“Merhum Ali Şevket Bilgin’in kıymetli eşi Nebile Bilgin Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur” diyordu ilanda.
Onun üzerinde de isimler sıralanıyordu:
“Merhume Ganime Sokullu, merhum Mesut Sokullu, merhume Necibe Batlın, merhum Vefik Sokullu ve Sami Sokullu’nun kardeşleri;
Şenol Devrim ve Dinç Bilgin’in sevgili anneleri;
Gülriz ve Sami Başaran, Deniz ve Mehmet Başaran’ın sevgili anneanneleri;
Zeynep ve Önay Bilgin, Esra Clifford Polley’in sevgili babaanneleri;
Murat ve Cem Bilgin, Ela ve Sinan Başaran’ın sevgili büyükanneleri, Enver Çankaya’nın sevgili patronu…”
***
Yeni Asır gibi 113 yıllık bir basın çatısının ilk yıllarını yaşamış, cumhuriyet kuşağından bir hanımefendiydi Nebile Bilgin…
Yeni Asır’ın 13’üncü sayfasında Ailesi ilanının yanı sıra; Sabah-ATV ve Yeni Asır Ailesi’nin ilanlarıyla duyduk vefat ettiğini…
İlanın yayımlandığı gün; Bilgin Ailesi’yle neredeyse bütünleşen Yeni Asır’ın 1. sayfasında ya da diğer sayfalarında öldüğüne dair tek bir satır haber yer almaması dikkatimi çekti.
Düşünün!..
Gazeteyi kuran, bugünlere getiren, bir asırda gerçek bir marka yapan ailenin en büyüğüsünüz…
Annesisiniz…
İzmir’de ve Ege’de o kadar çok tarihi olaya tanıklık etmişsiniz ki; künye üzerinde sahibi görünmeseniz bile o gazetede haber olmayı hak edersiniz…
Hiç olmazsa bir iki satır…
Ama yok…
Kim “Dinç Bilgin ile görüştüm. İzmir’e o gelecek ve gazeteyi o yönetecekmiş” diyen pek çoklarının turnusoluydu bu vefat..
Aynı gün işadamı Selçuk Yaşar’ın “Değişen bir şey yok” mesajı bile ilk sayfada görülecek kadar önem taşıyordu…
“En uzunu, en büyüğü, en ağırı geliyor” diye başlığı görünce, (Allah Allah bu da ne) dediğiniz, Ekrem Demirtaş’ın bir gemiyi İzmir’e getirme çabası birinci sayfada…
Ama “aile”nin en büyüğü, annesi Nebile Hanım’ın ölümüne ilişkin bir nokta bile yok.
İşte böyledir bunların vefası!..
20’inci asırda ya da 21’inci asırda ne kadar sürer ölüm acısı…
Ne kadar vardır vefa; bu ara fokur fokur kaynayan Yeni Asır’ın içinde…
Yeni Asır’da bunca yıl çalışanına unutulan vefa, ne acı tesadüftür ki “kurucu patron aile” için de rafa kalktı…
Yeni Asır’ın o günkü nüshasındaki sürmanşeti ne diyordu:
“Gel de çıldırma…”
Mesela Çolakoğlu ailesinin önemli bir ferdinin ölüm haberi de veriliş biçimiyle basın tarihine geçti.
Doğan Grubu gazeteleri ve televizyonları merhum Çolakoğlu’nun ölüm biçimi olan “kafaya tek kurşun sıkarak intihar”ı açık açık vermedi…
“Vefat eden” ya da “hayatını kaybeden” ifadelerini kullandı.
Ben Yenigün Gazetesi’nden öğrendim “hayatını kaybediş” biçimini…
Bu da Nuri Çolakoğlu’na yönelik bir “korumacılık”tı.
Bir nevi vefaydı aslında…
İşte iki cenaze…
İşte iki cenaze karşısında basının takındığı tavır.
Cumhuriyetin değerlerini “çene altından bağlayarak” kaybetmeye hazır görünen bizlere ibret olsun!…
Cumartesi günkü Anıtkabir ziyaretine katılanlar da “vefa” gösterdiler.
Vefa eylemiydi, bir cenaze töreni değil!
Ne güzel ki şimdilik bir cenaze kaldırmıyoruz.
Vurgulamak gerekirse “şimdilik”…
Ancak sadece oturduğumuz yerden bağırıp çağırırsak…
Adam gibi bir araya gelerek bir öğrenci yurdu, bir toplumsal dayanışma yapısı, bir ortak görüş platformu yaratamıyorsak…
Bize Atatürk’ün sunduğu, elimizin altındaki özgürlükler de gidecek…
Tıpkı Yeni Asır’ın elimizin altından gittiği gibi…
Tabut kaldıracağız ve o tabutu kaldırırken, en olması gerekenler o cenazede olamayacaklar.
Hepinize iyi haftalar…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.