Sabah Yazarı Umur Talu’nun “maruzatı”nı okudunuz mu? Atlayanlar varsa, bir zahmet bakıversin.(17 Nisan 2009, Sabah)
Sıfırlanmış mesafeler, çocuksu kompleksler, böbürlenmeler, içi kof satırlarla tüketilen yaşamlar, sonuçta varılan “acıklı”, “ağlanası” bir yer…
Sırtından ceketini sıyırır gibi fırlatıp attığı, unuttuğu, kesinlikle anımsamak istemediği “gerçekle” yüzleşmeye cesaret edemeyecekler, zaten okuyamayacaklar o yazıyı. O ayna yüzlerine fena çarpacak.
“Beğendiklerimizin” başına haller geldiğinde ayağa fırlayıp, “aşağıladıklarımız” yerlerde sürüklenirken kılımız kıpırdamıyorsa bunun adı nasıl gazetecilik olabiliyor?
Bir taraf “Ergenekon savcısı”na, diğer taraf “Ergenekon avukatı”na saldırmayı “iş” edinip gerisini “sümen altı” yaparsa, gazeteciliğin çileli patika yoluna nasıl varacağız?
Taraf yazarı bir televizyon programında söylediklerinin “faturasını” yüzünde patlayan yumruklarla “ödüyor”, o çok demokrat bildiklerimiz, de dahil tek satır yok. Görüşlerinden nefret ettiğimiz biri mağdur olduğunda görmüyorsak, duymuyorsak, biz nasıl gazeteciyiz?
Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasını beğenenlerle beğenmeyenlerin birbirinin boğazını sıktığı ortamda, onca sorunun üzerinden gelmeye katkıda bulunacak görüşleri kiminle paylaşacağız?
Bir zamanlar, Evren nutuklarına methiye düzenlerin, bugün İlker Başbuğ’un sözlerini didik didik etme maharetine soyunmaları, nasıl iç burkan bir ironidir…
Dostlar, bu medyayla, bu ülkeye yazık ediliyor, ayıp ediliyor…
Şimdi “o bilindik numaraları” buraya tek tek yazmaya kalksam, aylarca bilgisayar başında oturmam gerekecek.
Üstelik herkes yaptığı “numaraları” biliyor, zevk alıyor, bırakmaya niyetli görünmüyor ve hala yaşadığını, insan, hatta gazeteci olduğunu sanmak istiyor. Buna bizi de inandırmaya çalışıyor.
Ekranlarda gazeteci arkadaşına “ajan” diyen, Genelkurmay Başkanı’nı dinleyen gazeteciler arasında beğenmediklerinin bulunmasından neredeyse rahatsız olan ve “Bizim ‘liboş tayfa’ da gelmişti” diye yazılar döktüren, “biz haklı çıktık” tümcesine bayılan, sürekli aşağılayan, yazılarında bilinç düzeyi ayna gibi ortadayken “en iyisini ben bilirim”i oynayan bir zihniyetle bu “iş” nereye kadar sürer?
Sürer mi?
Beyler, bu işin “moku” çıktı.
Kokuları her yanı sardı.
Sizin oralara ulaşmadı mı?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.