Toplumsal yaşamımızda rahatça gözlemleyebileceğimiz gibi her insan kendisini merkezde konumlandırarak toplumsal çevresi için bir yarıçap belirler ve kendisi dışındaki herkesi o çemberin içinde bir yerlere yerleştirir. Sıradan insan için bu olağan bir davranıştır ve kimse tarafından yadırganmaz. Ancak toplumun kaderiyle ilgili karar verme erkini elinde bulunduranlar söz konusu olduğunda konu bu denli yalın değildir.
Dünya tarihi, bu tür konumlarda bulunanların kendilerini konumlandırdıkları merkezin sanallığını, aslında öyle bir yer olmadığını unutup merkezi mutlaklaştırdığında olayların nerelere vardığına; salt bu nedenle toplumların ne acılar çektiğine ilişkin örneklerle doludur. Oysa tarih yalnızca geçmişte yaşananların öyküleri değil, ders alınması gereken olayların aktarıldığı çalışmaların ürünüdür. Buna karşılık, günümüzde de toplumların yaşamını etkileyen kararları alma gücünü elinde bulunduranların büyük çoğunluğu tarihi yanlışları yinelemekte hiçbir sakınca görmemektedirler.
Toplumsal yaşamda ve o yaşamın biçimlendirilmesinde “çember” kavramını en çok bu tür yöneticiler önemserler. Onlara göre, kendilerinin belirlediği en uzun yarıçaptan geçen eğrinin dışına çıkmak günahtır. Çemberin dışındakilere tahammül edemezler, onların hiçbir sözlerini, hiçbir davranışlarını, kendilerine yöneltilen en küçük eleştiriyi bile hoş göremezler. En büyük düşleri bütün evrenin o çemberle sınırlanmasıdır. Hukuk ve hukukilik, eğitim ve öğretim, adalet ve yargı sistemi, ahlak ve değer yargıları, diplomasi ve uluslararası ilişkiler, iktisadi ve toplumsal yaşam, kentler ve kentsel yaşam vb. hep bu çember içinde ve o çemberi daha da sağlamlaştırmak için tasarlanmalıdır.
Bunun için düşmanlıklar körüklenir, ayrılıklar derinleştirilir, korkular beslenir, “ötekiler” yaratılır ve yalnızca buna özgü sloganlar üretilir. Bazı zamanlarda bunun için yasalar bile çıkartılır. Bu yasalarda çemberin dışına çıkmak en büyük suçlardan birisi olarak tanımlanır. Bütün bunlar öylesine ustalıkla yapılır ki toplum bunun ayrımına vardığında artık çok geçtir. O hiçbir boyutu olmayan sanal merkez boyutlar kazanmış, kaskatı ve dev bir gerçeklik halini almış; boyutları egemenin belirlediği sınırlar içindeki çemberin boyutlarına ulaşmıştır. Çemberle merkezin aynılaştığı noktayı kimileri çemberin daralması sanırlar. Oysa çember daralmamış, merkez büyümüştür ve “kara delik” gibi, çevresindeki her şeyi kendisine çekmektedir. İnsanlar için o merkezin parçası olmaktan başka bir yol kalmamıştır.
Tarihte böyle oluşmuş nice merkezin öyküleri anlatılır. “Tarih tekrarlanır” derler. Ders alınsa tekrarlanır mıydı dersiniz?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.