Tıpkı Fenerbahçe gibi…
Fener’de özellikle yaptığı transferlerle en çok konuşulan takımdır.
CHP’nin son ‘Çarşaf açılımı’ da Fener’in yaptığı transferler gibi (!) daha çok tartışılacağa benziyor.
Oysa…
CHP’nin sosyal demokrat parti olarak toplumun emek ağırlıklı kesim başta olmak üzere, tüm katmanları kucaklaması gerekmez mi? Bu bağlamda CHP’nin; sosyal yaşam tercihi, inanç kavramı ne olursa olsun, her kesimin toplumsal refahtan hakça pay alabilmesi için politika üretmesi ve bunları siyasi bir programla ortaya koyması gerekmiyor mu?
Toplumumuzun, etnik, dinsel, mezhepsel ayrımlara tabii tutulmasını, ortak ekonomik ve sosyal çıkarlarını savunarak engellemek zorunda değil mi?
Ülkemizde ‘ılımlı İslam modelini’ getirmeye çaba gösteren güçler, CHP’deki son açılımı, AKP tarafından gerçekleştirilemeyen bazı taleplerin meşrulaştırılmasının sağlanması olamaz mı? CHP aracılığı ile dinin ve inançların siyasete alet edilmeye çalışılması bu partinin kuruluş felsefesi, ilkeleri ve savunduğu çizgi ile bağdaştırmak mümkün mü?
Özgür, eşit, gelişmiş ve kalkınmış kadın kavramı ile çelişen bir değerler sisteminin sosyal demokrat siyaset sahnesinde dekor olarak sunulması çelişki değil mi?
İki gün önce Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin yıldönümünü kutladık. Böyle bir ortamda cumhuriyetin temel mücadelesinin kadını; eve kapatmak yerine, özgür, eşit ve üretken yurttaş konumuna yükseltme olduğunu CHP’nin üst yönetimi bilmiyor mu?
İnsanların temel sorunu; işsizlik, geçim sıkıntısı ve yoksulluk olduğuna göre, önümüzdeki süreçte CHP, siyasetini bu temel sorunlarla mücadele edecek ve bunlara çözüm getirecek konularde geliştirmesi gerekmiyor mu?
Din ve inanç sömürüsünü AKP’nin tekelinden kurtarmak için CHP yöneticilerinin laikliği yeniden tanımlamaya ve yorumlamaya kalkışmaları tehlikeli bir yaklaşım değil mi?
Anayasamızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddelerinin gözardı edilmesi, esnetilmesi ve çiğnenmesi mümkün mü?
CHP’nin bu güne kadar savunduğu laiklik anlayışını değiştirmesi, bu amaçla laikliği yeniden tanımlaması ve yorumlaması için sebep var mı?
CHP üst yönetimi, AKP ile yarışamayacağı bir alanda kendi ilkelerine ve siyaset doğrularına ters düşmüyor mu?
CHP’yi laikliğin güvencesi olarak gören vatandaşların son gelişmelerden duyduğu kaygı parti üst yönetimince nasıl değerlendiriliyor?
Yerel seçimde, toplumun önüne çağdaş bir sosyal demokrat parti, güven veren bir siyasi güç ve Türkiye’yi küreselleşme stratejilerine göre şekillendirmek isteyenlerin oyununu bozacak bir umut ve program partisi olarak çıkması daha doğru olmaz mı?
Nitekim, CHP geçmişte yüzde 42’yi bulan oy oranına emeğin kazanımları, insanca hakça bir düzen hedefi, demokratik haklar ve sosyal adalet temelindeki politikaları ile parti içi demokrasiyi uygulayarak başarılı olmamış mıydı?
CHP yönetiminin bu soruların yanıtını, partililere vermek zorunda olduğunu düşünüyorum.
Dudak demokrasisi!
İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, aday olup olmamasının CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın iki dudağı arasında olduğunu söyledi. Başkan Kocaoğlu, bu sözleri bilerek mi söyledi, yoksa “sürçü lisan mı” etti bilmiyorum. Ama… Bu sütunlarda ülkede ‘dudak demokrasisi’nin olduğunu yazdığımız zaman, genel başkanın yakın çevresinden “Sen bizim genel başkanımıza diktatör mü demek istiyorsun?” şeklindeki tepkileri ile karşı karşıya kalmıştım. Şimdi, Başkan Kocaoğlu da Baykal’a “Diktatör mü demek istedi?” bilmiyorum.
Ama… Bildiğim, aynı başkanın, daha önce genel başkanın iki dudağı arasından çıkan sözle Bornova’ya aday yapılmış olmasıydı.
Yine de Başkan Kocaoğlu, “Aday gösterilsem de, gösterilmesem de ben ne yapacağımı biliyorum” diyerek örnek partili olduğunu gösterdi.
Naylon üye olur da, naylon seçmen olmaz mı?
EKİM ayının ilk haftasında bu sütunlarda “Adrese dayalı, sahte nüfus kayıt sistemi” ile ilgili kaygıları dile getirmiştik.
Nitekim, o zaman CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, konuyu TBMM gündemine taşımış, ancak doyurucu bir yanıt alamamıştı.
Şimdi listeler asılınca, yapılan tüm üç kağıtlar, usulsüzlükler teker teker ortaya çıktı.
Adreste oturmayanların isimleri…
Yıllarca önce ölmüş olanlar…
Ya da yıllardır oturdukları adreslerde görünmeyenler…
Yani… Naylon seçmenler…
CHP’li Ersin, AKP ‘yi ‘Seçmen kaçakçılığı’ yapmakla suçluyor ve şöyle diyor:
“AKP, dengeli olan ilçelerde kazanabilmek için çok güçlü oldu ğu ya da kazanmasının mümkün olmadığı ilçelerden seçmen nakli yaptırıyor.”
Seçmen kütüklerindeki yanlış yazım ve sahteciliği araştıran MHP ise İzmir’de ilginç bir sonuca ulaşmış.
7 yılda nüfusu 368 bin artan İzmir’de, bir buçuk yılda seçmen sayısı 344 bin kişi fazlalaşmış.
MHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Müsavat Dervişoğlu, bu konuda bakın ne diyor:
“Bu seçmen listelerinin sağlamlığına milleti inandırmak mümkün değil. Peki seçim sonuçlarına vatandaşı nasıl inandıracağız? Oy atmadan sandıkları şaibe altında bıraktılar.”
Aslında, bu iddiaları hiç yadırgamamak lazım.
Çünkü…
Mezar taşlarından yazılan naylon üyelerle delege seçimleri yapan siyasi partilerin, naylon seçmenlerden hazırlanan listeleri yadırgamamalı.
Bu nedenle “Temiz ve dürüst siyaset” için herkese üzerine düşeni yapmalı ve ellerini yıkamalı.
Kurban Bayramınız kutlu olsun…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.