Önümüzdeki günlerde “İzmir Müzik Tarihi” kitabını kentimize armağan edecek, sanat ve kültür insanımız Yaşar Ürük’le İzmir müzik tarihi üzerine söyleştik.
– “Şarkısını Söyleyen Şehir” sunumunuzun tamamına katıldım, sanırım zaman yokluğundan bazı müzisyenlerin ismini söyleyemediniz.
– Sunumda söyleyemediğim bir isim var. İzmir doğumlu Stepan Elmas, İzmirli bir Ermeni ailenin oğlu. Piyano eğitimini ilerletsin diye Avusturya’ya gönderiliyor. O dönemlerde Avusturya – Macaristan ortak krallık, Liszt’in öğrencisi oluyor. Liszt’en sonra Avrupa’da en büyük piyanist olarak tanınıyor. Şu an Ermenistan da Stepan Elmas Vakfı var. Ben vakıfla ilgi kurmaya çalıştım. Üç kez İngilizce mektup gönderdim, kayıtlarından örnekler istedim, ancak onlar hiçbir şekilde yanıt vermediler. Sonra yurt dışında başka kuruluşlarla yazışıp bazı eserlerinin konser kayıtlarını buldum.
– Haydar Tatlıyay’ın farklı keman çalışından bahsetmiştiniz?
– Kendi stilinde keman çalan Selanik doğumlu Haydar Tatlıyay’ın Keman eğitimini nerede aldığını bilmiyoruz. Beş parasız Mısır’a gitmek üzere bir vapura biner, Çanakkale’ye yanaşınca vapurdan iner. Parasız pulsuzdur bir kahvede kahvecinin duvarda asılı duran kemanını alıp çalmaya başlayınca dikkatleri üzerine çeker. Geleneksel Türk müziğinin kemanına hâkim, her türlü sesi çıkarabilen gelmiş geçmiş en iyi kemancısı. Arşeyi iyi kullanıp, farklı sesleri çıkarmasıyla ünlenir. Hala, Haydar Tatlıyay gibi keman çalmanın mümkün olmadığı söylenir. Zirveye tırmandığı yıllarda İzmir’de yaşadı.
– Macar Tevfik.
– Dünyaca ünlü bir müzisyen. 19. yüzyılın ortalarında vapurla çıktığı bir Akdeniz seyahatinde İzmir’e uğruyor, şehri gezerken çok ünlü bir piyanistin konseri olduğunu görüyor. Tesadüf, konser verecek sanatçı hastalanır. Macar Tevfik’i keşfedenler onun konsere devam etmesini isterler. Sahneye çıkıp beğeni ve alkış alıyor. Kalış o kalış, 60 yıl İzmir’de yaşıyor. İzmir, sanata ve sanatçıya vefasız bir kent, 85 yıl sonra Ahmet Adnan Saygun adına bir konser salonu yapılabildi. Vefasızlık o zamanda kendini göstermiş, Ahmet Adnan Saygun’un hocası, Kuşçuoğlu İsmail Zühtü, Macar Tevfik’in öğrencisi.1941 yılında yoksulluk çeken sanatçıyı araya girenler Darülacezeye yatırıyorlar.1941 yılında Darülacezede ölüyor. Mezarını çok aramama rağmen bulamadım, çünkü kimsesizler mezarlığına gömülmüş. İzmir müzik tarihin de çok önemli bir insan.
– Kuşcuoğlu İsmail Zühtü müzik tarihi için önemli bir isim.
– Kuşcuoğlu İsmail Zühtü’nün eserlerini araştırdım birazını toparlayabildim. İsmail Zühtü, kurtuluş savaşı yıllarında garp cephesi komutanlığına katılmak üzere Eskişehir’e gidip bandoya katılıyor. Ferit Hilmi Atrek’le burada tanışıyorlar. Sakarya, Kastamonu ve diğer cephelerde birlikte oluyorlar. Kurtuluştan sonra bozulan demir yolunu tamir ede, ede trenle İzmir’e geldiklerini biliyoruz. Ferit Hilmi Atrek İzmir’e yerleşiyor ve yaklaşık yirmi yıl İzmir de müzik ve beste yapıyor. Ferit Hilmi Atrek’i son yıllarında Ankara’da ziyaret ettim çok yaşlıydı, ziyaret sırasında bana Kuşçuoğlu İsmail Zühtü’ye ait eski orijinal notasyonlarını verdi. Ben de onları bilgisayar programıyla notaya geçirdim. Konservatuar ve müzik okullarına göndermeyi, orijinallerini de gönlümüzdeki ve düşümüzdeki kurulursa müzik müzesine bağışlamayı düşünüyorum.
– Ferit Hilmi Atrek ismini duymuştum. Misak-ı Milli Mektebi’nde ders verdiği yıllarda bir öğrencisi Atrek Hoca’nın kendilerine piyano ve org çaldığını söylemişti. Düşünebiliyor musunuz, o yıllarda sadece İzmir’de değil Anadolu’da hemen her okulda bir piyano vardı. Hilmi Atrek Hoca’nın öğrencileri Keçeçiler’de “Altun Mızrap” Adil’den nota kâğıtları satın alıp mandolinle çalarlarmış. Demek ki o yıllarda İzmir’de nota kâğıdı satan dükkânlar vardı. Şimdi dolaşalım bakalım bulabilir miyiz? Yıldırım Kemal İlköğretim Okulu’nda eski yıllardan kalma piyano olduğunu duyunca gidip araştırdım, ancak bulamadım. Bu piyanolar nasıl yok oldu?
– Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde İzmir müzik tarihiyle ilgili bir galeri açılsa, galeriye Adnan Saygun, İsmail Zühtü, Ferit Hilmi Atrek, Macar Tevfik, Sıtkı Kuruşçu, Fikri Şenürkmez, Selahattin Göktepe’nin resimleri asılsa. Bu insanlar şehrin müzik hayatına katkıda bulunmuş müzisyenler. Ahmet Adnan Saygun Sanat merkezinde iki tane salon var. Küçük salona Saygun’un hocası “Kuşçuoğlu İsmail Zühtü salonu ” Adının verilmesini istedim.
Okullardaki piyanoların çoğu hurda oldu. En kaliteli piyano Manisa kız meslek lisesine Cumhuriyetin ilk yıllarında gelmiş. İzmir’de uzun yıllar bu kalitede piyano olmadı.
– O yıllar okullarda mandolin çalma yaygındı. Anımsıyorum İlkokulda öğretmenimiz bize piyano çalardı, yasak olsa da gidip kapağını açar piyanonun tuşlarına basardık. Piyanonun çocuklar üzerinde etkili olduğunu inanıyorum.
– Öğrenciler için mandolin çok doğru bir alet değilmiş. İyi ki varmış, birçok insanı müzikle buluşturmuş. Yöneticilerin hepsi keşke küçük yaşlarda müzikle buluşabilseydiler. Olduklarından çok daha hoş görülü, sağduyulu olup, ülkenin sanat yaşamına katkıda bulunabilirlerdi. Eskiden olduğu gibi piyano almak günümüzde zor değil. Toplanmayacak denmesine rağmen okul aile birliklerinin öğrencilerden topladığı paralarla müdür odaları tefriş ediliyor. İsterlerse bu paralarla piyano alabilirler. Dünyanın birçok tanınmış markası artık elektrikli piyano üretiyor. Mobilyası, sesi diğerlerinden farksız bir piyanoyu 2500 – 3000 liraya almak mümkün. Okul aile birlikleri 10 – 20 taksitle bile bu piyanolara sahip olabilirler.
– Yunan radyo ve televizyonları “İzmir’in kavakları”, “Aman doktor” “Çadırımın üstüne” gibi benzer şarkı ve türküleri coşku içerisinde Türkçe seslendiriyorlar. Yunanlıların şarkılarımıza sahip çıktıklarını, hatta bu konuda doktora tezi düzeyinde çalışmalar yaptıklarını biliyoruz. İleride karşımıza telif sorunu çıkar mı?
– İnsanların kültür malzemelerini ortak kullanması kadar güzel bir şey olamaz. Tıpkı aynı bahçeyi kullanan komşular veya semt sahasını ortak kullanan gençler gibi. Son yüzyılda, iki toplum politikacıların birbirlerini germeye çalışması ve tahrikler, bu paylaşımı kültür paylaşımına, bize ait olmaya dönüştürdü. Paylaşım sadece şarkılarda değil, yemeklerde, kahve ve Karagöz oyunlarında bile kendisini gösteriyor. Bir kültür araştırmacısı doğruyu bulmak için, nereden çıkmış, kim söylemiş, diye araştırır. “İzmir’in kavaklarını” örnek verirsek türkünün çıktığı yer Ödemiş. Orijinali “Ödemiş’in kavakları”. Çakıcı’yla birlikte “İzmir’in kavakları”na dönüşmüş. Ödemiş’te bir Rum tarafından mı söylemiş? 19. yüzyılda özellikle Ege’de Rum yerleşim bölgesi olmayan şehir, kasaba yok gibi. Ben olaya Rum, Türk türküsü olarak değil çıktığı yer olarak bakıyorum. Yani, bu türkü ve şarkılar Yunanistan‘da değil Anadolu’da, İzmir’de, Ödemiş’te, Karaburun’da İstanbul’da Çanakkale de ve sair yerlerde yapıldı.
– Bunlara nasıl sahip çıkıyorlar?
– 1922 yılında yaşanan göçten sonra sanat erbabı olanlar, Yunanistan’a gidip bizden önce şarkıları kayıt altına almışlar. Özellikle bu çalışmaların başını Paniyotis Toundas adlı, İzmir Kahramanlar doğumlu bir müzisyen çekiyor. Paniyotis Toundas (1885 – 1942) Rita Abacı gibi iyi bir müzisyen. Rebetiko müziğin Yunanistan’da çıkması, bunlarla başlıyor. 1930 yıllarda yapılan çalışmalar,1950’li yıllarda Rebetiko çalışmasına dönüyor. Adam iki şey yapmış, şarkı ve türküleri notaya alıp altına imzasını atmış ve plağa kayıt etmiş. Uluslararası telif sistemine baktığımız zaman, tarih araştırmacılığında olduğu gibi belge ve malzeme kanıt için çok önemli. Biz bu türküleri daha önce söylüyorduk, radyolarımız çalıyordu demek kanıt olmuyor. Türkülerimiz radyoda 1940’lı yılların sonunda çalınmaya başlandı. Kayıtlı olarak notaya alınıp çalınması 1950 yılından sonra gerçekleştirildi. Gramofon sanayinin bütün dünyadaki kataloglarına baktığımızda 1890 ve 1910 yıllarından itibaren yoğun bir şekilde kayıt sistemi geliştirilmiş. İzmir’den Yunanistan’a göç etmiş ancak Yunanistan’da barınamayıp ABD giden sanatçılar orada çok gelişmiş kayıt endüstrisiyle karşılaşmış, peşlerinden getirdikleri enstrümanlarıyla bu tür şarkı ve türküleri kayıt altına almışlar. Özetle dünyadaki gramofon, plak endüstrisi kataloglarında, notasyonlarda, bu müzisyenlerin notalı kayıtları var. Doğal olarak bunları sistematiğe de geçirmişler. Bizde böyle bir kayıt yok.
“Ada sahillerinde bekliyorum” adlı İstanbul türküsünün bestecisi kim, anonim mi, belli değil. Bu nedenle ciddi bir sıkıntının bizi beklediğini sanıyorum. Türkiye AB yasalarına telif haklarıyla ilgili sözleşmelere imza atmış. Bu sözleşmeleri çiğnemek ciddi cezalar gerektiriyor. Ben Yunanistan’daki telif hakları kurumlarının şimdiye kadar ses çıkarmamalarını biraz bilinçli yaptıklarına inanıyorum. Zaman geçsin, sistem otursun, Türkiye’nin biraz daha eli kolu bağlasın diye bekliyorlar. Bütün bunlar bitince kapıyı çalıp bizim türkülerimizi çalmışsınız, “hadi şu kadar para ödeyin” diyecekler. Yetmezmiş gibi bu türküleri çalmak için onlardan izin isteyeceğiz.
– Bizim anonim dediğimiz türkü ve şarkılar, onlarda kayıtlı mı gözüküyor?
– Bizde Anonim yazan türkü veya şarkıları onlar isim belirterek listelemiş, telif hakları anonim diye bir şey kabul etmiyor. Zaten anonim diye yazınca bütün insanlara ondan faydalanma hakkını vermiş oluyorsun. Önlenmesi için bu konuda çalışacak çok ciddi kurumlara ihtiyacımız var. Bu TRT olabilir, kent müzesi veya güzel sanatlar fakültesi müzik bölümleri olabilir. Asıl önemlisi ilgili kurumlar kendi alanları dışında bunu bir iş olarak görmedikleri için konunun farkında bile değiller. Cumhuriyetin 85. yılında bu kadar konservatuar, fakülte, müzik okulu ve sanat kurumu varken neden bu konuyla ilgilenilmemiş? Akademik hiç bir çalışma yok, büyük bir ihmal olduğu anlaşılıyor çok ciddi bir eksik.
– Konuyla ilgili bir enstitü kurulamaz mı?
– Bir enstitünün kurulması gerektiğine inanıyorum, herhangi bir üniversitenin çatısı altında olabilir. Enstitü, nokta, nokta kasaba, kasaba kaynak kişi kullanarak karşı tezi geliştirip böyle bir çatışmaya girmemek için İzmir, Ege, Akdeniz türkülerini araştırıp ön çalışmalar yapabilir. Zaten türkülerin buradan gittiği belli, Atina’daki dostlarımda kesinlikle bu türkülerin kendi topraklarında bestelendiğini kabul etmiyorlar. Bazıları o kadar Türk’ ki Yunanca söz bile yazılmamış, yüzyıldır bizim dilimiz de söylüyorlar.
İzmir, Kırım’dan, İsrail’e, Bulgaristan’dan, Macaristan’a, Polonya’ya kadar giden bir melodi havzasının çanağı kalbi olmuş. Yolu buradan geçmemiş bir şarkının ve şarkıcının veya çalgıcının dünyada meşhur olması 1890-1905 arasında mümkün değilmiş. Müziğin kalbi Akdeniz’de ve İzmir’de atarmış. İzmir’den yayılmış müzik Güney Amerika’ya kadar gitmiş.
– Neredeyse iki yıl oldu müzik müzesi açılamadı.
– Şubatta iki yıl olacak.
– Kurulacak müzik müzesi konuştuğumuz konulardaki açığı kapatabilir. Sizce müzik müzesi açılabilecek mi?
– Sanırım ad bulma sorunu yaşıyorlar. Müzik arşivi, müzik kitaplığı olacak mı? Bir müzede bunların olması gerekiyor. Böyle bir merkezin İzmir üzerine yapılmış bütün şarkı ve türküleri toplaması gerekiyor. İŞKUR binasını müzik müzesi kuralım düşüncesiyle bina ararken mi buldular, yoksa bu binaya talip oldukları için mi müzik müzesi yapmak istiyoruz dediler. Binanın işlevsizliği sanki binaya talip olmaları ön plandaymış hissini veriyor.
– Dilerim müzik müzesi kurulur. Bina durduk yerde eskimeye başladı. Eğer kurulmayacaksa, Konak Belediyesi’nin ruhsuz, kültür merkezi olmaya uygun olmayan binası buraya taşınabilir. Yanındaki binayı Büyükşehir Belediyesi kitaplık yapıp işlev kazandırdı.
– Aynen katılıyorum, çok güzel kültür merkezi olur.
– Ahmet Adnan Saygun Heykeli eleştiri almaya başladı. Yıllardır kente kazandırılacak heykeller için yarışma açılmasını öneriyorum. İzmir’de kendini ifade edemeyen birçok heykeltıraş var. Neyse konumuz o değil. Heykelle birlikte, “Ahmet Adnan Saygun besteciydi, şef değildi” tartışması gündeme geldi. Saygun şef değil miydi?
– Sanırım heykelin formu heykeltıraşa sipariş edildi. Yüzü benzedi, benzemedi ayrı bir olay. Ben Adnan Hoca’nın yanında bulunmuş, elini öpmüş bir insanım. Bana “Hemşerim nasılsın?” derdi. Yapılan heykel Adnan Ahmet Saygun’un yüzüne benzemiyor, bu çok da önemli değil. Adnan Hoca’nın hayatında yönettiği orkestralar vardı, ancak şef değildi.
– Teşekkür ederim.
İzmir müzik tarihi üzerine söyleşi
yazarı:
Etiketler:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.