeğin yalnız bir bölümünü biliyorsanız yanlış biliyorsunuz demektir. Yarısını anlatır, yarısını anlatmazsanız, yalan söylüyorsunuz demektir.”

Ve söyleşi Reha İsvan’ın şu sözleriyle bitiyor:

“Yaşamın hiçbir döneminde insanlarla bu kadar birlikte olmamıştım. Hem içerdeyken, hem şimdi yalnız olmadığımı hissettiren öyle çok sevgi ve saygı mesajları aldım ki, bunu hakkettim mi diye düşünür oldum. Bu ilgi yalnız kendime, şahsıma değildi. 60 yaşımda inançla şunu diyorum: İnsanlara yüreğinle sarılabildiğinde yalnız kalmıyorsun, yalnız bırakılmıyorsun.”

“Sen Beni Görmedin”

1 Eylül 2009 Salı günü, Dünya Barış Günü’nde bir fotoğraf sergisi açıldı Tarihi Havagazı Fabrikası’ndaki sergi salonunda: “Sen Beni Görmedin”…

12 Eylül 1980 sonrası yaşananları konu alan sergisinde bir konuşma yapan fotoğraf sanatçısı Süreyya Martin, “Henüz çok da uzak olmayan geçmişte yaşananları hatırlamaya bir davettir bu sergi. 12 Eylül 1980’de insanlığın dondurulduğu bir süreçten geçti Türkiye. Eşitlik, demokratik haklar ve özgürlükten söz eden herkes ve her şey tutuklandı, işkence tezgahlarından geçirildi ve mahkum edildi. Ve daha birçok şey. Sergideki fotoğraflar ile yapılanları herkese anlatıyorum” dedi.

Yüzlerce davetli “Ben de o tarihte ordaydım, gördüm, duydum, yaşadım” diyen sesiz bakışlarla yaralı belleklerindeki ince sızıyı hissettiler sergi fotoğraflarında.
14 Eylül’e kadar açık kalacak sergiyi hala görmediyseniz acele edin.

İnsanlık onurunu bir madalya gibi yüreğinde taşıyan Reha İsvan’ın dediği gibi; “Herkes her şeyi bilmeli. Bir gerçeğin yalnız bir bölümünü biliyorsanız yanlış biliyorsunuz demektir. Yarısını anlatır, yarısını anlatmazsanız, yalan söylüyorsunuz demektir”…

Reha İsvan Kimdir?

12 Eylül sürecinde,, ‘Barış Derneği Davası’nda yargılanan Reha İsvan,, Metris Askeri Tutukevi’nde 38 ay hapis yattı., Yurt içi ve yurt dışında barışsever insanların çok sayıda yürüttüğü imza kampanyalarının da katkısıyla 1986’da tahliye edildi., 1925 yılında İstanbul’da doğan Reha İsvan’ın çocukluğu Konya,, Manisa,, Erzurum,, Kırklareli’de geçti., Ortaöğrenimini İstanbul’da,, yükseköğrenimini Ankara’da yaptı., İstanbul Çağdaş Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan İsvan’ın 1968’den bu yana çeşitli dergilerde yazıları yayınlandı., Evli ve üç çocuk annesi., Tutukluluk dönemi anılarıyla savunmaları yayımlandı., Eşi Ahmet İsvan 1973-1977 yıllarında İstanbul Belediye Başkanı’ydı., “Gün Olur Devran Döner” adlı anı kitabı Bilgi Yayınevi tarafından yayınlandı.


Süreyya Martin Kimdir?

1958 İzmir doğumlu Martin,, ilk, orta ve lise eğitimini Mardin’de tamamladı., Ege Üniversitesi Basın Yayın Yayın Yüksek Okulundan 1980’de mezun oldu. 1980 darbesini içerden ve dışardan yaşamış bir kişi olarak eserlerine yansıtan Süreyya Martin, 90’lı yıllarda başladığı fotoğraf tutkusunu çok sayıda katıldığı sergi ile paylaşmaya devam ediyor. Sergileri “İnsan Hakları”, “Kadın Hakları”, “Kimlik ve İktidar”, “12 Eylül Mektupları” ve “Gezi Fotoğrafları” temalarından oluşuyor.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın