Şiddet ve kadın

Birleşmiş Milletler (BM), 1981 yılında, kadına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla her 25 Kasım’da bu konuda etkinlikler yapılmasını kararlaştırdı ve bugünü “Dünya Kadına Karşı Şiddeti Önleme Günü” olarak benimsedi.

Şiddet insanlığın ilkel döneminden taşıyıp getirdiği ve bir türlü arınamadığı olumsuzluklarından birisidir. Arınamamak bir yana insanlar, günümüzde şiddeti çok daha çeşitlenmiş ve inceltilmiş biçimde yaşamın hemen her alanında çok yaygın biçimde uygulamaktadırlar. Güçlü ile güçsüz arasındaki bir tür hastalıklı ilişki biçimi olan şiddet kendisini aile içinde de göstermekte, aile bireyleri güç konumlanışına bağlı olarak birbirlerine karşı şiddet uygulamaktadırlar. Aile içindeki bu hastalıklı durumdan en çok mağdur olanların kadınlar ve kız çocukları olduğu bilinmektedir.

Günümüz toplumlarının her kesiminde en yaygın sorunlardan birisi olan şiddetin kökünden kazınamamasının temel nedenlerinden birisi şiddete uğrayanların önemli bir bölümünün bu durumu kanıksamış olmaları ve doğal karşılamalarıdır. Birkaç yıl önce Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nce yapılan bir araştırmada evli kadınların yüzde 39’unun eş dayağını haklı bulduğu görülmüştür. Bu araştırma sonucunun çeşitli nedenleri olabilir ama kanımızca bunun temelinde şiddet mağduru kadının da gerekli bulduğu durumlarda kendinden güçsüz aile bireylerine şiddet uygulaması yatmaktadır. Aile içi şiddet yalnızca erkeğin eşine yönelik kaba güç kullanımıyla sınırlı değildir. Şiddet aile içi ilişkilerin doğal bileşenlerinden birisidir. Bu anlamda şiddet aile içinde sürekli olarak kendisini yeniden üreten bir olgudur ve özellikle küçüklerin eğitiminde kullanılan araçlardan birisidir. Şiddet kendisini yalnızca aile içinde değil aileden başlayarak, okulda, işyerinde, karakolda, kışlada, kent yaşamının yasal boşluklarında ve komşuluk ilişkilerinde, yani toplumun bütün kesimlerinde varlığını sürdürmekte ve kendisini yeniden üreten zemini bulabilmektedir. Bu zemin çok yaygın bir olumsuz eğitime yol açmakta ve yeni nesiller de “kimi sorunların şiddet uygulanarak çözüldüğünü” öğrenmektedirler. İnsanlar arasında, güçlünün güçsüze uyguladığı şiddetin asıl olumsuz yanı da buradadır. Böyle bir ortamda yetişen gençler, şiddeti bir yandan vicdani olarak kınanan, eleştirilen bir toplumsal sorun olarak görmektedirler ama öte yandan kimi sorunların çözümü için başvurulan araçlardan birisi olduğunu “öğrenmektedirler”.

Başta kadına ve kız çocuklarına yönelik olmak üzere aile içi şiddeti ortadan kaldırmanın yolu toplum içindeki şiddeti yok etmekten geçmektedir. Toplumun bütün bileşenlerinin; kadınla erkeğin, yetişkinle gencin, emekçiyle patronun, yönetenle yönetilenin; kısacası herkesin birbiriyle eşit haklara sahip olduğunu varsayan yasaların yaşamın gerçekliğinde ödünsüz uygulanması bu yolda atılması gereken ilk adımdır. Yalnızca toplumu oluşturan bireyler arasındaki farklılıkların haklarda farklılık yaratmadığı bir toplumsal yapılanma ve yönetsel işleyiş her türden şiddeti insanlığın gündeminden çıkarabilir. Bunun dışındaki çabaların kuşkusuz sorunun ağırlığını hafifletecek etkileri olacaktır ama şiddet her zaman insanlığı meşgul eden temel sorunlardan birisi olarak varlığını koruyacaktır.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın