Özkök, eşini dinlese, roman yazmaya başlasa…

Kılı kırk yararak okurum yazılarını. Sonra okuduklarımı “ters yüz” edip ne demek istediğini anlamaya çalışırım. Ama ne yaparsam yapayım, hep şaşırtır beni Ertuğrul Özkök. Bizim yıllardır yaptığımız “Özkök tahlilleri”nin ne kadar yetersiz kaldığını Sayın Tansu Özkök yüzümüze vurdu, sağ olsun. Tansu Hanım, “ünlü” genel müdür eşinin gazeteciliği bırakıp roman yazmasını istiyor. Yüz sene düşünsek aklımıza gelir miydi?

Sanem Altan’ın Vatan’daki röportajının üzerinden epey zaman geçmesine karşın,(3.11.2008) “bendeki etkisi hâlâ sürüyor” desem  abartılı gelebilir.

Ertuğrul Özkök’ün eşi Tansu Hanım’ın, hüzünlü hayatının, eşine siteminin okları gelip bizim bedenlerimizi de deşti, desem…

Tansu Özkök, aslında eşini anlatıyordu, ama sanki “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” der gibiydi. “Afili gazeteciliğin” o “görkemli”, “bol cilalı” ve epeyce varsıl hayatlarında nelerin ıskalandığına dikkat çekerken, omuzlarımızdan tutup sarsıyordu Tansu Özkök:

“İnanın parasızlık bana hiç acı vermedi. Ertuğrul hep daha fazla sıkıldı bundan. Ona hep söylüyorum zaten ‘Ben küçülebilirim.’ 125 metrekare falan bir ev istiyorum, kendi başıma başa çıkabileceğim bir ev. Burası 600 metrekare. Küçülemeyen o. Problem onda. Ben çok daha küçük bir hayat istedim hep. Başından beri böyleydim. Ertuğrul’un şu sağladığı hayat, bu ev, şu gördükleriniz bana hiçbir şey ifade etmiyor. Ben bunlarla mutlu olan biri değilim. Daha küçük bir hayatı istedim hep. Ertuğrul’u sevmesem dayanamazdım, çoktan giderdim. Bu benim gerçeğim değil. Bu onun gerçeği.”

Tansu Hanım konuştukça, hem Ertuğrul Özkök’ün köşe yazılarındaki inişli, çıkışlı hatta vurdum duymaz hallerin “sırrına” varıyor, hem de çaktırmadan içimizde bir yolculuğa çıkıyor,  kendi ıskaladıklarımızın hüznüyle cebelleşiyorduk.

“Çok yoruldum bu işlerden” diye yakınırmış Özkök. Ama onu en iyi tanıyan hayat arkadaşı, kül yutmuyor:

“Yalan söyleme Ertuğrul, bu senin tercihin. Yorgun olan benim çünkü bu benim tercihim değildi, derim. Ben böyle bir adamla evlenmedim. Yaşadığım insanla bu hayatı paylaşmak isterdim. Ertuğrul’la yaşamak isterdim birçok şeyi. Doğayla iç içe bir hayat olurdu benimki…  Bazen ona, Ertuğrul ben yoruldum bu hayattan, emekli olmak istiyorum, sen nasıl hâlâ duruyorsun? Diyorum”

Bizim evde en çok yinelenen o tümce gelip yüreğime oturdu: “Sen o zamanlar yoktun…”

Özal’ın peşindeydik. Demirel’le gezideydik. Seçimdeydik. Depremdeydik. Görevdeydik.

Yaş günleri, yeni yıl, mezuniyet fotoğraflarının çoğunda yoktuk.

Üstelik biz sıradan bir “ecirdik”, paramız, pulumuz yoktu, zor geçinenlerdendik…

Tansu Hanım, eşine gazeteciliği bırakıp roman yazmasını önermiş.

Yanıt: “İlerde”

Burada çok güldüm. Ertuğrul Özkök’ün yıllar önceki bir röportajını anımsadım. “Yakın arkadaşlarım kaldıysa, benim değil onların sayesinde kalmıştır. Bu meslekten ayrıldığım zaman onların kıymetini daha çok bileceğim” demiş.(Komedya, Ümit Otan, Alfa Yayınları)

Demek hala o günler gelmemiş.

“Bunun ilerisi ne, merak ediyorum. Yok ki ilerisi. 62 yaşında” diyor Tansu Özkök.

Kasılmalar, güç gösterileri, “en büyük benim” hezeyanları, görkem ayinleriyle geçen hayatların, sanallığını Tansu Özkök kadar net, vurucu anlatabilecek bir gazeteci var mıdır acaba?

Sanmıyorum.

“Ertuğrul genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı sonuçta. Burada esas güç Aydın Doğan ve ailesi. Çünkü Aydın Doğan ‘Tamam Ertuğrul, gel sen yönetim kuruluna’ dediği zaman o güç zaten bitiyor. Güç Hürriyet. Daha önce de Simavi ailesiydi. Siz o gücün altında bir şeyler yaratmaya çalışıyorsunuz. Ertuğrul Özkök bana tuhaf gelen bir imaj. Ertuğrul’dan öteye geçmedi o imaj çünkü benim için. Çok şaşırıyorum ‘Ertuğrul’un gücü’ falan dediklerinde. Böyle bir şey yok. Hiç inanmıyorum bu güce ben. Öğretim üyesi olsaydı, gene aynı yerde olurdu, bir şey kaybetmezdi diye düşünüyorum. Kitap yazmasını, yurtdışında bir üniversite kürsüsünde hoca olmasını çok daha fazla isterdim. Kalıcılık budur. İnsanı mutlu eden şeyler kalıcıdır. Gazetecilik suya yazı yazmak. Analizler falan. Ortaya konan bir şey yok. Hâlâ söylüyorum  Ne olur roman yaz.”

Yüreğinize sağlık Tansu Hanım.

“İyi ki” diyorum 60’lı yaşları beklememişim.

Kızımın konservatuardaki tüm piyano konserlerini nasıl izleyebilirdim?

Oğlumla, “iki arkadaş maceraları”nı nasıl yakalayabilirdim?

Ayvalık’ta Orfonoz’un kahvesindeki yaşamı, Cunda’nın büyülü dünyasını nasıl yudumlayabilirdim.

Teşekkürler Tansu Hanım…

Eşiniz sizi dinleyip, bir de romana başlasa…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın