Egeli, örgütlere çok sıcak değil!

HEMEN her toplumda aşağı yukarı birbirine benzer “örgütlenme” biçimi var.
Bunlar arasında; “politik örgütler”, “inanç örgütleri”, “amaç örgütleri”, “çıkar örgütleri”, “sosyal ve kültürel örgütler” ile “hizmet örgütleri” sayılabilir.
Gelişmiş demokratik toplumlarda hemen her insan bu farklı örgütlenmelerin hepsine de üye oluyor.
Örneğin; bir insan kendi politik düşüncesine yakın bir partiye üye olur.
Çalışanlar “sendika” larda örgütlüdür. Serbest çalışanların “meslek birlikleri ve odaları” var. Bu örgütlenme aynı zamanda bazı bağlantılı “ekonomik dayanışma” örgütlerine dahil olmayı da gerekli kılar.
Mesleki olmasa da birbirine benzer düşünen, çeşitli konuları dert ve iş edinen insanların kurdukları “gönüllü örgütlenmeler”…
Yani…
Sivil Toplum Örgütleri (STÖ), demokratik kitle örgütleri, bilimsel, sosyal, kültürel amaçlı dernekler, vakıflar, platformlar bunlar arasındadır.
Demokratik alışkanlıkları olan ve çoğulculuğu benimseyen toplumlarda bu tür örgütlenmeler oldukça yüksektir.

***

Geçtiğimiz günlerde elime, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’nin (STGM) Türkiye’de katılımcı demokrasinin gelişiminin desteklenmesi ve örgütlenme özgürlüğünü yaygınlaştırmak amacıyla 11 ilde bin kişiyle yaptığı bir anket çalışması geçti.
Sonuçları görünce doğrusu bende şaşırdım.
Ankete katılanlara örgütlenme kavramına en çok uyan ifadenin ne olduğu sorulduğunda ise, yüzde 67,2’lik kesim, “demokratik hak, birlik ve dayanışma ile güç kaynağı”, yüzde 37,3’lük kesim “korku, terör ve toplumun huzurunu bozma” diye yanıt vermiş.
Örgütlenme denince, Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgesi’nde ilk akla gelenin terör, Akdeniz, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise demokratik hak olması, bölgeler arasındaki görüş farklılıkları açısından özellikle dikkat çekiyor.
Marmara, Ege ve İç Anadolu’da örgütlenme kavramının olumlu algılanma oranı yüzde 50’ler dolayında kalırken, Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu oran yüzde 90’lara kadar çıkıyor.
Ankete katılanların yüzde 85’i yasaları örgütlenme hakkının kullanılması için yetersiz görüyor.
Sivil toplum kuruluşu kavramına en çok uyan ifade sorusuna ankete katılanların yüzde 84.5’inin yönetime katılma, birlik ve dayanışma, hak arama aracı seçenekleriyle olumlu baktığını söylüyor.
“Yaşanan toplumsal sorunları çözmek için örgütlemenin gerekli olup olmadığı” sorusuna ise Akdeniz’de yüzde 83.5, Doğu Anadolu’da yüzde 90, Güney Doğu Anadolu’da yüzde 83.3, Karadeniz’de yüzde 68.9 “gereklidir” yanıtı veriliyor.
Bu oran Ege Bölgesi’nde yüzde 37.6, İç Anadolu’da yüzde 31.3, Marmara Bölgesi’nde ise yüzde 25.2’de kalması dikkat çekiyor.
Gerçekten de gelişmiş batı ülkelerinde hemen her insanın en az 7 -8 sivil toplum örgütüne üye olduğunu düşünürsek; ülkemizin gelişmiş bölgelerinde örgütlenmeye karşı böylesi bir önyargının oluşması doğrusu demokrasimizin ve toplumsal örgütlenme yapımızın hangi boyutta olduğunu gözler önüne seriyor.
Yani…
Örgüt kelimesinin Türkiye’nin geçmişte yaşadığı süreçler nedeniyle herkesin korkarak mesafe koyduğu bir kavram haline geldiğini gösteriyor.
Toplumun, STÖ’lere ilişkin algı ve anlayış düzeyini ortaya koyuyor.
Kuşkusuz bu tablonun ortaya çıkmasında, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların ve meslek odalarının yöneticilerinin tavırları büyük rol oynuyor.
Hepimize bu anlayışı değiştirmek için büyük görevler düşüyor.
Ne dersiniz?

***

Kemeraltı temizlendi, ya diğer bölgeler…

İZMİR’DE son günlerde işporta, seyyar satıcılar ve kaldırım işgalleri konusunda bir dizi çalışma yapılıyor.
Ancak bunlar sadece Kemeraltı Çarşısı’nda gerçekleştiriliyor.
Peki…
Bu sorun, İzmir’in diğer ilçelerinde yok mu?
Örneğin; Karşıyaka, Bornova ve Buca gibi metropolün büyük ilçelerinde yok mu?
Örneğin; Karşıyaka Kemalpaşa Caddesi ile kesişen sokaklarda işporta ve kaldırım işgalleri yüzünden yayalar yürüyemez durumda..
Aynı şekilde Karşıyaka İskele’de midyeci, gevrekçiden geçilmiyor.
Göztepe ve Hatay’da kaldırımlar aynı şekilde hem esnafın, hem de seyyarların işgali altında…
Kemeraltı’ndan kaçanlar başka bölgeleri kuşatmış durumda.
İzmir’in dört bir yanından benzer şikayetler geliyor.
O zaman bu mücadele sadece Kemeraltı ya da Konak’la sınırlı kalmamalı ve topyekün olmalı…
Yoksa…
Emniyet’ten transfer edilen sevgili genel sekreter yardımcısı yeni Emniyet Müdürü’nün koltuğuna oturmasını mı bekliyor?

***

İşporta operasyonu ve Çakmur…

SÖZ seyyar satıcılardan açılmışken, İzmir’de benzer bir operasyon yaklaşık 20 yıl önce de yapılmıştı.
Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur, kentin dört bir yanını adeta istila eden seyyar satıcı ve işportacıları, minübüsleri kısa sürede ortadan kaldırmıştı.
Çakmur’a bu günlerde kimsenin danıştığını hiç sanmıyorum…
Oysa…
Doğrusuyla, yanlışıyla geçmişte yaşanan bir eylem, bir tecrübe var..
Alınan olumlu bir sonuç var.
Örneğin; o zaman işportacılara Eşrefpaşa Pazaryeri ve Kemeraltı’ndaki bir handa yer gösterilmiş ve “işportacılar çarşısı” açılmıştı…
Oldukça kararlı bir mücadele örneği sergilenmiş, kesinlikle taviz verilmemişti…
Bugünlerde Kemeraltı’ndaki temizlik operasyonundan başka yapılan pek bir şey görünmüyor.
***
AKP İzmir’e “Ömür” geldi…

GEÇEN hafta bu köşede AKP’nin başkan adaylarını yazarken iki isimden söz etmiştim ya; işte onlardan birisi hafta sonu aday gösterildi ve seçimi kazandı.
O isim Ömür Kabak’tı…
İsmini yazmadım.
Ama…
O gün telefonla arayan meraklı bazı okurlarıma söyledim.
Nitekim bir gün sonra Başbakan, Kabak’ı işaret etti.
Eski bir hakim olan ve halen avukatlık yapan Kabak’ın aday yapılmasında en büyük etken, geçen hafta yazdığım gibi sivil toplum örgütleri ve iş alemi ile barışık, örf, ödet ve geleneklere bağlı “Beyaz Türk” olmasıydı.
Partinin İzmir’deki yeni patronu olan Kabak, umarım geçmişte kentte yanlış politikalar izleyen kişilerin sözü ile hareket etmez.
Ve umarım omuzundaki davulun tokmağını başkalarına vermez.
Kendi sözünü dinleteceği düzgün bir başkanlık divanı oluşturur.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın