İlginç bir makale…

Bir dostumun dikkatini çekmiş, e-posta olarak geldi, okudum.

Aksiyon diye bir haftalık dergi var, bilmem bilir misiniz? Ben gazete bayilerinde görürüm ama alıp da okuduğum olmadı hiç.

Aslında her yazılı yayını okumamız gerek değil mi? Tüm düşünceleri, aykırı da gelse bize okuyup değerlendirebilsek keşke… Olmuyor ama… Yayın bir de “aykırıysa” hemen “damgalıyoruz”… Belki de en büyük yanlışı böyle yapıyoruz…

Aksiyon dergisinin 760. sayısında “İzmir” üzerine oldukça ilginç bir araştırma yazısı var. Araştırmayı Muhsin Öztürk yapmış ve kaleme almış. Bence sağcı ya da solcu ya da her neyse her “İzmirlinin” okuması gerekir. Çünkü “açıkça” konuşulamayan bazı “ayrıntılar” aykırı gelse de yer bulmuş yazıda… Okuduktan sonra “yahu keşke ben de yazarla tanışıp iki kelam etseydim” diye geçirdim aklımdan…

Yazıda yerel seçimden sonra İzmirli’nin karşısına geçip de “özeleştiri” yapmayan AK Parti Milletvekili Taha Aksoy ile AK Parti’nin “o zamanki” yöneticisi İbrahim Derici, Aksiyon’da adeta “bülbül” kesilmişler… İbrahim Derici herkesin anlayacağı gibi konuşmuşsa da, Taha Bey yine “bildiğimiz” Taha Bey… Partisinin seçim kaybetmesinde kendi rolünü çok ustaca “gizlemiş”… Keşke son seçimdeki “gökdelen” merakının sırrını da açıklasaymış…

Öte yandan İzmir kamuoyuna hep “tekstil” açıklamalarıyla giren Jack Ezkinazi (Eskinazi mi, Ezkinazi mi yoksa Eşkenazi mi bir türlü anlayamıyorum. Jack Bey’le tanışlığımız yok ki sorayım. Mesela Eşkenaz, İbranice’de Almanya demekmiş. Almanya kökenli Yahudiler demekmiş. Dünyadaki Yahudilerin yüzde 80’inin bu gruba dahil olduğu iddia ediliyormuş ve daha tutucuymuşlar. Eşkenazi ile Ezkinazi aynı mı farklı mı bilmiyorum) Aksiyon’daki “İzmir” araştırmasında ilk kez öğrendiğim ilginç sözler etmiş.

Kimler “fikir beyan” etmiş derseniz, sıralayım hızlıca…

Aziz Kocaoğlu, Ekrem Demirtaş, Tarık Dursun K., Yılmaz Karakoyunlu, işadamı olduğu yazılan ama sanırım İzmir kamuoyuna AKP İl Genel Meclisi üyesi olarak çıkan Eflatun Saygılı, Taha Aksoy, İbrahim Derici, Sosyolog Ahmet Talimciler, Burhan Özfatura, Prof. Ahmet Arslan…

Yazı “İzmir’i seçimler de olmasa hatırlamayacağız; nerelerde kaldığını, o eski günleri. ?Özgür, öncü, muhalif ve Batılı’ İzmir ne zaman ve nasıl kaybolmuştu. Keşke, tek mesele siyaset olsaydı!” satırlarıyla başlıyor ve daha çok “neden geri kaldığı” üzerinde fikirler çarpışıyor. İzmirlinin alışkanlıkları, huyları, zaafları kaleme alınmaya çalışılmış.

İçinizde araştırmayı okumak isteyen olursa ki sadece “bir kısım” tarafından okunduğuna inanıyorum. Hatta beyanat verenlerin bazılarının bile “okuma” alışkanlıkları tartışmalı olduğundan, bu önemli makale “güme” gitmiş olabilir. İsteyen varsa e-posta ile ben de yollayabilirim.

Araştırma sanki “AK Parti Yerel Seçimi neden kaybetti?” sorusuna yanıt aramak için yapılmış hissini verse de önemli tespitleri barındırıyor içinde… Her ne kadar İzmir’deki dinsel hoşgörüye vurgu yapılsa da, paylaşımcılığın, dayanışmanın olmaması incelenmemiş. “Hep ben kazanayım, başkası kazanmasın” ya da “ben ne dersem o olur, başkası bir şey diyemez” anlayışının egemenliği de araştırılmamış yeterince. Sanki İzmir’e özellikle 2000’den bu yana “yeniden” giydirilmeye çalışılan “ecnebi” damgalı “Levanten” imzalı ve sadece “Müslüman” süslü “bildik” elbise sanki “çaktırılmadan” desteklenmiş.

Aksiyon yayını her şeye rağmen konuşulması gereken ama nedense hiç konuşulmayan “İzmir” gizemine ışık tutmaya çalışmışsa da, bu “ışık” sanırım 40 mumluk bile değil… Üstelik İzmir medyasına “sadece” bir gazete “gözüyle” bakması bile “ışığın” nereyi aydınlatacağını ortaya koyuyor ama neyse…

İzmir’in “gelişimi” ve “özlem” duyulan yıllarının “hangi zaman” olduğu da açıkça yazılmış olsaydı belki bugün ben de “çok başka” bir yazı yazabilirdim. Ama Aksiyon çok önemli iki “İzmir büyüğüyle” konuşma gereğini duymamış ki çok yadırgadım… Biri “bütün zamanların ve her konunun bilgesi” Ali Nail Kubalı ve ESİAD’ın “ilginç ötesi” Başkanı Sıtkı Şükürer…

Teleferik derin bir sızı…

Aylar önce gelen e-postayı kaybetmeseydim, şimdi daha “net” yazabilirdim…

İzmir’de en huzurlu olduğum yere, Balçova’ya gitmek istemiyorum bugünlerde… Her gidişimde en az bir kez uğradığım meslektaşım ve de “Balçova’nın akil insanı” Arife Yılmaz’ın ofisine bile “gitmek” istemiyorum…

Nedeni Hüseyin Öğütçen Caddesi’nden Termal Otel’e doğru giderken her defasında o yemyeşil dağdaki teleferik dramına takılıyor gözlerim… Kaç yıl oldu duralı değil mi o teleferik kabinleri?

İzmir Ekonomi Üniversitesi öğrencileriyle karşılaşıyoruz bazen hemen karşıdaki çay bahçesinde… Beni tanıyan gençler, rahmetli televizyon günlerimin ortaokul, lise öğrencileri… Kocaman olmuşlar, fakülteli olmuşlar. Onlarla söyleşmekten aldığım keyfi, açık yazayım kolay kolay başka sohbetlerden almıyorum.

Ne çıkar var ne de yalan dolan bu gençlerde…

Neyse, her söyleşmede konu dönüp Teleferik’e geliyor…

Mutlaka tehlikeli bir şeyler oldu ki “kapatıldı” hizmete…

Teknoloji, bilim, mühendislik bunca ilerlerken dünyada, İzmir’de bir teleferiğin bu kadar kapalı kalması akla da, mantığa da, vicdana da aykırı…

İzmir Ekonomi’li gençler ortalarda dolaşan dedikoduları soruyorlar bana…

Cevabını bilmiyorum ki soruların…

“Ekrem Bey’le konuştunuz mu hiç?” diye soruyorum, yanıt alamıyorum… Ama İzmir’in gençleri “Teleferik’i” merak ederken nasıl olur da “büyükler” sus pus olur ki? Gelişmekten, zenginleşmekten bahsediyoruz lakin elimizdekileri “kaybediyoruz”…

“Ne olacak bu Teleferik?” diye “sorabilseydim” Başkan Kocaoğlu’na?

Lakin “mümkün değil” artık, o “eskidendi” yahu…

Peki, ne olacak Teleferik?

Satılacak mı?

Elden çıkarılmak için “zaman mı” kollanıyor?

Müşteri mi aranıyor?

Şu hale bakın öte yandan… Yıllar önce Balçova Belediye Başkanlığı yapmış olan Saim Katırcıoğlu’nun “projesi” geliyor aklıma… Bir zamanlar tepeler üzerine geliştirilecek düşleri kurulan Teleferik, ne yazık ki 2009 yılı sezonunu da “ölü” bitirdi…

Teleferiğe bile “bakamayan” bir kente “gelecek” turistin ya aklından zoru vardır ya da niyeti turistlik değildir…

Kusura bakmayın yani, bu teleferik konusuna “fena” taktım… Bilgisi olanın bilgisini beklerim…



Haftaya kısaca…

Masal bu ya? Şirin bir ülkenin şirin bir kentinin çok şirin bir ilçesi varmış… O “çok şirin ilçesinin” bir yerinde “bir acayip iş” olmuş… Bu acayip işi edenler “hatırı sayılır” olduklarından mevkisi makamı ne olursa olsun kimsecikler “bu acayip işi” soramazlarmış. Lakin bir gün “köyün delisi” kafasını bu “acayip işe” takmış… İnanırmış ki “hukukun” olduğu “söylenen” bu çok şirin ülkenin çok şirin kentinin pek şirin ilçesinde “acayip işlere” hukuk “eyvallah” demez… Lakin “köyün delisi” bu kez yanılmış… Masal bu kadar ama ben sorayım şimdi: Bir yerlerde bir “mühür” işi var imiş, dosyası, yazısı hazır imiş fakat mühür “ortada” kalmış… Unutmuş değilim… Yazmıyorsam “sindiğim” için değil “sabretmeyi” bildiğim için. Ne aslandan, ne kaplandan, ne şahinden korkarım. Ben korktuğum aslan kaplan ve de şahin kılığa girmiş “çakallardır” sadece…

AK Parti’nin “yeni” İl Başkanı Ömür Kabak “halkla beraber” sokakta muhalefet başlatacaklarını söylemiş. Heyecanlandım yahu… Haydi, hayırlısı da, sormak isterim “her sorunda mı”? Yani eğer “muhalefet” konusunun iğnesi “kendilerine de” batıyorsa ne yapacaklar? Bu konuda özellikle Bilal Doğan’la görüşmesi lazım geliyor galiba Ömür Kabak başkanın…

ABD’nin bağımsızlık günü 4 Temmuz’du değil mi? Peki bu yıl “ABD sefiri” ESBAŞ’a gelmedi mi yahu? Çok “özel” misafirlerle çok gizemli bir şekilde ABD bağımsızlığını bu yıl kutlamadı mı Kaya Tuncer Bey? Allah Allah, ben mi atladım yoksa?

İzmir’in eski ama harbi icraatçı Valisi Hüseyin Öğütçen’i ziyaret ettim sonunda. Anılarını içeren kitabını soluksuz okuyorum. Özelikle de “iki konuda” yazacaklarımı bekleyin…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın