Tuhaf bir ülkede yaşıyoruz. Her yıl karayollarındaki kazalarda binlerce insanımız ölüyor ya da sakat kalıyor; her yıl doğal olaylara pek çok kurban veriyoruz; “ya deprem olursa ne yaparız” diye ödümüz patlıyor; basında “cinayet gibi” nitelemeleriyle yer alan “iş kazalarında” yığınla insanımızı yitiriyoruz; dünyanın -belki de- en pahalı kentleşme sürecini yaşıyoruz. Bütün bunlara karşın hemen hiçbir önlem almıyoruz, neredeyse hiçbir çaba harcamıyoruz. İlgililerin ilgisiz, yetkililerin yetkisizmiş gibi davranmalarına karşı hiçbir anlamlı tepki vermiyoruz. Kendi kendimize yarattığımız birçok sorunu, başkaları gelsin çözsün diye bekliyoruz.
Tuzla tersanelerinde iş kazaları bir türlü önlen(e)miyor. Tuzla tersanelerinde işçiler ölüyor. Eşleri dul, çocukları yetim kalıyor. Tuzla tersanelerinde ölen işçilerin yoksul aileleri eşlerini, babalarını, oğullarını, kardeşlerini yitirmenin yanı sıra açlığa mahkûm oluyorlar. Gelecekleri daha da kararıyor, umutlarını da yitiriyorlar. İşçiler, sendikacılar, işverenler, hükümet sözcüleri açıklama yapıyorlar; bizleri ışıl ışıl aydınlatıyorlar. Ölen işçi ailelerinin gelecekleri karardıkça biz daha çok aydınlanıyoruz! O arada işçiler “cinayet gibi iş kazalarında” ölmeye devam ediyorlar.
İşçiler denize düşerek, yüksekten düşerek, zehirlenerek, elektrik çarpmasıyla ve benzeri nedenlerle ölüyorlar. İşçiler ve sendika tersane işyerlerinde Ağır ve Tehlikeli İş Kolu Yönetmeliği’nin uygulanmasını istiyor. İşverenler ölümler karşısında üzüntülerini belirtiyor ama bu tür kazaların bu iş kolunda doğal olduğunu, dünyanın her yerinde görülen olağan olaylar olduğunu anlatıyor. İlgili ve yetkililer ise “iki arada bir derede” kalmışlığın ifadesi sözlerle ne anlama geldiği çok da anlaşılamayan açıklamalar yapıyorlar.
Bütün bu açıklamalardan, Tuzla tersanelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin “Allah’a emanet” yürütülmekte olduğu gerçeğini süzüyoruz ve oradaki ölümlerin son bulması için kimsenin kendiliğinden adım atmaya niyetinin olmadığını anlıyoruz.
Dünyanın en büyük deprem riskiyle karşı karşıya olan yirmi kenti arasına iki kentini sokmayı başarmış(!) ve bu gerçek karşısında bile “kılı kıpırdamayan” insanların ülkesinde yaşıyor olmanın deneyimiyle bu niyeti ortaya çıkarmak için hiç zorlanmıyoruz. Ulusal genlerimizin ürünü ölümcül ihmaller her alanda olduğu gibi Tuzla tersanelerinde de kendisini gösteriyor. Sendika sorunun çözümü için yürürlükteki bir yönetmeliğin uygulanmasını istiyor ama sesini kimseler duymuyor. Bu ses duyulsa şaşardık. İlahi sendika, bu ülkede hangi yönetmelik uygulanıyor?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.