Evet, uzay çağı, iletişim çağı olarak nitelenen ve tıp başta olmak üzere bilimdeki gelişmelerin baş döndürücü bir hıza ulaştığı günümüzde, milimetrik büyüklükteki canlılarla baş etmeyi hala başaramadık. Bahsettiğim canlılar yazımın başlığından da anlaşılacağı üzere “bit”lerdir. Bu bit konusuyla bugüne kadar çok fazla haşır neşir olmamıştım. Ta ki bu pis yaratıklar bizim eve girinceye kadar. Evet, ilkokul birinci sınıfa giden kızım ne yazık ki okulda bitlendi. Hem de bu yıl ikinci kez…
Bu kan emici parazitler konusunda geçirdiğimiz evreleri ve yaptığımız mücadeleyi herkesle paylaşmak istedim, çünkü bu konuda gerçekten çok bilgisiziz. Üstelik bu konu okullarda yeterince önemsenmiyor ve çocukları bitlenen veliler (ki çocuklarının durumunu, dışlanabileceği korkusuyla öğretmeniyle dahi paylaşmıyor) ne yapacağını şaşırıp sudan çıkmış balığa dönüyor.
Ben kendimden örnek vereyim, bitler benim için çok eski zamanlarda kalmış, artık varlıklarını sürdürmeyen, neye benzediğini bilmediğim yaratıklardı. 30 yıl öncesinden hafızamda belli belirsiz yer etmiş, yine okulda bitlenen bir yakınımızın kızının başına benzin sürüldüğü ve beyaz tülbentin üstünde sık taraklarla saçının tarandığı görüntülerden başkaca bir bağlantım yoktu bit konusuyla. Oysa son 4-5 ayda bu konuda adeta bir uzman haline geldiğimi söyleyebilirim.
Kış aylarında İrem sık sık başını kaşımaya başladı. Saçına yüzeysel olarak baktığımda küçük beyaz şeylerin farkına varsam da, bunları kepek zannedip, kepek şampuanı kullanma yoluna başvurdum. Çare bulamayınca, komşuma durumdan bahsettim ve “bitlenmiş olmasın?” cevabıyla irkildim. Evet, iki kızı ile benzer tecrübeler yaşamış olan karşı komşum İrem’in saçının bitlendiğini söylediğinde, başıma kaynar sular döküldü. Durumu anlattığımda annemin, “Aman kızım başını hemen gazla, giysilerini kaynat, yerleri ve yatağını ilaçla” şeklindeki direktifleri beni daha çok paniğe sevketse de ben öncelikle kızımın doktorunu arayıp, “Ne yapmalıyım? Çocuğun başını gazlasam, sakıncası olur mu?” sorusunun cevabını almaya çalıştım.
Doktorumuz “Gazla tedavi diye bir yöntem yok. Eczaneden bit şampuanı alıp, birer gün arayla kafasını yıkayın, üç kez bunu uygulayın” deyince, bilimsel yöntemlere sonuna kadar inanan ben, annemin ve komşumun değil, doktorun söylediklerini yaptım. Eczacıdan, yakınımızdaki okulda da bit sorunu yaşandığını ve velilerin bit şampuanına büyük rağbet ettiğini öğrendim.
Üç kez bu şampuanı uygulamama rağmen, kaşıntılar daha da arttı. Ben artık ne yapacağımı bilemez hale geldim. Kızı bitlenen bir tanıdığı arayıp, nasıl bir yöntem izlediğini öğrenmeye çalıştım ve onun anlattıklarını uygulamaya karar verdim. Çünkü karşımda canlı bir örnek vardı ve o, bu mücadeleden başarıyla çıkmıştı. Doktorun söylediklerini bir kenara itip, kızımın saçına gazı pamukla yedirdim. 15-20 dakika bekletip, annemin pazardan satın aldığı sık tarakla beyaz bir örtünün üstüne taradım. Kafadaki o minicik canlılar, gazın kokusuyla sersemlemiş bir halde patır patır dökülmeye başladı. Gerçekten çok etkili bir yöntemdi. Bu arada kızımın upuzun ve sık saçlarını, sirke ayıklama seansları sırasında kese kese kısalttım. Saçını kestirmeye razı olmayan İrem, bir süre sonra saatler süren temizleme seanslarına dayanamayarak, kısaltmayı kabul etti. Böylece benim işim de kolaylaşmış oldu.
Neticede iki-üç haftalık çok zorlu bir süreçten sonra (bu arada itiraf edeyim ki bana da bulaştı ama yumurtlama döneminin başında fark ettiğimiz için daha kısa sürdü ) kafamız bitlerden temizlendi.
“Biz sıramızı savdık, bir daha nasılsa olmaz” diye düşünürken, son günlerde kaşınmaya başlayan kızımın saçını incelediğimde yeniden o sevimsiz yaratıkların izine rastlayınca, “Yok artık bu kadarı da olmaz!” diye içimden geçirsem de, dört ay öncesinden kalmış olan gaz şişesini çıkarıp, tereddütsüz uygulamaya koyuldum.
Çünkü başka hiçbir yöntem etkili olmuyor. Deneylerle sabittir.
Doktorların söylediğini her zaman harfiyen yerine getiren ben, maalesef bu konuda tecrübelerime dayanarak halk arasında yaygın yöntemleri kullanmayı tercih ediyorum.
Bu konuda en ürkütücü şey ise, bilgisizlik. Çocukları bitlenen veliler bunu öğretmenleriyle paylaşmadıkça, kamuoyuna bitle mücadele yöntemleriyle ilgili bilgiler sunulmadıkça, bit vakaları en modern ve temiz okullarda dahi görülmeye devam edecektir.
Çocuklarımızın şehrin göbeğindeki okulunu düşündükçe, köylerdeki ve gecekondu semtlerindeki okulları düşünmek bile insanı ürkütüyor.
Bitsiz günler dileklerimle…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.