Aliağa Camisi önünden vurun kendinizi Osmanlı İzmir’inin gizemli sokaklarına, biraz rampa çıktıktan sonra Çankaya ile Eşrefpaşa semtlerini birbirine bağlayan İkiçeşmelik Caddesi’ne kavuşursunuz… Caddeye çıkmadan, 816 Sokak Numara 42’de Natırzade Camisi’ni göreceksiniz…
Çocukluk yıllarım bu camiye yakın bir noktada geçti… Ama bu camiyi ilk bilinçli ziyaretim 2003 yazında, yani beş yıl evvel olmuştu… O zaman bu camiyi ziyaret ettim… Çünkü İzmir’in en güzel imbat rüzgarlarının savrulduğu yer olduğunu işitmiştim… Sonra, yakınında yer alan İzmir’in köklü ailelerinden Yemişçizadeler Konağı inşaatı başlamadan önce bir kuzu ciğerini ağaç dalına asmışlar… Tam bir hafta geçmesine rağmen kokmamış… Tamam demiş inşaat ustaları buraya konağı dikebiliriz…

Efendim, Kemeraltı Çarşısı’nda Birinci Beyler Sokağı ile İkinci Beyler Sokağı arasında Hür Efe Matbaası ve Gazetesi vardır… Sahibi 2006’da Hakkın rahmetine kavuşan Ödemişli Şeref Üsküp Ağabey’in kadim yarenlerindendim… Onun dükkanında Ege’nin efe evlatlarıyla doyumsuz sohbetlere katıldım…
Her İzmir’in kurtuluş günü 9 Eylül’lerde Şeref Ağabeyi’n yarenleri olarak İzmir’in efe – zeybek kültürünü yaşatan bizler orada protokol dışı şölen yaparız… Güzel İzmir’imizin Yunan işgalinden kurtuluşunu ve Gazi Mustafa Kemal Paşamızı, namı diğer “sarı zeybeğimizi” rahmetle yad ederiz…
Bu gelenek sağ olsun Şeref Üsküp ağabeyin evladı Cem Üsküp tarafından tekrarlanıyor ve biz son efeler de o sokakta bağdaş kurup Çakıcı Efe’ nin ardından yakılan “İzmir’in kavakları / Dökülür yaprakları / Bize de derler Çakıcı / Yar fidan boylum / Yıkarız konakları” ezgisi eşliğinde Zeybek oyunları sergiliyor günün anlam ve önemini çarşı ziyaretçilerine adeta hatırlatma görevini üstleniyoruz… İnanmayanız varsa önümüzdeki 9 Eylül günü gelip şölenimize katılabilir…

Hemen söyleyelim, Naturzade yanlış yazılışıdır, doğrusu Natırzade olmalıdır. Gerçekten o levhaların tam altında, değil İzmir’imizin, tüm Ege Bölgesinin çok önemli bir evliyasının kabri bulunuyor… Bazı kaynaklarda İstanbul’da kabri bulunan Hazreti Eyüp’ün Anadolu’ya gelirken yol arkadaşlarından biri olduğu yolunda bilgi vardır. Natırzade hazretlerinin şimdi camisi ve kabrinin bulunduğu yerde dergahını kurduğu, ziyaretçileri ve öğrencilerinin gün geçtikçe çoğaldığı belirtiliyor… Yine caminin batı bölümünde bir kuyu açtırdığı ve bu kuyu suyundan içenlerin sıkıntılarının geçtiği anlatılıyor.

Evet camii giriş kapısındaki Osmanlıca talik yazıyla inşaatının 1875 yazıyor oluşu beni şüpheye düşürdü… 1875 yılı olsa olsa bu caminin tadilat – onarım yılı olabilir. Evet tüm Ege’yi görmüş bir gazeteci olarak benim görüşüme göre bu cami 1400’lü yıllarda, yani beylikler dönemi mimarisi özelliklerini taşıyor…
Cami avlusundaki lojmanının bahçesine domates ekmiş olan İmam Halil Kayacan, kendi yetiştirdiği organik domatesten irice bir tanesini koparıp ikram etti. Allah razı olsun… Her Pazar günü kurulan az ötedeki Eşrefpaşa Pazarı’ndan bile böyle leziz domates satın alamazdım… Bahçeye baktım, iki kapı girişi var… Halil Hoca, “Burası medreseymiş, şimdi bu iki giriş sütunlarından başka geriye bir şey kalmamış. Ben de bahçe olarak ekip biçiyorum” dedi…
Sonra hoca cami arkasındaki İkiçeşmelik Caddesi’nin tam altına denk düşen istinat duvarındaki dev kapı revakını gösterince şaştım kaldım… evet az ötede agora ören yeri var… daha yukarıda Kadifekale… İstinat duvarında gördüğüm kapalı kapıdan Halil Hoca’nın deyişine göre üç tane imiş… İkisi kapatılmış çok seneler önce…

Beş yıl önce bu camiyi ziyaretimde kabrin üst kısmındaki İkiçeşmelik Caddesi’nde park alanında karpuzcu esnafı tezgah kuruyordu… Karpuz kabukları tabii doğruca aşağı atılıyor mübarek kabir çöplük oluyordu… Eski imam “Burada Naturzade hazretleri yatıyor” levhasını yazdı da, kısmen bu çirkinlik önlenmiş oldu… Ama ben buradan Konak Müftülüğü’ne ve Konak Belediyesi’ne sesleniyorum: Bu kutsal mekanımız daha özenle korunmaya alınmalıdır…
Gelelim beş yıl aradan sonra buraya neden tekrar ziyaret ettiğime… Yine beş yıl kadar önce Çakıcı Efe hakkında yazılmış ilk eser kabul edilen son sayfaları yırtık ve kayıp bir eserde gördüğüm dipnotta şöyle diyordu:
Çakıcı Efe, kömürcü-oduncu kılığında İzmir’e inmiş ve Natırzade Camisi’nde Ramazan Bayramı namazını kılmış… Sonrada cami imamına 25 altın lira bağışta bulunmuş… Caminin onarım ihtiyaçları için… Tahminime göre 1901 yılları olmalıdır… Çünkü Çakıcı o yıl affa uğrayıp yüze inmiş… Yani serbest dolaşabiliyor…

Ödemişli Çakıcı Efe, bizim Simav dağlarında bir süre misafir olmuş… Simavlı Kirli Kadir Efe kaçak durumundaki Çakıcı’yı saklayarak yarenlik etmiş… Kirli Kadir Efe’nin türküsü de olup günümüzde hala Simav ilçesinin en belli ezgilerindendir… Çakıcı’nın namaz kıldığı camide organik dometes yiyen bir gazeteci olarak, Konak Müftülüğü’nü ve Konak Belediyesi yetkililerini bu kutsal mekanımızın korunması ve onarılması için seferber olmalarını talep ediyorum… ..Sağlıcakla kalın…
Kaynaklar:
1- Çakıcı Efe – Zeynel Besim Sun, 1934
2- Çakıcı Efe – Şeref Üsküp, 2002
***
Ben ki Kütahya Simav Efelerinin öykülerini ve türkülerini anlattığım bir kitabımdan ötürü 2005 yılından beri Ankara Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi’nde yargılanan İzmir’in gazetecisiyim. Mahkeme kapılarına Allah düşürmesin, Allah kuru iftiralardan korusun… Bir ilçenin efelerini ve türkülerini tanıt… Ondan sonra başkentin mahkeme kapılarında sürün… Bu hangi gazetecinin başına gelmiştir? Duyanınız, bileniniz var mı? İşte benden duyun, 26 yıldır İzmir çukurunda haberci olarak alın teri dökmüş bendenizin başına geldi… Dosyam halen Yargıtay’da, sonucu bekliyorum…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.