Doyum…

İnsanları mutlu eden ve mutlu yaşatan, eskilerin “tatmin” dedikleri “doyum” duygusudur. Sevgiliyle buluşmaktan, sevdikleriyle birlikte olmaktan, sevmekten / sevilmekten; güzel bir yemekten; dostluktan, arkadaşlıktan; günbatımının ufukta bıraktığı kızıllıktan, gündoğumundaki tazelikten; dilediğince yaşayabilmekten, arzularına kavuşmuş olmaktan; ormanın yeşilinden, denizin mavisinden; sanatçının ürettiği eserdeki mesajından; başarıdan; ödüllendirilmekten ve yaşamın parçası olan daha yüzlerce olgudan alınan doyum insanın en temel gereksinimidir. Bu duyguyu tadamayan ya da onu yitirmiş olanların yaşamla çok fazla ilişkileri kalmamıştır.

Bu gerçek insanlar için olduğu kadar toplumlar için de geçerlidir. Toplumların da doyuma ulaşmaya en az insanlar kadar gereksinimi vardır. Bu olgu toplumu yönetenlerin tavır, davranış, söylem ve eylemlerine yön veren başlıca etmendir. Bütün enerjilerini toplumu mutlu olduğuna inandırmak için harcarlar.

Savaşlar bunun için çıkar, ülkeler arası “dostluklar, ittifaklar” bunun için kurulur. Bunun için ülkeler işgal edilir, insanlar öldürülür, sabotajlar düzenlenir. Koca koca yalanlar bunun için söylenir. Bunun için uluslararası yarışmalar yapılır; madalyalar, kupalar dağıtılır. Bunun için uzay fethedilmeye çalışılır, laboratuarlarda araştırmalar yapılır; bilim insanları bütün zamanlarını yeni keşiflere, yeni buluşlara ayırırlar. Kimi insanlar, bunun için çıkılamaz denilen dağlara tırmanırken, gidilemez denilen yerlere ulaşmaya çalışırken canlarını verirler. Her şey kişisel ya da toplumsal doyum içindir.

Oysa doyum insanın öğrenilen, kavranan değil, içgüdüsel bir özelliğidir. Bir başka deyişle doyum, insanı insan yapan değil, onu yaşatan ve varlığını sürdürmesi için gereksinim duyduğu hayvani bir özelliktir. Ne denli gelişmiş bir beyine, ne denli çok bilgi birikimine ve deneyime sahip olursa olsun, hiçbir insan bu özelliğini yitirmez. İnsanın yetişme koşulları içinde edindiği özellikler doyum duygusunun niteliğini değil, yalnızca doyum konularını değiştirir.

Doyumsuz insanın mutsuzluğu başka hiçbir olumsuz duygu ile karşılaştırılamaz. Doyumsuz insan bir süre sonra beden ve ruh sağlığını yitirir; sağduyulu davranamaz, çevresi için de sorun kaynağı haline gelir. Doyuma ulaşmak ve içinde bulunduğu durumdan kurtulmak için yöneldiği her yol onu daha büyük doyumsuzluklara, daha büyük mutsuzluklara götürür. Doyumsuz insanlar topluluğunun durumu daha da vahimdir ve çevrelerindeki öteki topluluklar için en büyük tehdit oradan gelir. Örneğin, 2. Dünya Savaşını ve onu başlatan Hitler iktidarını üreten Alman toplumunun 1. Dünya Savaşı ve sonrasındaki derin doyumsuzluğudur.

Dünyayı barış ve dostluk gezegeni haline getirmek için önce insanları ve onlardan oluşan toplulukları doyumsuzluktan kurtarmak gerekiyor ama o günlerin çok uzağındayız herhalde…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın